Siyaset üzerinde vesayet başka nasıl olabilir ki?!

Meclis üstündeki vesayetten muhafazakarların AK Parti'yle yüzleşmesine, uygun hedef Berberoğlu'ndan Trudeu-Altun mukayesesi ve yerli ırkçılığa...

KRONOS 05 Haziran 2020 PODCAST

Murat Yetkin, Yetkin Report: Yıllarca Meclis ve yargı üzerinde vesayet olduğundan -haklı olarak- şikâyet edenleri şimdi yargı ve meclis üzerinde vesayet kurarken görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın icraatına karşı her çıkışın terörizmden darbeciliğe dek varan oransız suçlamalarla susturulmaya çalışılmasına doğru bir gidiş, yanlış bir gidiş olur. Böyle bir gidişin yarın Kılıçdaroğlu’nu, Akşener’i, ya da yeniden seçilirlerse Ahmet Davutoğlu’nu, Ali Babacan veya Temel Karamollaoğlu’nu da Meclis dışına atıp hapse göndermesi önünde bir engel kalmadı ne yazık ki. Bunun bir sonraki adımında, zamanında Meclis Tahkikat Komisyonlarına kısmî yargı yetkisi verilmesi gibi bir adım izlemez umarım.

Özlem Akarsu Çelik, Gazete Duvar: ABD’de başlayıp Fransa ve İngiltere’de de halkın sokaklara dökmesine sebep olan ırkçılığa karşı bugünlerde Martin Luther King’in şu sözleri çok sık hatırlatılıyor, “Siyahların özgürlüğü önündeki en büyük engel Beyaz Yurttaşlar Konseyi, Ku Klux Klan’cılar falan değil, kendisini adaletten çok ‘düzen’e adamış ılımlı beyazlardır. Onlar gerilimsiz bir negatif barışı, adaletin var olduğu pozitif barışa yeğler”. “Onurlu barış” tam da buna itirazdır. Yıllardır bu talep uğruna mücadele verenlerin ödediği ağır bedeller yetmedi mi? AK Parti’nin ve MHP’nin ülkeyi getirdiği yere itirazı olan mütedeyyin ve muhafazakârların sesini ne zaman duyacağız? DEVA, Gelecek veya İYİ Parti’de kendisine yer bulmuş parmakla sayılır birkaç ismin dışında güçlü bir itiraz duyan var mı? Onurlu bir toplumsal barış için hep aynı isimlerin dışında başka bir ses duymayacak mıyız? Onursuz bir yaşam mı, onurlu bir gelecek mi? Mütedeyyin muhafazakâr kesim korkularından arınmanın bir yolunu bulup ilkesel bir duruşla, ‘ama’sız ‘fakat’sız yapılan tüm hukuksuzluklara, gayriahlaki işlere, kötülüklere itiraz etmezse bir daha söz söyleme hakkı olmayacak.

Aydın Engin, T24: O silahlar MİT’in bir istasyonundan bir başka istasyonuna gönderiliyordu. Aptalca bir yalandı. Çünkü yasalar MİT’in bir silah deposu olmasına izin vermiyordu. Panik sürdü ve bir başka yalana başvuruldu: O silahlar cihatçılara değil kendilerini korumaları için Suriye’deki Türkmenlere gidiyordu. Bu da aptalca bir yalandı. Hem Türkmen ileri gelenleri yalanladı, hem de MHP’den AKP’ye transfer olan ve okkalı bir konum verilerek ödüllendirilen Tuğrul Türkeş televizyonda “Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu” deyiverdi.
Bu durumda bir casus bulunması gerekiyordu. Cep telefonu Cumhuriyet gazetesi yakınında sinyal veren Enis Berberoğlu seçildi. Gerçi bu durumda yani telefonu Cumhuriyet gazetesi yakınlarında ve içinde sinyal veren bir çok CHP milletvekili vardı. Ama Enis Berberoğlu en uygunuydu. Hem CHP’de Genel Başkan Yardımcısı’ydı hem ünlü bir gazeteciydi.

Alper Görmüş, Serbestiyet: Fahrettin Altun, ABD’ye basın özgürlüğü dersi vermesinden birkaç gün önce Türkiye gibi bir ülkede “Görüşlerini ve yayın tercihlerini hiçbir kısıtlama olmaksızın özgürce ortaya koyabilen” medya tanımı yapabilmişti. Dolayısıyla kendisinden “Trudeau’luk” yapmasını beklemek hayal olurdu. Yine de gelin birlikte hayal edelim… Bir Türk gazeteci, basın toplantısı sırasında Fahrettin Altun’a ABD’de TRT World çalışanlarının başına geleni hatırlatsın, Fahrettin Altun da 21 saniyelik “epik bir suskunluk”tan sonra şöyle desin: “ABD’de polisin gazetecilere karşı tutumunu endişe ve dehşetle izliyoruz. Fakat biz Türkler için, bizim de karşı karşıya olduğumuz sorunlar olduğunu görme zamanı. Gazetecilerin görüşlerini dile getirirken canlı bir gerçeklik olarak soruşturma tehditleriyle yüzyüze olduklarını görme zamanı. Türkiye’de sistemik bir basın özgürlüğü sorununun olduğunu görme zamanı. Zaten nadiren yapılabilen gösterilerde polisimizin gazetecilere hiç de iyi davranmadığını görme zamanı. Bu, birçoğumuzun görmediği bir şey, fakat gazeteciler ve başka mecralarda ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen insanlar için canlı bir gerçeklik.”

Nurcan Baysal, Ahval: George Floyd’un ölümü kınanırken, iki yıl önce Newroz’da öldürülen kardeşi Kemal Kurkut’un sesini duyurmaya çalışıyordu sevgili Ercan twitter hesabından: “Üç yıldır mahkeme kapılarındayız. Mahkemelerde gördüğümüz işkencenin haddi hesabı yok. İçimiz acıyor kardeşimizin oğlumuzun katili mahkeme heyeti ile aynı kapıdan gülümseyerek içeri giriyor. Biz şimdi bunlardan adalet mi bekleyelim. Şimdi kendinizi bizim yerimize koyun.” Devletin en tepesinden en alt kademesine kadar George Floyd’un ölümüne üzüntüler iletilirken, sevgili Ferhat Encü Roboski’de parçalara ayrılan akrabalarını, kardeşlerini hatırlatıyordu sosyal medyadan. 25 yıldır gözaltında kaybedilen babası Fehmi Tosun için adalet arayışında olan Besna Tosun; “Ömrüm ne kadarına daha yeter bilmiyorum ama babamı bulmak için çıktığım bu yolda, hakikate ve adalete ulaşana kadar hiç durmayacağım, hiç susmayacağım” diyordu Cumartesi Annelerinin adalet arayışının 25. yıldönümünde.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram