Türkiye uzmanı Gingeras: Ulusalcılar ile AKP’yi Kemalizm birleştiriyor

Türkiye uzmanı Ryan Gingeras: "Kemalizm, artık muhafazakarları, ulusalcı solcuları ve her görüşten milliyetçileri ortak bir zeminde buluşturdu. Bu nedenle Cihat Yaycı’nın fikirlerini ve deniz politikalarını yüceltmesini Türkiye televizyonlarında seyretmeye devam edeceğiz...”

ALİN OZİNİAN 01 Kasım 2020 DÜNYA

Türkiye, Balkanlar ve Ortadoğu tarihi uzmanı, ABD Donanma Yüksek Lisans Okulu Ulusal Güvenlik İşleri Bölümü’nde öğretim görevlisi Ryan Gingeras, Türk siyasetinde Ulusalcı grupların etkinliğini, Cihat Yaycı ve “Mavi Vatan” doktrini üzerinden analiz etti.

Dış politika ve güvenlik konularında oldukça önemli analizlere yer veren Warontherocks’da yayınlanan “Emekli Denizci Türkiye Hakkında Bize Ne Öğretebilir?” başlıklı yazısında Gingeras, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın olaylı istifası sürecini değerlendirdi.

Daha önce çok tanınan bir asker olmayan Yaycının istifasının uluslararası basının manşetlerinde yer aldığını ancak hem içeride  hemde dışarıda tam olarak anlamladırıldığını belirten Gingeras, Libya Anlaşması nedeniyle Türk basında “anlaşmanın Mimarı” olarak övülen Yaycı’nın 2009’dan beri yaptığı çalışmalara ve anlaşmaya konu olan haritanın çizeri olduğunu da hatırlattı. Dış politika ve güvenlik analisti Gingeras, Yaycı’nın, “deneyim ve görüşlerini” özenle seçtiği medya kuruluşlarında ayrıntılı ve doyurucu özel röportajlarla halka aktardığını, istifası hakkındaki sorular es geçtiğinin altını çizdi. Şöyle diyor ABD’li uzman;

SİYASİ KATMANLAR ARASINDA ORTAK BİR ZEMİN OLUŞUYOR

“Yaycı, izlenme rekorları kıran bu röportajlarda görüşlerini kapsamlı örnekleriyle geniş halk kitlelerine iletti. Bir bütün olarak baktığımızda, ifadeleri, bu siyasetin doktrinel gelişimi konusunda genel bir bakışı anlamamızı mümkün kılıyor. Yaycı’nın tanımlamaları, Türkiye’nin dış politikaya yönelik askeri yaklaşımın öncü unsuru olan gruplar arası “siyasi fikir ortaklığını” gösteriyor. Yaycı’nın genel anlayışı, ülkenin temel kurucu ideolojisi Kemalizm’in, Ankara’nın parçalanmış “siyasi katmanları arasında ortak bir zemin” oluşturmaya nasıl yardımcı olacağına dair ipuçları sunuyor.”

Bugünlerde Türkiye’deki televizyon kanallarında eski general ve amirallerin sık boy gösterdiğini, Türk ordusunun, Suriye, Libya, Azerbaycan ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleriyle ilgili açıklamalar yaptıklarını, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının dış politikada gittikçe daha ön saflarda yer bulduğunun altını çizen Gingeras, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, akademisyenler ve eleştirmenlerin, üst düzey askerleri sıklıkla “kapalı ve elit” bir sınıf olarak betimlediklerini, bu grubun Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin tarihi ‘bekçileri’ ve Atatürk’ün düşünsel takipçileri olduğunun düşünüldüğünü fakat artık bu imajın değiştiğini belirtiyor. Gingeras şunları belirtiyor:

TASFİYELER ORDUYA ERDOĞAN’I “SEVDİRDİ”

“Ordunun siyasete müdahale ettiği iddiaları dolaşırken, Erdoğan’ın AKP’si iktidar olduğu günden bu yana ordunun gücü ve özerkliğini sınırlamak için çok şey yaptı. İdari reformlar ve kitlesel tasfiyelerin yanı sıra Erdoğan, 2016’daki darbe girişiminden bu yana subaylar arasında daha çok destek görüyor. Darbeden sorumlu tutulan Fethullah Gülen cemaatine karşı güdülen ortak nefret, ordu yetkililer arasında belli bir oranda güven sağlanmasına sebep oldu.”

Üst düzey askerlerin ülkenin siyaset ve stratejik ilişkilerindeki öneminin hala sorgulandığını belirten yazar, Ankara’nın stratejik fikirlerini şekillendiren ideolojik, siyasi ve kişsel ayrılıklarla ilgili yüksek miktarda spekülasyonun engelleyemendiğini, şimdiki düzende, ordu mensuplarının birkaç grupta kamplaşma eğilimleri olduğunu gösterdiğini düşünüyor. Ve şöyle diyor:

AVRASYACILAR VE MUHAFAZAKARLAR GÜÇLÜ, BÖLGEDE ETKİLİ BİR TÜRKİYE İSTİYOR

“Askeriye içinde bilinen en eski ve yerleşik blok ‘Atlantikçiler’ olarak adlandırılıyor. Araştırmacılara göre, bu grup dış politikada daha işbirlikçi, Amerikan veya Avrupa merkezli (Atatürk’ün tercihleriyle ilişkilendirilen bir eğilim) bir yaklaşımları var. ‘Avrasyacılar’ ise çoğunlukla parlamentoya girecek çoğunluğa ulaşamayan sağ-kanat Vatan Partisi’ne eğilim gösteriyor. Kendilerini güçlü Kemalistler olarak lanse eden subaylar içinde

ABD ve Avrupa’nın başı çektiği ‘emperyal düzene’ karşı önemli bir hoşnutsuzluk var. NATO’nun kollektif çıkarlarını reddeden Avrasyacılar, Rusya başta olmak üzere diğer Asya güçleriyle daha yakın bağların kurulmasını destekliyorlar. Bu gruptaki askerler ve  AKP, laiklik ve kimlik konusundaki farklı fikirleri sebep ile ayrışmış olsalar da hem Avrasyacılar hem de dindar muhafazakarlar daha güçlü, bağımsız, küresel ve bölgesel alanda daha etkili bir Türkiye istiyor.”

Gingeras, bahsettiği bu uzlaşmanın, “Yeşil (İslamcı)-Kemalist (bilhassa Avrasyacı)” olarak adlandırılan iki görüşün ittifakının çekirdeğini teşkil ettiğinin belirtildiğinin hatırlatıyor.

“Olağandışı istifasına rağmen Yaycı, ne iktidara muhalif bir portre sergilemiyor. Görüşlerinin çerçevesi, Türkiye’nin askeri teşkilatını oluşturan bahsedilen gruplar arasında görülen uzlaşma unsurlarını vurgulamak onun için önemli. Bu bağlamda Yaycı, Ankara’nın güncel dış politikasının en baskın inisiyatifi olan Türkiye’nin “Mavi Vatan” ülküsünü yönlendiren arzuları dile getiriyor” diyen yazar Fetömetre’nin de yaratıcısı olan Yaycı’nın, akıl hocası olan, emekli amiral Cem Gürdeniz’den etkilendiğini belirtiyor.

“AİLEMİN DEĞİL; DEVLETİN EVLADIYIM”

Türkiye’nin Mavi Vatan kavramını isim babası olan ve savunan Gürdeniz, Yaycı’nın itibarı üzerindeki etkisini onaylıyor ve ‘Türk denizcilik tarihindeki önemli akademisyenlerden biri olduğunu ifade ederek Yaycı’yı methediyor.

“Yaycı, birçok röportajında kendini hiç tereddütsüz Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal ile ilgili değerlere adadığını söylüyor. Atatürkçü ve devletçi ebeveynler tarafından yetiştirildiğini, erken yaşlarda Türk askeri eğitim sistemi içinde vatana olan adanmışlığı daha da kuvvetlendiğini anlatıyor. ‘Ben ailemin değil, devletin evladıyım. 13 yaşımdan beri beni eğiten, yediren, bakan, giydiren ve yetiştiren bu vatandır.’ diyerek devleti, aile dahil her şey üstünde konumlandırmak Kemalist inanç sisteminin kalbi olduğunu ispat ediyor. Yaycı, Kemalizm’in ilkelerini vurgularken, Erdoğan ve partisini eleştirmiyor. Kamuoyu önünde, Atatürkçü karakteristiğini sergilerken, Erdoğan konusunda tarafsızlığının ve desteğini gösteriyor.  Örneğin, Ayasofya’nın ibadete açılması konusu. Devletin temel prensipleri çerçevesinde yabancı eleştirmenlere “Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi egemenlik haklarını kullanmasını eleştiremez.” yanıtını veriyor.”

Gingeras, Yaycı’nın hem Kemalizme olan bağlılığının hem de AKP yandaşlığının yaratabileceği şaşkınlığını anlamlandırmayı deniyor. “Kendisine ısrarla sorulduğunda Lozan Antlaşması’nın Türkiye açısından bir zafer, Atatürk’ün başarısı olduğunu belirtti. Esas konuşulması gereken meselenin anlaşma değil, Yunanistan’ın Lozan Antlaşması’nın şartlarına aykırı tutumu olduğunu yineledi. Yaycı’nın politik ve stratejik düşüncelerinin çekirdeğini, Yunanistan’ın Akdeniz’deki tutumu, “Türkiye’ye ait olan toprakları ele geçirmeye ve elinde tutmaya çalışan revizyonist bir devlet” olarak ifşa etmek oluşturuyor, diyor.

AKDENİZ’DE İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI

Mavi Vatan’ın önde gelen savunucusu Gürdeniz’in, Yunanistan’a karşı Akdeniz’de ikinci bir Kurtuluş Savaşı verildiğini ilan ettiğini, ayrıca Gürdeniz ve Erdoğan’ın, Yaycı’nın Türk tarihi ve kimliği hakkında “kan ve toprak” yorumunu paylaştıklarının altını çizen uzman,  AKP tarafından üretilen reklamlarda sıklıkla ülkenin, bilhassa Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki büyük savaşçıları ve fetihleri övdüğünden de bahsediyor.

“Erdoğan’ın ifadelerine göre Akdeniz diyarı, Türkler tarafından fethedildikten sonra “en huzurlu devrini” yaşadı. Hem Gürdeniz hem de Yaycı, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizlerdeki hakimiyeti ve Türkiye’nin Akdeniz’de daha güçlü sağlam duruşlu bir politika izlemesi yönündeki kararlılık arasında benzer bağlantılar kuruyor. Yaycı kitabında Barbaros Hayrettin Paşa’nın “Denizlere hakim olan, cihana hakim olur” sözünü alıntılıyor.  Yaycı’nın dünya görüşünün sadece Kemalist yetiştirilme tarzından kaynaklanmıyor. Yaycı, Türkiye’nin daha geniş münhasır ekonomik bölge haklarını, Ankara’nın hukuki imtiyazları olduğunu vurguluyor. Erdoğan, Yaycı’nın hukuka dayalı olduğunu iddia ettiği görüşlerini (Türkiye’nin BM Deniz Hukuku Sözleşmesinde imzacı ülke olmamasına rağmen) benimsiyor.”

YAYCI TV’DE SINIR ÖTESİ MENFAATLERİ ANLATMAYA DEVAM EDECEK

Donanmadan ayrıldığı günden bu yana Yaycı’nın, Gürdeniz ve diğer “Avrasyacılar” gibi anti-Amerikan ve NATO karşıtı söylemlerde bulunmadığını belirten Gingeras, iç siyaset hakkındaki şahsi fikirleri ne olursa olsun, birçok asker ve sivil gibi Yaycı da devlete olan bağlılığı ve hizmeti her şeyden üstün tutuğunu düşünüyor. Yaycı’nın, açıkça ifade ettiği gibi en büyük arzusunun Türk Devletini güçlendirmek ve sınır ötesi menfaatlerini savunmak olduğunu ve katıldığı televizyon programlarında bu söylem üzerinden Türkiye’nin politik yelpazesinin her rengindeki yurttaş ile bağ kurmaya çalıştığını düşünüyor.

Gingeras’a göre Türk eğitim sistemi ve milli kimliğinin temel taşı olan Kemalizm, artık dindarlar, muhafazakarlar, solcular ve her görüşten milliyetçiler ile ortak bir zeminde bulaşabiliyor. “Bu ortak söylem ve temel referans, Erdoğan, Yaycı ve diğerler fikir liderlerini Türk Devletine ortak amaçla hizmet yolunda olmasını sağlıyor. Bu ortaklık, siyasi ya da kişisel farklılıkların olmadığı anlamına gelmiyor. Mesela Erdoğan, ABD karşıtlığı konusunda Gürdeniz’e Yaycı’ya nazaran yakın durabilir. Uzun vadede, çeşitli gruplar ve kamplar arasındaki ortak zemin, Türk dış politikasında kritik önem taşımaya devam edecek. Bu nedenle de Yaycı’nın kendini fikirlerini ve deniz politikalarını yüceltmesini Türkiye televizyonlarında seyretmete devam edeceğiz…”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com