Yetişkin görünümlü ergen toplum

Türkiye insanının son yirmi yıldaki profili büyük çoğunlukla maalesef yetişkin görünümlü ergenlerden oluşuyor.

IŞILAY YATKIN 27 Şubat 2022 GÖRÜŞ

Ergenlik genel anlamda, çocukluktan genç yetişkinliğe geçişte ruhsal, fiziksel ve sosyal yönlerden ciddi bir değişim ve gelişim sürecinin tanımlamasıdır.

Bu değişimin içinde yaşanan kimlik bunalımı gençlerin ileriki yaşamlarında karakterlerinin ana taşlarını oluşturur. 10-12 yaşlarında kendi özel alanlarını oluşturmaya başladıklarında onları tanımaya daha fazla zaman ayırmak gerekmektedir. Çünkü bu dönemde çocukluktan beri getirdikleri bütün yapı taşlarını silkeleyip yeni bir ruh portresi oluşturmaya başlarlar. Sonrasında hızlı bir bedensel değişim gelir ve bu yeni bedenle topluma uyum sağlama becerileri geliştirmeleri gerekir. Aslında sancılı bir dönemdir.

Bedensel değişimle birlikte, ebeveynlerin gençten beklentileri de artmaktadır. Gencin yapması gereken o kadar çok zihinsel işlem vardır ki; kimlik verileri, hayatın anlamı, gelecekle ilgili planlar, değişik hayat olayları ile ilgili geliştirilmesi gereken fikirler, artık çocuk olmadığının etrafa ilanı, değişik çevrelerden aldığı fikirlerin kendisine uygun olup olmadığının kararının verilmesi ve daha bir sürü şey.

En önemlisi ise karar verme ve sorumluluk alma mekanizmalarının geliştirilmesidir. Karar verme dediğimizde, yapacağımız bir şeyin olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirip yaptığımızda veya yapmadığımızda ne gibi durumlarla karşılaşabileceğimizin tahmin edilerek sonuca bağlanmasından bahsederiz. Bunun sonucunda da sorumluluk alma mekanizması çalıştırılır. Sorumluluk aldıkça deneyim kazanılır, kazanılan deneyimlerden de yetişkinlik için ana malzemeler oluşturulur.

YETİŞKİN GÖRÜNÜMLÜ ERGENLER

Türkiye insanının son yirmi yıldaki profili büyük çoğunlukla maalesef yetişkin görünümlü ergenlerden oluşmaktadır. Geleceğe dair plan ve programlarını hâlâ tam olarak belirleyemeyen, bununla ilgili kararlar alıp uygulayamayan, oturduğu yerden para kazanma planları yapan, gerçeklik algısı tam olarak oturmamış hayali bir dünyada yaşayan gençlerle yine ebeveynler uğraşmaktadır.

Bahsettiğimiz gençler, matematik, fizik gibi derslerle arası iyi değilken mühendislik istiyorum diyebilmekte ve bunun sonucundaki başarısızlığı sınav sistemine bağlayabilmektedirler. Kendi potansiyelinin farkına varamamak, çalışma disiplinini geliştirememek, biraz sıkılmaya gelememek, karşımıza tahammülsüzlük ve marketten ekmek alma kolaylığında başarı kazanma yanılsamasıyla çıkıyor…

Neden peki?

Çünkü, ödev verilince ‘çok ödev veriliyor’, ‘oyun çocuğu bunlar’ , ‘ben o öğretmeni yarın şikayet ederim, nasıl benim çocuğuma bunu dermiş’ söylemleriyle çocuğun eğitim hayatının ve zorlanmaya katlanma kapasitesinin beli kırılır. Sonuç, zorlanınca şikayet eden ve büyüyemeyen çocuklar.

Türkiye, her geçen gün nereden başlayacağını bilemeyen, sadece söylenen, kendi düşünce sistemini geliştiremediği için beyan edilen fikirleri alan, toplumsal hipnoza fazlasıyla açık bireylerle doluyor.

Daha önce değindiğimiz ebeveynlik sorunları gençlerin her türlü eksiklerini kapatma ve onların yerine düşünülmesi, çocukların yürütücü işlevlerinin gelişiminin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Yürütücü işlevler ne demektir?

Bu tanımla birbiriyle bağlantılı olan, insanın üst düzey fonksiyonlarından bahsediyoruz. Bunlar planlama yapma, organizasyon, zaman yönetimi, esneklik, hedefe yönelme, tepkileri kontrol edebilme gibi birbirinin içine girmiş işlevlerdir.

SORUMLULUK ALMAMAK, ÇEVREYİ SUÇLAMAK

Bu işlevleri geliştiremeyen genç, önceleri, anne babayı kullanır, evlenince de bazen yine ebeveynlerini bazen de başka değer verilen insanları kullanarak hayatına devam eder. Böylesi bir sistem yanında sorumluluk alamamayı ve çevresini suçlamayı getirir. Kendi sorumluluk bilincini geliştiremeyen gençler, devamlı olarak etrafındaki kişileri, olayları, suçlar.

Peki zamanında kazanılamayan bu kabiliyetlerin kazandırılma imkânı var mıdır?

Gerçek okur yazarlığın kıymeti ve toplumun parçası haline getirilmesi amaçlanmalı. Okumuşların şerrinden sığınılan, ‘okudun da ne oldu’ denilen bir toplumun saygı, sevgi ve gayreti tekrar tanımlaması gerekiyor. Negatifliklerin ve kusurların yerine pozitiflikler ve güzelliklerin ön plana çıkarılmasına gayret edilmeli.

Zor bir süreç olmakla birlikte bunun için medyanın her şeklinin çok iyi yönetilmeye ihtiyacı vardır. Öncelikle gündüz kuşağı programlarında çok ciddi değişiklikler yapılmalı, etik ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi olmazsa olmaz olmalıdır. Çünkü kendiliğini geliştiremeyen gençlerin televizyondaki ve sosyal medyadaki karakterlerle de fazlasıyla özdeşim kurdukları bilinen bir gerçekliktir. Kişilerin değil değerlerin ön plana çıkarıldığı programlar yapılmalıdır, çünkü hayatın her alanında, yarın Ayşe teyzenin kimi seçeceğinden çok daha önemli konular vardır.

Ruhsal iyilik hali dediğimiz, sadece hastalığın olmaması değildir. Yeteneklerin en üst düzeye çıkartılması ve huzurun yakalanması halinin geliştirilmesi için de her alanda gayret sarf edilmesi gerekir.

Sağlıklı bir toplumu yeniden inşa etmek biraz zaman alsa da imkânsız değildir.

 

*Psikiyatrist Dr. Işılay Yatkın anksiyete bozuklukları, depresyon, ergenlik problemleri, kişilik bozuklukları ve travma alanlarında çalışıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com