Yeni rejimde nostaljik bir unsur olarak TBMM’nin yeri ve önemi…

KRONOS 23 Şubat 2020 GÜNDEM

Dün nasıldı, bugün nasıl? Onlarda nasıl, bizde nasıl? Sorunların çözümü için kıyas gerekir bazen… Aydın Selcen, Gazete Duvar’da ‘Her türlü demokratik sistemde, yargının bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, itaatsizlik olanağı da olmazsa olmazdır. “Efendim bunlar bize bir numara büyük gelir. Biz Norveç, Portekiz değiliz. Biz sadece kendimize benzeriz.” Eh, öyleyse aynı meralarda otlamaya hep birlikte sittin sene devam ederiz, bir arpa boyu yol da gidemeyiz. Eloğlu üç asır önce “vatanseverlik hainlerin son sığınağıdır” demiş, biz “sorgulayan ya gafildir, ya hain” deriz.’ ifadelerini kullanıyor.

T24’te Talat Kırış, can kıymeti bilmeyi gerektiren bir meslekten gelmenin hassasiyetiyle sesleniyor; ‘Sayın Cumhurbaşkanı, “Bir kaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak” cümlesi o kadar kolay söylenecek, bir otoyol açılışında öyle geçerken ediliverecek bir laf değil. Bu çocuklar ne için öldüler, adları nedir, Türkiye’nin hangi kentinden, hangi kasabasından , hangi köyünden çıkıp Libya çöllerine gönderildiler, orada ne zaman öldüler? Neden sizin lejyonerler diye tanımladığınız paralı askerlerin, işi adam öldürmek olan, bu konuda uzmanlaşmış katiller sürüsünün karşısına bizim çocuklarımızı gönderiyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı şehitler tepesi boş kalsın. Ülkenin en yetkili, çok yetkili, çok güçlü kişisi olarak şehitler tepesinin dolmasından söz etmeyiniz. Bu ülkede kaç kişi siz böyle söyledikçe dehşete düşüyor, karabasanlar görüyor biliyor musunuz?’.

Ayşenur Arslan da, mevcut hâlin adını koymaya odaklanıyor Birgün’de; ‘TÜRKİYE SAVAŞTA. ERDOĞAN SURİYE’YE SAVAŞ AÇTI. Rejim güçleri dediği Suriye Ordusu, Suriye topraklarından çekilmedikçe de SAVAŞ sürecek. Ver mehteri… As bayrağı… Şehitlere tören yapalım. Nasılsa mekanları cennet ya, ağlayıp sızlamayalım. Hatta -son örnekte olduğu gibi- sayıları 5’ten azsa haberleri köpürtmeyelim. Bir de… ERDOĞAN NASIL SAVAŞ İLAN EDEBİLİR diye sormayalım. “Aman, milliyetçi hassasiyete dokunur diye” sormayı aklımıza getirmeyelim.’.

Gündemde ağır konular belirdiğinde diğer önemli başlıklar gözden kaçabilir. Yeni Asya’da Ahmet Battal da, böyle bir konuyu ele alıyor; ‘Kanundaki hükümler aynen duruyor. Kanun katılım bankalarının işlettikleri havuzun zararına da katılmalarını şart koşuyor. Merkez Bankası’nın yeni Tebliği ise muğlak ifadelerle aksini söylemeye başlamış oluyor. Daha önemlisi “Katılım bankalarının kendi kasıt, kusur ve ihmal halleri dışında oluşacak zarara katılması zorunlu değildir” ifadeleri ile yapılan ve ciddî hukukî sorumluluk öngören düzenlemenin kanunla yapılmış olması gerekmez miydi?’.

Ahmet Burhan Ataç… Kahraman… Gerçek bir öyküyle kurmaca bir hikayeye gösterilen farklı tepkilere odaklanıyor Can Bahadır Yüce, Kronos Haber’de; ‘Belki toplumun Kahraman’a ağlayıp Ahmet’i yok sayması hayatla kurmaca arasındaki o derin çatışmayla da ilgilidir. İnsanlar Kahraman’a ağlarken bir yandan filme duydukları sevgi, aslında gerçek hayatta benzer bir durumla karşılaşmamış olmaya duyulan minnetin ifadesidir. Filmi izleyenlerin içi burkulurken aynı zamanda kendilerini iyi hissetmelerinin sebebi budur. Çünkü rahat koltuklarımızdan Kahraman’ın talihine ağlamak, Ahmet’in talihinin değişmesi için bir şeyler yapma cesareti göstermekten daha kolaydır.’

https://soundcloud.com/user-436877268/230220-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram