Yargıtay’ın Kaftancıoğlu kararında kitabına atıf yaptığı KHK’lı hukukçu Şahin, Kronos’a konuştu

Prof. Dr. Kemal Şahin: Yargıtay bir terzi işlemi gibi ilmek ilmek işlenmiş. Hukuki olarak yorumlanacak bir konu değil, tamamen siyasi bir karar. Kaftancıoğlu tazminat davası açmalı.

SELAHATTİN SEVİ 16 Mayıs 2022 SÖYLEŞİ

Yargıtay Prof. Dr. Kemal Şahin'in eserine atıf yaptı.

Yargıtay’ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na “terör propagandası yaptığı” gerekçesiyle verilen cezayı bozduğu kararında atıf yapılan KHK’lı akademisyen Prof. Dr. Kemal Şahin, “Kaftancıoğlu tazminat davası açmalı. Tüm suçlamalardan beraat etmeliydi. Çünkü bırakın mahkumiyet hükmü verilmesini, o ifadeler nedeniyle ifadeye çağrılması bile ifade özgürlüğünün ihlalidir” dedi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bozma kararında kitabına referans verdiği Prof. Dr. Kemal Şahin, Kronos‘a konuştu. Prof. Şahin, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin ortak projesi olarak yayımlanan Terörizm ve İfade Özgürlüğü Paradoksu kitabından hareketle Canan Kaftancıoğlu kararını yorumladı.

Yargıtay’ın özgürlükçü bir kararda kitabına atıfta bulunmasına şaşırmadığını belirten Şahin, “Sonuçta kütüphanede duran bir eser var. Kararı veren insanlar ‘bu konuda hangi kaynaklar var’ diyerek araştırma yapıp o konuda en kapsamlı veya yetkin kaynağı tespit etmiş olabilir. Başka akademisyenin kitabı da olabilirdi.” dedi.

Yargıtay kararının yargının isterse özgürlükçü kararlar verebileceğini gösterdiğini belirten Prof. Şahin, ‘Burada konuşulması gereken, karar verirken yargının, dünyada en liberal, özgürlükçü ve adil kararları verme imkânları var görünüyor. İsterlerse yapabilirler. Demek ki mevcut yargı hukuka göre karar vermiyor, siyasi olarak bir hesaplama yapıyor. Siyasi iradenin verdiği talimat doğrultusunda kararlarını şekillendiriyorlar.” ifadelerini kullandı.

‘KİTAPLARIMI TAM OKUSALAR İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SORUNU KALMAZ’

Yargının tamamen siyasi bir araç haline geldiğini ve politikacıların emirlerini yerine getiren bir kuruma dönüştüğünün altını çizen Prof. Dr. Kemal Şahin şunları söyledi:

“Canan Kaftancıoğlu’nun infazını cezaevinde gerçekleştirilmesine engel olacak fakat, aynı zamanda kişiyi siyasetten yasaklı hale getirecek neticenin ortaya çıkması için bir formül bulmuşlar. Bu formül içerisinde de beraat kararı verirken benim kitabıma atıfta bulunmuşlar. Eğer benim kitaplarımı tam okusalardı Türkiye’de ifade özgürlüğü sorunu olmazdı. Benim 2 kitabımı okuyup ona göre karar vermeye çalışan bir yargı, Türkiye’de değil dünyada en ileri ifade özgürlüğü rejimini kurabilir. Ama maalesef bunun için iyi niyetli bir yaklaşım gerekiyor. Her şeyden önce yargıyı siyasetten mümkün olduğunca arındırıp, objektif, nesnel ve evrensel kurallar çerçevesinde verilen kararların analiz edilmesi yeterli. Siyasetin süreçlere müdahale etmemesi ve yargıçların mümkün olduğunca kendi kişisel görüşlerinden sıyrılmaya çalışmaları gerekiyor. Bu belki nihai olarak mümkün olmayabilir ama minimize ederek dünyanın pek çok yerindeki pratiği yerine getirebilirler ve Türkiye çok farklı bir ülke olabilir.”

‘KAFTANCIOĞLU TAZMİNAT DAVASI AÇMALI’

1 Eylül 2016 tarihli 672 Sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edilen ve Türkiye’de akademisyenlik yapması engellenen Prof. Dr. Şahin, Yargıtay’ın kararının doğru ama eksik olduğunu dile getirdi. “Kaftancıoğlu’nun diğer dosyalar bakımından da beraat etmesi gerekirdi” diyen Şahin şu görüşlere yer verdi:

“Ben bir adım daha ileri gideceğim. Eğer bu siyasi bir dava olmasaydı benim kitaplarımda ortaya konulan görüşler çerçevesinde yargı hareket etmiş olsaydı bu kişinin ifadeye çağrılması bile mümkün olmayacaktı. Uzun yıllar önce atılan twitler nedeniyle, hiçbir eylem ve hareket olmadan bunlarla ilgili bırakın bir yargılamayı sadece emniyete çağrılıp ifade vermiş bile olsaydı ifade özgürlüğü ihlali ortaya çıkardı. Çünkü bir kişiyi bu kadar masum, daha doğrusu meslekten olmayan bir insanın bile ‘Bunlar suçtur’ diyemeyeceği ifadelerden dolayı emniyete çağırıp ifadesini aldığınızda dahi bu insanlar üzerinde caydırıcı etki oluşturur. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü hassas bir konudur. Böyle bir caydırıcı etki ifade özgürlüğü forumunun oluşmasını engeller. Dolayısıyla demokrasinin işlemesini engeller. Neticede beraat kararı verilmiş olsa bile çok ciddi bir ifade özgürlüğü ihlali ortaya çıkıyor. Bunu mahkumiyetin onandığı diğer dosyalar üzerinden söylemiyorum. O dosyalar bakımından zaten çok vahim hak ihlali mevcut. Beraat ettiği dosya bakımından dahi telafi edilmesi gereken bir ihlalin olduğunu söylüyorum. Sözkonusu ifadeleri dolayısıyla Kaftancıoğlunun ifadesinin alınmış olması dahi ihlal için yeterlidir diyorum. Kaldı yargılama sürecini dikkate aldığınızda bunun da çok ciddi bir şekilde telafi edilmesi gerekir. Bununla ilgili hemen tazminat mekanizması olması gerekir ki, bu CMK 141 uygulamasından çok daha etkili bir yol olmalı ki, ifade özgürlüğü ihlali telafi edilmiş olsun. Terörizm ve ifade özgürlüğü paradoks değil. Doktora tezimde yazdığım ve TCK’nın 216 ve 301’in analizlerini yaptığım ifade özgürlüğü kitabım dikkate alınırsa, net olarak söylüyorum Türkiye, dünyada en ileri ifade özgürlüğü rejimine ulaşmış, en ileri demokrasilerden biri olabilir. Yeter ki bu konuda bir irade Türkiye’de oluşsun.”

‘ÖZEL OLARAK HESAPLANMIŞ BİRİ KARAR’

Şahin, Kaftancıoğlu’nun bazı suçlamalardan beraat etmesine rağmen neden mahkumiyet aldığına ilişkin soruyu ise, “Bu kararlar özel olarak hesaplanmış gibi görünüyor. Bir terzi işlemi gibi ilmek ilmek işlenmiş. Cezaevinde kalmasın, denetimli serbestlik ve infaz yasasından yararlanarak dışarıda kalsın, ama siyasi olarak yasaklı hale gelsin. Hukuki olarak yorumlanacak bir konu değil, tamamen siyasi bir alan. Yargıtay, bu çerçevenin çıkması için terzilik yapmış. Ayarlanmış bir karar” şeklinde yanıtladı.

Türkiye’de KHK ile ihraç edilen kişilerin kitaplarına da yasak getirildiği hatta bazı akademisyenlerin makalelerinin dijital platformlardan çıkarıldığı ya da engellendiği bir ortamda KHK’lı bir hukukçunun kitabına atıf yapılmasının ne anlama geldiği sorusuna ise Prof. Şahin ‘Hala görevine devam eden bir akademisyen olduğumu düşünmüş olabilirler’ karşılığını verdi.

‘KİTAPLARIMLA İLGİLİ TEDBİR ALDIRABİLİRLER’

İfade özgürlüğünün kuramsal olarak incelendiği ve TCK 301 ve 216 gibi maddelerden kaynaklı ya da Cumhurbaşkanına hakaret suçu gibi yaşanılan sorunların ele alındığı İnsan Hakları ve Özgürlük Boyutuyla (Gerekçeleri ve Sınırları) adlı başka bir kitabı da olan Prof. Dr. Kemal Şahin, şunları söyledi:

“Bugün çok tartışıldığı için benim kitaplarıma da atıf yapılmaması için tedbir alabilirler. Çok bilinçli bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Belki benim normal göreve devam eden bir akademisyen olduğumu düşünerek kitabıma atıfta yapmış olabilirler ya da böyle bir konuyu hiç düşünmemiş olabilirler. Bilinçli şekilde yapılmış bir şey olduğunu zannetmiyorum. Dikkate alınmadan yapılmış bir konudur.”

‘TÜRKİYE İRAN’IN GERİSİNDE KUZEY KORE VE AFGANİSTAN’LA ANILIYOR’

Şahin, Türkiye’de ifade özgürlüğünün korunması için yeterli yasal düzenlemelerin var olduğunu belirterek ‘Reform konuşulabilir ama mevcut anayasa ve yasalarla dahi Türkiye’de temel hak ve özgürlükler alanında çok geniş bir özgürlük alanı var: “Yasalar, çok rahatlıkla bir Batı Avrupa ülkesinde uygulandığı şekilde uygulanabilir. Hatta o ülkelerden daha özgürlükçü kararlar verilebilir. Anayasa’nın 90. maddesi klasik bir örnektir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir antlaşma hükümleri ile yürürlükteki herhangi bir kanun arasında bir çatışma söz konusu olduğunda, sözleşme hükmünü esas al diyor anayasa. Bu, uluslararası alanda kurulmuş var olan insan haklarına ilişkin sözleşmeleri siz iç hukukta istediğiniz gibi uygulayabilirsiniz, bu konuya karşı bir yasal düzenleme olsa dahi yargıçlar için sözleşme hükümlerini uygulamak bir seçim değil görevdir. Türkiye’de hukuk rejimi bu alanda Almanya’dan, Fransa’dan daha ileridir. Fakat, uygulamaya baktığınızda Kuzey Kore ve Afganistan ile anılıyorsunuz, İran’ın gerisinde kalıyorsunuz.”

‘BEN BUNA UYMUYORUM DİYEMEZSİNİZ’

Türkiye’de yargı kurumlarının uluslararası mahkemelerde aldığı kararla bir şekilde by-pass etmesine ilişkin yorumunda ise Prof. Dr. Şahin şöyle konuştu:

“Özellikle Kavala ve diğer siyasi vakalar bağlamında Türkiye’nin yükümlülüklerine aykırı hareket ettiği görülüyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46.maddesi uyarınca Bakanlar Komitesince kararların icra edilmemesinden dolayı yürütülen aktif bir süreç var Türkiye aleyhine. Bunlar Türkiye’ye büyük sıkıntılar doğurabilir. Ama esas konu şu, siz eğer bir sözleşme yaptıysanız, uluslararası alanda bir yükümlülük altında girdiyseniz buna uymanız beklenir. Siz kendinizi uluslararası alanda imza altına imza atıp, kendi meclisinizden geçirip onayladığınız ve resmi gazetede yayımladığınız bir konuda ‘Hayır ben buna uymuyorum, ben bunu tanımıyorum’ diyemezsiniz.”

‘DÜŞTÜK BİR ÇUKURA ÇIKAMIYORUZ DİYEBİLİRLER’

Yargının geçmişe dönük açtığı davaların iktidar üyelerine uygulanıp uygulanmayacağı konusunda, “Bu tip bir hukuksuz rejimi uyguladığınız zaman, arkasından bir iktidar değişimi olduğunda aynı hukuksuz rejim size de uygulanabilir.” diyen Prof. Dr. Şahin, AKP için ‘muhtemel bir tehlikeyi’ olduğunu söyledi.

Şahin şu görüşlere yer verdi:

“Bu Türkiye’de bir rövanş alma şeklidir. Böyle bir süreçte, yaşanan ağır hukuksuzluklara, bunu yapanlar yaptıklarının bedelini ödemenin ötesinde daha ağır bedeller ödemekle karşı karşıya kalabilirler. Kaldıkları zaman da onlara ‘Aynı şeyi siz de yapmıştınız. Sizin hukukunuzu size uyguladık’ derler. Bunlar olmayan ve yaşanmayacak şeyler değil. Fakat, insanlar bir şekilde kendilerini güçlü gördükleri ve bir güç zehirlenmesine maruz kaldıkları yerlerde hiçbir zaman bunu düşünmezler. Yani ‘Bunu ben yaparım ama bana uygulayamazlar’ diye düşünürler. Halbuki, özelllikle AKP’lilere, uluslararası alanda insanlığa karşı suç olarak nitelendirilen eylemleri gerçekleştirenlere şunu söylemek istiyorum: İşin manevi, ahlaki, öteki dünyaya inanıyorlarsa sonsuz alemde verecekleri hesaplar bir yana dünyevi boyutu açısından da hakkınızda bunlarla alakalı soruşturmalar açılabilir. Çok basit bir şikayet üzerine bu soruşturmalar başlar ve bu yaptıklarınızın karşılığını ödemek zorunda kalırsınız. ‘Artık düştük bu çukura çıkamıyoruz, otoriter rejim kurup bunu sonsuza kadar sürdürmekten başka çare yok’ gibi bir psikolojiye girmiş olabilirler. Çünkü yaptıkları hukuksuzluklarda artık sınır tanımıyorlar. Bununla ilgili alacağınız karşılık şiddetli olur. Bunun bir sonu yok ve bunun sonu çok kötü. Maalesef tarihsel sürece baktığınızda bu tip noktaya gelenler hiçbir zaman geri adım atmamışlardır.”

Prof. Dr. Kemal Şahin, yargının KHK ile görevlerinden atılan bazı hakim ve savcıların dosyalarını devam ettirdiği yönündeki tartışmalar konusanda ise, “Bu konuda söyleyebileceğim şey, bu konuda spekülasyon yapmaya gerek yoktur, uluslararası hukuk endekslerine baksınlar. O zaman Türkiye’nin yeri neredeymiş, şimdi nerede. Kuzey Kore ve Afganistan ile aynı ligde gösteriliyoruz.” diyor: “Türkiye’de herzaman yargı uygulamalarıyla ilgili büyük sorunlar vardı. Azınlıklara, ya da rejiminin ‘tehdit’ olarak nitelendirdiği kesimlere karşı adaletin terazisi şaşıyordu; ama bugün olanla kıyaslamaz mümkün değil. Bugün yargı, tamamen siyasetin kontrolü altına girmiş durumda. Ve sözünü ettiğim hukuksuzlukların yüzde doksanı tamamen yargı eliyle irtikap ediliyor. Yargının bu kadar araçsallaştırıldığı bir dönem bilmiyorum.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram