Taliban Kabil’i almak üzere… TSK’nın havalimanını korumasına gerek kalmayabilir

Erdoğan’ın, göreve geldiği günden bugüne kendisine fazla “yüz vermeyen” Biden’ın “gözüne girebilmek” hırsıyla, önünü arkasını fazla hesaplamadan üstlenmek üzere adeta atladığı Kabil’deki havalimanını koruma görevinin, Taliban ilerleyişi karşısında “kadük” hale düşmesi artık içten bile değil.

ÖMER MURAT 11 Ağustos 2021 HABER ANALİZ

Taliban’ın son bir kaç aydır gerçekleştirdiği müthiş ilerleme başta ABD olmak üzere tüm uluslararası aktörleri şaşkınlığa düşürdü. ABD öncülüğündeki uluslararası askeri gücün Mayıs ayından itibaren çekilmeye başlaması sonrası Taliban önce ülkenin kırsal kesiminin büyük kısmını kontrolü altına aldı. Sonra tek tek büyük şehirleri ele geçirmeye başladı. Bu ilerleyiş öylesine başdöndürücü bir hızda gerçekleşiyor ki son altı gün içerisinde dokuz bölgesel başşehir Taliban hakimiyetine geçti. Burada Afgan hükümetinin akibeti için iyice umutsuz bir görüntü ortaya çıkmasına yol açan husus bu şehirlerin büyük bölümünün ülkenin kuzeyinde bulunmasıdır. Güneydeki Kandehar’da kurulmuş, Peştun ağırlıklı bir örgütlenme olan Taliban’ın kuzeyde Peştunların azınlıkta olduğu bölgelerde bu kadar çabuk ve kolay kontrolü ele geçirmesi beklenmedik bir hadisedir. Şöyle ki 1996’da Taliban Afganistan’da merkezi hükümeti üstlenmeye karar verdiğinde kendisine yönelik sadece kuzey şehirlerinde direniş gösterilmiş, Taliban ABD’nin 2001’deki askeri müdahalesine kadar beş yıl sürecek idaresinde bu direnişi tamamen kırmayı başaramamıştı. Nitekim ABD 2001’de Taliban kontrolündeki Kabil’i “Kuzey İttifakı” denilen, bu bölgelerdeki kabilelere dayanan “savaş ağalarıyla” ittifak kurarak işgal etmişti.

ABD İSTİHBARATI TALİBAN’IN ÜÇ AY İÇİNDE KABİL’İ ALABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYOR

Nitekim sahada hızla alt üst olan dengeler ülkenin geleceğine dair öngörülerin de değişmesine neden oldu. Bir Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) yetkilisi, bugün basına yaptığı özel açıklamada, ABD istihbarat kurumlarının Taliban’ın başkent Kabil’i bir ay içinde “tecrit edip”, muhtemelen üç ay içinde ele geçirebilecek konumda olduğuna inandığı bilgisini paylaştı. Bu öngörünün yapılması kadar basınla paylaşılmasının tercih edilmesi ABD Yönetiminin, Amerikan ve dünya kamuoyunu Taliban’ın Afganistan’da iktidarı tümüyle devralması ihtimaline hazırlama niyetini göstermektedir. Eğer bu istihbarat raporu Batılı başkentlerde genel bir kanaat haline dönüşürse önümüzdeki haftalarda Taliban’la muhatap olmak istemeyen ve verdiği teminatlara güvenmeyen ülkelerin diplomatik temsilciliklerini Kabil’den çekmesine şahit olabiliriz. Aşağıdaki haritada görüldüğü üzere Taliban bugün itibariyle ülkenin en az yüzde 65’inde hakim duruma geldi.

Kırmızı bölgeler Taliban’ın, griler Afgan hükümetinin hakim olduğu, turuncular ise Taliban hakimiyetine düşmek üzere olan yerler. (Kaynak: FDD’s Long War Journal)

Her ne kadar bu açıkca ifade edilmese de Türk ordusundan Kabil havalimanının güvenliğini üstlenmesi, özellikle başkentteki Batılı diplomatik temsilcilerin muhtemel bir Taliban işgali sırasında hızla tahliye edilebilmesini sağlamak için talep ediliyordu. Çünkü bu kadar küçük bir askeri birliğin Taliban gibi bir gücün Kabil’i işgal etmesini önleyeceğini kimsenin beklemediği aşikardı. Bir başka ifade edilmeyen muhtemel neden ise Taliban tehdidi karşısında Afgan hükümeti yetkililerinin can güvenliği endişesine düşüp dağılıvermesini engellemekti. Fakat sahadaki gelişmeler bu iki nedeni de giderek geçersiz hale getiriyor. Maliye Bakanı Halid Payenda dün aniden istifa ederek ülkeyi terketti. Her ne kadar gerekçe olarak ailevi nedenleri gösterse de kendisini güvende hissetmeyerek ülkeden hemen ayrılışı Afgan hükümetinin Taliban karşısında yenilgiyi kabullenmeye hazırlandığı algısını güçlendirdi. Öte yandan Taliban’ın ilerleyişi üzerine, özellikle ona karşı savaşan milislerle ilişkili olduğu için veya başka nedenlerle kendilerini tehlikede gören binlerce kişi Kabil’e akmaya başladı. Taliban’ın bu mültecilerin arasına adamlarını sokarak, diplomatik temsilciliklere yönelik saldırılar düzenleme endişesi seslendirilmeye başlandı. Tabiatıyla bu, Batılı büyükelçiliklerin başkenti terketmesi için güçlü bir bahane olarak da kullanılabilir.

BİDEN YÖNETİMİNİN ARTIK AFGAN HÜKÜMETİNİ TALİBAN’A KARŞI KORUMA NİYETİ YOK

ABD Yönetimi geçen ay Taliban ilerleyişini hiç değilse yavaşlatmak üzere bazı hava saldırıları düzenlenmesine onay verse de bu hafta yaşanan gelişmeler sonrası vaziyeti kabullenen bir görüntü çiziyor. Başkan Biden dün yaptığı açıklamada “geri çekilme kararından pişmanlık duymadığını, Afgan ordusuna savaşı kazanmasına yetecek kadar eğitim ve ekipman desteği verilmiş olduğunu” söyleyerek sahadaki beklenmedik gelişmenin ABD’nin Afganistan’dan “elini eteğini çekme kararında” bir değişikliğe yol açmayacağı mesajını verdi. Bundan ABD’nin çekilir çekilmez Afgan hükümetinin çöktüğü bir görüntünün ortaya çıkmasını engellemeyi hedefleyen önceki tutumun sürdürülmeyeceği anlaşılıyor.

Erdoğan’ın göreve geldiği günden beri kendisine fazla “yüz vermeyen” Biden’ın “gözüne girebilmek” hırsıyla, önünü arkasını fazla hesaplamadan, üstlenmek üzere adeta atladığı Kabil’deki havalimanını koruma görevinin Taliban ilerleyişi karşısında “kadük” hale düşmesi artık içten bile değil. Ankara bir yandan bu görevi devralmak için Washington’dan talep ettiği “diplomatik, ekonomik ve lojistik” desteğin ayrıntılarını belirlemeye çalışırken diğer yandan ABD’nin geri çekilmesi sonrası Kabil’de kalması halinde Türk ordusuna karşı cihat fetvasının geçerli olacağını açıklayan Taliban liderliğini Pakistan üzerinden ikna etmeye yönelik müzakereler yürütüyor. Taliban’ın üç ay içinde başkenti alması sözkonusu iken Biden Yönetiminin Türkiye’nin Kabil havalimanının güvenliğini üstlenmesi meselesine yönelik iştahı artık iyice kaçmış olabilir.

Esasen başından itibaren Erdoğan’ın Kabil’deki görevlendirmeyi üstlenmek karşılığında ABD Yönetiminden beklentilerinin, Biden’ın vermeye hazırlandıklarının çok ötesinde olduğuna ilişkin işaretler güçlüdür. Öte yandan bu yıl sonunda “demokratik rejimleri güçlendirmek” mottosuyla, (Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle) sanal ortamda düzenlenecek bir zirveye evsahipliği yapacağını duyuran Biden Yönetimi, otokratik Erdoğan rejimiyle yakın işbirliği içerisinde gözükmek istemeyecektir. Sanal ortamda bile olsa sözkonusu zirveye, popülist otoriterlikle özdeşleşmiş Erdoğan’ın davet edilmesi halinde uluslararası kamuoyunda Biden’in “demokrasi havariliğindeki” samimiyetinin epeyce sorgulanacağı bellidir. Çin ve Rusya gibi ülkelere karşı demokratik rejimleri tahkim etme hedefiyle ortaya çıkarken, dünyada Çin’den sonra en fazla gazeteci hapseden, siyasi muhaliflerini daha fazla hapsedilmek için Çin’den sonra dünyanın en büyük hapishanesini inşa etmekte olan, bağımsız uluslararası kuruluşlarca yayınlanan demokrasi ve hukukun üstünlüğü endekslerinde özellikle son beş yılda en alt sıralara kadar düşen bir ülkenin liderinin böyle bir zirvede yer alması ister istemez ikiyüzlülük olarak görülecektir ki bunun haksız bir değerlendirme olacağını iddia edebilmek de güçtür.


 

Özetle, Kabil havalimanını Türk ordusunun koruması projesi anlam ve önemini yitirdiği oranda Biden’ın “Erdoğan yükünü” sırtında taşıma arzusunun hızla düşmesi muhtemeldir. Türk ordusunun, sonu Taliban’la çatışmayla veya Taliban’la müttefiken hareket ediyor bir duruma düşmesiyle bitmesi neredeyse kaçınılmaz olan bir görevlendirmeden bu şekilde kurtulması Türkiye için oldukça rahatlatıcı bir gelişme olacaktır. Fakat gelinen aşamada Türkiye’nin ülke olarak milli menfaatleriyle iktidarın çıkarları çoğu zaman uyuşmadığı için aynı durumun Erdoğan rejimi için de geçerli olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir. Erdoğan’ın ABD ve AB’nin gözüne girebilmek ve acilen ihtiyaç duyduğu mali fonları böylece elde edebilmek için elden kaçıvermiş bir fırsat olarak göreceği Afganistan dosyasını kenara itip belki artık Suriye dosyasını karıştırmaya başlaması şaşırtıcı olmayacaktır.