Şiddetin tonları

Toplumun yenilenmesi, saygının ahlak haline gelebilmesi için bireyden başlayarak zihinlerin ve davranış profillerinin restorasyona tabi tutulması gerekiyor.

IŞILAY YATKIN 08 Mayıs 2022 GÖRÜŞ

Herhalde sizlerin de dikkatinden kaçmıyordur; gün geçmiyor ki öfke, nefret, şiddet içeriği ile bulanmamış bir haber görmeyelim. Her yerden kaynağından boşalan su misali şiddet akıyor. En sonuncusu Ukrayna’da olmak üzere, Suriye, Yemen, Doğu Türkistan, Myanmar, Afganistan’da kitlesel boyutlarda şiddetle hergün karşılaşıyor ve elden bir şey gelmemesiyle çaresizlik hissi yaşıyoruz. Hele Amerika’da değişik eyaletlerde eline silah alan birilerinin etrafına rastgele kurşun yağdırması, okullara girip çocukların da dahil olduğu yaralama ve öldürme eylemleri hepimizin içini acıtıyor.
Bunlar bize bulaşmıyor diyenler için de internet ortamı yeterli denilebilir. Klavyenin silah gibi kullanıldığı, üslubun yerlerde olduğu zaman dilimleri yaşanıyor. Maalesef nefret söylemleri, sevgi ve saygı içeren ifadelerden çok daha hızlı yayılıyor.

Bu kadar mı düşmanız, bu kadar mı nefret doluyuz birbirimize. Karşımızdaki ölünce huzur mu bulacağız sizce? Kabil’in mirası bu kadar sahiplenilirken Habil’ler niye çoğalamıyor? İyilik niye viral olamıyor?

Karşımızdakinin acısı bizim acımız olmazsa bitmez ki. Ateş düştüğü yerle birlikte her yeri yakmazsa, maalesef şiddet her geçen gün dişinin kirasını isteyen canavar misali büyümeye devam edecek.

Analarla dolu olmasından adını alan bir memlekette, şefkat timsali olması gereken hanımların, elinde copla birilerinin kafasına sırtına hiddetle vurabilmesi, canlarını yakabilmesi çok farklı okunması gereken davranış profilleri gerçekten.
Can yakabilmenin kitlesel,fiziksel, sözlü, yazılı daha akla gelebilecek birçok şekli olsa gerek.

İNSAN NASIL CAN YAKAR?

Vicdan mekanizması gelişmemişse, empati duygusu yoksa ve etrafında can yakan örnekler varsa insan çok kolay can yakar. Şu dönemde yazılı, görsel ve sosyal medya da ‘etraf’ olarak kastedilen yapının içinde yer alıyor.

Vicdan mekanizması için, içimizdeki iyi-kötü, faydalı-zararlı, yapılır-yapılmaz, ahlaki-ahlak dışı dengesini kurmamızı sağlayan düzenektir denilebilir. Bu mekanizmanın çalıştırılmasını öğrenme aşamasında öncelikle ebeveynlerimizi örnek alırız. Sonrasında anneanneler, dedeler ve babaanneler, çizgi film kahramanları, okul arkadaşları gibi pekçok etkili unsur var. Annesi ya da babası yaprak dahi kopartmayan, hayvanlara şefkatle yaklaşan bir çocuğun etrafındaki canlı ya da cansız nesnelere zarar vermesi düşünülemez. Neden peki? Çünkü küçük yaştan itibaren her varlığa saygının soluklandığı atmosfer çocuk için de olmazsa olmaz haline gelir.

Varlığa saygının soluklandığı ortamlar çocuğun da aynı nefesi almasına sebep olur. Dolayısıyla yıkıcı davranış olarak bir yaprak kopartmak, boş su şişesine tekme atmak dahi onun için soru işareti oluşturur. Vicdan dediğimiz mekanizmanın temelleri küçükken ve ev ortamında atılır. Peki o zaman diliminde atılamadıysa çare yok mu? Tabii ki var. Çocukların karakteri oturana yani ergenlik çağına kadar değişim ve gelişimleri devam eder. Dolayısıyla eğitim ve öğretimin kalitesi çok önem arzeder. Evde eğitimini alamayan bireyin okulda ya da toplumun içinde eğitilmesi de beklenebilir.
Öfkenin, hasetin, nefretin, kıskançlığın, intikam gibi olumsuz ve yıkıcı duyguların bu kadar yaygın olmasının sebebi yıkmanın kolaylığında ve dikkat çekici olmasında saklı zannımca.

Bunların aksine sevgi, şefkat, diğergamlık, saygı, hoşgörüde ise verme ve yapıcı olma hakimdir ve sabır ister, bazen karşılığı öbür alemlere kalır. Yani karşılıksız olması ve inşa etmenin zaman alması tercih edilmeme sebebidir denilebilir.
Bu yüzden yani dikkat çekiciliği nedeniyle olumsuzluklar ve problemli durumlar haber yapılır. Nasıl yerinde sessizce oturan bir köpek kimsenin dikkatini çekmezken havlayan köpeğin zincirinin olup olmadığı, zarar verip veremeyeceği gibi bir sürü faktör akıllardan geçiverir. Onun gibi bağıran ya da zarar veren birisinin bize ve sevdiklerimize ne kadar zararının dokunabileceğini düşünürken çok dikkat edilir. Gürültü olduğunda dikkatin de olması içgüdüsel bir reaksiyondur. Bu yüzden öfkesi burnunda olan babalar kopyalanır sakin anneler yerine, onun yaptıklarında heyecan vardır ses vardır. Öfke kontrol edilmesi yerine sergilenmelidir. Varsa gösterirsin! Delikanlılıkla bağlantılandırılırken niye saklanılsın ya da adam edilsin ki.

Aslında ilkokul çağlarında kontrolünün öğrenilmesi gereken öfke hissinin şiddet davranışlarına dönüşmesi ergenlik yaşlarını bulur genelde. Gücü kuvveti yetmeye başlayınca sinirlenince kafa tutmalar ve birbirine girmeler başlar. Bazen gücünün yetmediğinden kaçınıp yeten tarafa giderek yine sergilenir. Dışarıda mükemmel ama evde esip gürleyen baba modeli çok da aşina olunan durumlardır.

Şiddet bazen de konuşmanın şeklinde tezahür eder. Patavatsızlığın adı dobralık, haddini bilmemenin adı içi dışı bir olmak şeklinde yorumlanarak toplum olmanın ve birbirini iyileştirmenin önü kesilir.

Hanımefendi ve beyefendilik niye yaygınlaşamıyor? Çünkü sabır istiyor, sakinlik istiyor, saygı istiyor. Asrın insanları olarak bizler, sabrı, sakinliği,saygıyı, nezaket ve zarafeti yitireli ve bunu rahatlık, sınırlardan kurtulma ve hatta özgürlük olarak algılamaya başlayalı çok oldu. Toplumun yenilenmesi ve saygının ahlak haline gelebilmesi için yine bireyden başlayarak zihinlerin ve davranış profillerinin restorasyona tabi tutulması gerekiyor. Bunun için de medyaya çok iş düşüyor. Çünkü bu devirde herkesin en yakın arkadaşı cep telefonları maalesef.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram