Türkiye yanıyor, Kürt düşmanlığı alevleniyor

Memleketin hali o kadar vahim ki, doğayı tahrip eden ve sonuçlarını önümüzdeki günlerde daha da net idrak edeceğimiz orman yangınları konusunda ortak sağlıklı bir bakış açısı bile yok. Söndürülemediği yetmiyor gibi, yangınlar siyasileştiriliyor, nefreti körüklüyor ve yok edici emellere alet ediliyor.

ALİN OZİNİAN 01 Ağustos 2021 YAZARLAR

Adana, Antalya, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Elazığ, Edirne, Mersin, Muğla, Osmaniye, İzmir, İstanbul, Kayseri, Kahramanmaraş, Karaman, Kütahya, Kilis, Kocaeli, Kastamonu, Kırklareli, Karaman, Manisa, Sakarya, Hatay…

Ben bu satırları yazarken, Türkiye’nin farklı yerlerinden yeni yangın haberleri geliyor. Orman Bakanlığı, son verilere göre 80’den fazla noktada çıkan yangınların 20sinin devam ettiğini söylüyor. Bitki örtüsü, hayvanlar gözümüzün önünde kömür oluyor, insanlar evsiz kalıyor. Dayanması zor bir acı bu.

Son bir haftada, İtalya, İspanya, Lübnan ve Yunanistan’da da yangınların şiddetlendiği gibi, Türkiye’de de durum çok üzücü bir hal alıyor. Dünyanın farklı ülkelerinden bilim insanlarının son yıllarda uyardığı üzere, küresel ısınmanın korkutucu ama beklenen sonuçlarından başlıcasını — orman yangınlarını yaşıyoruz.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye’nin envanterinde yangın söndürme uçağı olmadığını açıkladı. Diğer yandan orman yangınlarında sabotaj olduğuna dair söylentiler planlanmış bir tempoda sosyal medyada yayılmaya başladı.

Bu iklim krizi hakkındaki politikaları gündemin merkezine, listenin en öncelikli bölümüne koymaktansa, Akdeniz ülkeleri ile oluşturulabilecek olası bir iş birliğinin parçası olmaya çalışmayı düşünmektense, eski marazların peşinden gitmeye devam ediyor Türkiye.

Faillerin “Suriyeliler, Afganistanlılar, Yunanistan’dan emir alan PKK’lılar” olduğu temelsiz söylentiler yayılırken, konu yine Kürt nefretine geldi.

Muhalefetin de yer yer ortak olduğu bu bilgi kirliliği, iktidarın bu tartışmayı bitirecek, provokasyonların önüne geçecek net bir açıklaması ile bitirilebilirdi. Puslu hava herkesin işine geldi demek az kalır, ortam provokasyon için hazırlanmıştı.

Hiç de amatörce gözükmeyen bu halkı galeyana getirme denemelerin sırasında, ‘Yangınlar daha yeni başlamışken, hiçbir fail henüz yakalanmamışken, yangınları HDP’liler çıkarıyor demek halkımızı HDP binalarına saldırtma amacından başka ne işe yarayabilir?’ dedi Sedat Peker Twitter’da.

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, yangınların ‘faili’ olarak HDP’nin hedef gösterilmesini eleştirdi. “Sokak başında polis ve jandarma kontrolleri yapılırken, henüz ortada yakalanan hiçbir fail olmadığı halde bu yangınları HDP’liler çıkarıyor demek acaba hangi akla hizmet?” diye sordu.

“İç savaş çıkartma gayesinde olanları ve bu amacı taşıyanlara bilip ya da bilmeden hizmet edenleri” — şunu sakın unutmayın, belki bugün olmasa da bir gün bunun bedelini mutlaka ödeyeceksiniz” diyerek uyardı.

Çağrı sağduyulu olsa da, belli ki Peker henüz devletin hangi kolunun, hangi kanadının, hangi ortaklarının düzenlendiğini bilmediğimiz bu provokasyon hakkında sağlam bir bilgi almıştı.

Çok kısa süre sonra, Konya’nın Meram ilçesinden gelen katliam haberiyle sarsıldı Türkiye. Daha önce ırkçı saldırının hedefi olan yedi kişilik bir aile, saldırının ardından serbest bırakılan failler tarafından katledildi.

Uzun zamandır tehdit edilen Kürt ailenin yedi ferdinin öldürülmesi ve evlerinin yakılmasının yarattığı infiali, katliamın saikinin ırkçılık olmadığını ispat çabaları bastırdı.

Oysa katledilen yedi kişiden biri olan Barış Dedeoğulları 20 gün önce “Şu an çarşıya çıksam evdekiler en az 20 defa ‘neredesin?’ diye arıyorlar. Hepimiz birbirimizin başına bir şey gelmesinden korkuyoruz. Canımız için endişe duyuyoruz” diyerek durumun ciddiyetini anlatmaya çalışmıştı.

Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, “Yangın felaketine maruz kalan bölge halkımız, şu günlerde canını, malını, sevdiklerini, evini, hayvanını, yaşam alanlarını kurtarma mücadelesi vermektedir. Ancak bu zorlu süreçten faydalanmak isteyen provokatörlerin olduğunu görmek hepimizi üzmektedir. Bu şahıslar “kundakçı, şüpheli” yakalama teşebbüsüyle asılsız ihbarlardan yola çıkarak, sokaklarda kimlik kontrolü, yol kesme ve masum vatandaşları korkutacak derecede havaya ateş etme gibi eylemler gerçekleştirerek yaşadığımız bu süreci daha da zorlaştırmaktadır.” diyor.

Peki, kim bu şahıslar? Kimden “etkileniyorlar”?

Ailenin avukatı Abdurrahman Karabulut: “Aile ilk olarak 12 Mayıs’ta 50-60 kişilik bir grubun saldırısına uğramışlardı. 7 kişi tutuklanmıştı. Ancak her hafta birer -ikişer kişi serbest bırakıldı. Yeni tutuklamalar talep ederken herkes serbest bırakıldı” diyor.

İyi Parti başkanı Akşener’in baş danışmanı Çıray, Kürt aileye yönelik saldırıyı iki aile arasındaki bir ‘husumet’ olarak niteledi ve “büyütüldüğünü” iddia etti.

Her şey ortada, bu iddia edilen gibi iki aile arasındaki anlaşmazlık sonucu gerçekleşen bir katliam değil, devletin en azından göz yumduğu korkunç bir kıyım.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise Konya’daki saldırının vahşi bir katliam olduğunu belirterek, “İktidarın nefret ve tahrik dili, bu katliamın başlıca sorumlusudur” dedi.

Peki şu an Konya İl Emniyet Müdürü kim biliyor muyuz?

Emniyet Müdürü Engin Dinç, Hrant Dink öldürüldüğünde Trabzon İstihbarat Şube Müdürü’ydü. Dink davasında “ihmali davranışla öldürme” suçundan beraat, “kamu görevini ihmal” suçundan hakkındaki dava dosyasının zaman aşımı nedeniyle düşürülmesi kararı verilmişti.

Memleketin hali o kadar vahim ki, doğayı tahrip eden ve sonuçlarını önümüzdeki günlerde daha da net idrak edeceğimiz orman yangınları konusunda ortak sağlıklı bir bakış açısı bile yok.

Söndürülemediği yetmiyor gibi, yangınlar siyasileştiriliyor, nefreti körüklüyor ve yok edici emellere alet ediliyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilenler, bu olanların siyaseti şekillendirmek amacı ile yapılan provokasyonlar olduğunu da biliyorlar.

6-7 Eylül pogromları, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamları ve daha nicesi hep “bu aklın” ürünü.

Bu akıl, artık gelecek için dilenen toplumsal barışı, eşitliği, özgürlüğü neredeyse olanaksız hale getiriyor. Kendi çizdiği doğrultuda, ülkeni oradan oraya vurarak yoluna devam etmeye çalışıyor.

Bu gerçeklikten bakacak olursak, iklim krizinin Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biri olması mümkün değil. Türkiye’deki siyasi felaketler, kabına sığamıyor artık. Mücadele edilemeyen, önü alınamayan doğa felaketleri sanki siyasi felaketlerin bir devamı olarak çıkıyor karşımıza.