Zorla alınan biat hukuksuzluğa gerekçe olabilir mi?

Emevi sultanları biatı siyasi meşruiyet aracı haline getirmiş, özgürce yapılan bir anlaşma olması gerektiği halde zorla alınan biatları da geçerli kabul etmişler; zorbalıkla aldıkları bu biatlara dayanarak katliamlarına hem dini hem de örfi gerekçe üretmişlerdir.

AYHAN TEKİNEŞ 20 Mart 2022 GÖRÜŞ

Bir nevi yemin anlamı taşıyan bağlılık sözleşmelerinin kökeni kadim Arap geleneklerine dayanır. Araplar arasında bu tür sözleşme ve anlaşmalara değer verilirdi. İslam’la birlikte Hz. Peygamber de inananlarla sözleşmeler yapmış, onlardan biat almıştır. Dini içerikleri yanında bu tür sözleşmeler hukuki açıdan da bağlayıcılık taşır. Dini nasların, anlaşmalara uymayı emretmesi ve verilen sözlere bağlılık göstermenin imanla ilişkilendirilmesi biatın otoritesini daha da kuvvetlendirmiştir. Ancak ne biat ne söz verme ne de anlaşma mutlak sorgusuz sualsiz bağlılığı gerektirmez. Zira anlaşmalar hukuka uygun olmak zorundadır. Hukuka uygun olmayan sözleşmelerin geçerliliği olmadığı gibi biatın da yoktur.

Sultanlar halkın bağlılığını garanti etmek için biatı siyasi meşruiyet aracı haline getirmişlerdir. Biat özgürce yapılan bir anlaşma olduğu halde zorla alınan biatları da hukuki akitlere kıyas ederek geçerli kabul etmişler; zorbalıkla aldıkları biatlara dayanarak katliamlarına hem dini hem de örfi gerekçe üretmişlerdir.

Ünlü müfessir Abdullah b. Abbas’ın talebesi Said b. Cübeyr, ilmi birikimiyle ve keskin zekasıyla genç yaşta herkesin dikkatini çekmişti. Hocası Abdullah b. Abbas, ‘’Benim bildiklerimi o da bilir, aranızda o varken bana gelip soru sormanız gerekmez’’ diyerek Iraklı talebelere Said İbni Cübeyr’i işaret etmişti. Ünlü sahabi Abdullah b. Ömer de miras hukuku konusunda onun kendisinden daha bilgili olduğunu ileri sürerek, öğrencileri Said b. Cübeyr’e yönlendiriyordu. Genç yaşta kazandığı şöhret sebebiyle Emevilerin zalim valisi Haccac, Said b. Cübeyr’i yanına çekmek istedi. Mekke’de fakirlere dağıtmak üzere kendisine 100.000 gümüş para verdi. Daha sonra Kufe kadısı yaptı. Emevi taraftarları katı Arap milliyetçisi olduklarından dolayı Habeş asıllı siyahi bir kölenin kadı olmasını kabullenemediler. Haccac onu görevden aldı ancak yine önemli bir görev vererek, İbnü’l-Eş’as komutasında doğu seferine çıkan ordunun maaşlarını dağıtmakla görevlendirdi. Ancak kısa süre sonra İbnü’l-Eş’as isyan etti. Orduda bulunan birçok alim gibi Said b. Cübeyr de Haccac’a karşı İbnü’l-Eş’ası destekledi.

Haccac’la İbnü’l-Eş’as arasındaki Deyrülcemâcim savaşında (82/701) Said b. Cübeyr bir konuşma yaparak başkaldırmasının gerekçelerini sıraladı: ‘’Yönetim ve hükümlerinde zulüm yaptıklarından, doğru yoldan çıktıklarından, Allah’ın kullarına karşı büyüklük tasladıklarından, namazı öldürdüklerinden ve Müslümanları aşağıladıklarından dolayı onlarla savaşın’’ (Tabakatu’l-kübra).

Said b. Cübeyr hem Mekke’de hem de Kufe’de Abdulmelik b. Mervan’a iki kez biat ettiği halde zulümlerinden dolayı Emevilere karşı çıkılması gerektiğini savunmuştur. Zulüm, biatı geçersiz kılar. Adaletsizliğin olduğu yerde ahde vefadan bahsedilemez. Hiç kimsenin mutlak hükmetme yetkisi yoktur. Yöneticilerin yetkisi adalet ve eşitlik ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Hukuka uymak zorunluluğu herkes için geçerlidir.

Haccac Deyrülcemâcim savaşını kazandı. Said b. Cübeyr savaştan sonra 12 yıl saklandı ancak yakalanarak Haccac’ın karşısına çıkarıldı. Haccac kendisine yaptıkları iyilikleri ve biatını hatırlatarak, biatını bozduğu gerekçesiyle boynunun vurulmasını emretti. Said, ölmeden önce iki rekât namaz kılmak istedi ancak kıbleye dönmesine izin vermedi. Hacca, doğuya doğru kılacaksa kılsın ama kıbleye dönemez, diyerek Said’in dinden çıktığını ifade etti. Kendilerine biat etmeyen herkes onlara göre dinden çıkan günahkarlardı.

Emevilere isyana karşı çıkan bazı din bilginlerini kast ederek, Said b. Cübeyr ‘’İslam’da takiyye (korku sebebiyle zulme boyun eğme) yoktur’’ demiştir. ‘’İnsanlar hangi yolla helak olur?’’ diye soran bir kişiye de ‘’Alimleri yoluyla helak olurlar’’ diye cevap vermiştir.

49 yaşında katledildiğinde yeryüzünde onun ilmine muhtaç olmayan hiç kimse yoktu diye övülen Said b. Cübeyr, zalimlerle mücadele konusunda örnek olmuştur. Tabiin dönemi alimlerinin zulme ve Emevi idaresine bakışını yansıtır. Başlangıçta bazı şeyleri değiştirebilirim umuduyla kadılık görevini kabul etmiş ancak zalime karşı mücadele edecek bir zemin bulduğunda da mücadeleden çekinmemiştir.

Emevi sultanları ve valileri masum insanların kanını dökmek için biatı bahane olarak kullandığı gibi daha sonraki sultanlar da aynı gerekçeyle kan dökmeye devam etmişlerdir. Kanuna uymayan konularda kişilere itaat edilmez temel kuralı biat adı altında yapılan sözleşmelerle devre dışı bırakılmıştır. Bugün bu anlayışın yansımalarını İslamcı siyasette de görmekteyiz. Bir tarikat şeyhi ile bir politikacı arasındaki biat tartışmasının sonucunda ikiye bölünen tarikat üyeleri bugün aynı çizgideki farklı bir politikacıya tarikatın tüm kollarıyla biat ederek, adaleti ortadan kaldırma mücadelesi vermektedir. Tarikat biatı ve politik biat birleşince ‘masumları mahkûm etmekten umre sevabı bekleyen’ sapkın bir din anlayışı ortaya çıkmıştır.

Raşit Halifeler döneminde hukuk öncelikliydi, zira hukukun kaynağının ilahi olduğuna inandıkları için küçük büyük herkes hukuka uyulması gerektiğine inanıyordu. Daha sonra kişiler ve hanedanlıklar hukuk ve adaletin yerini aldı. Saltanatın kurumsallaşmasıyla birlikte siyaset, hukuku etkisizleştirmek için düzenin korunması, fitne ve fesadın engellenmesi adı altında devleti, dolayısıyla yöneticileri kutsallaştırdı. Bu kutsallığı hukuki açıdan temellendirmek arzusuyla gerçekte dini bir kavram olan biat, dini içeriğinden arındırılarak politik alana indirgendi.

Bugün İslam’ı referans alan siyaset teorilerinin temel hatalarından birisi tarihsel süreçte ortaya çıkan saltanatı ve devleti kutsayan birikimle hesaplaşılmamış olmasıdır. Bu tarihsel birikimin temel unsurlarından birisi de biat kavramıdır. Hukuk dışında sözleşme yapılamaz. Hukuka uymayan sözleşmeler ya tümden ya da hukuka uymayan maddeleri itibarıyla geçersizdir, gibi hukukun temeli olan ilkeler unutularak biat zorbalığın ve kişileri kutsallaştırmanın aracı haline dönüştürüldü.

Özgürlük temel insani değerlerdendir. Ancak özgür insanlar adil ve hakkaniyetli bir yönetimi hak eder. Özgürlüğün en önemli göstergesi de adalet ve hakkaniyet mücadelesidir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com