Rapor: Son 4 ayda 364 bin ‘Suriyeli kardeşimiz’ zorla geri gönderildi

EYLEM YILMAZ 01 Kasım 2019 GÜNDEM

İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnsiyatifi, mültecilerin sınır dışı edilmelerine ilişkin hazırladıkları “Sınır Dışı Uygulamaları ve Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri” adlı raporunu açıkladı.

Rapora göre, dört aylık süre içerisinde özellikle İstanbul’da yaşanan güvenlik kontrolleri nedeniyle mülteciler evlerinden çıkamazken ölümle sonuçlanan çok sayıda hak ihlali yaşandı.

24 Temmuz 2019 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından, “İstanbul’da kayıtsız göçmenlerin geri gönderilmesi için çalışma başlattıkları” duyurulmuş ardından İstanbul Valiliği 22 Temmuz 2019 tarihli açıklamasında, İstanbul’da bulunan ama kaydı başka şehirlerde olan veya kaydı olmayan Suriyelilere şehri terk etmeleri için 19 Ağustos’a kadar zaman verildiğini açıklamıştı.

Bakan Soylu da, 19 Ağustos günü katıldığı bir televizyon programında bu tarihin 30 Ekim 2019’a kadar uzatıldığını kamuoyuna duyurmuştu. Bu açıklamalardan sonraki dört aylık süre içerisinde yaşanan hak ihlallerine yönelik İHD ile Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi’nin ortaklığında hazırlanan rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Basın toplantısına Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul milletvekilleri Züleyha Gülüm ve Oya Ersoy katıldı.

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnsiyatifi’nden Başak Kocadost’un aktardığı rapora göre, Türkiye’de halen 3 milyon 674 bin 588’i Suriyeli olmak üzere kayıtlı 4 milyon mülteci yaşıyor. 12 Temmuz’dan bugüne geçen dört aylık süre içinde 364 bin 633 Suriyeli ülkelerine geri gönderildi. Dört aylık sürede artan kimlik/güvenlik uygulamaları ve benzeri uygulamaların mültecilere yönelik artan nefret saldırılarına ve evlerinden çıkamaz duruma gelmelerine neden oldu. Bu uygulamalar kapsamında günde ortalama bin kayıt dışı mülteci tespit edildi. Sadece Bab al Hava sınır kapısından Haziran ayında 4 bin 370, Temmuz ayında 6 bin 160 ve Ağustos ayında ise 8 bin 901 Suriyeli sınır dışı edilmiş.

“SINIR DIŞILAR YAKLAŞIK 3,5 KAT ARTTI”

Atme, Al Allani gibi geçiş noktalarından sınır dışı edilen kişilerin hikayelerine de yer verilen raporda sadece Suriye Dernekleri Platformu Temmuz ayı içinde kendilerine sınır dışı edilmiş 3 bin kişinin başvuruda bulunduğu ve İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosu ise kendilerine iletilen sınır dışı vakalarının önceki döneme göre yaklaşık 3,5 kat artış gösterdiği de yer aldı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, SGK İstanbul İl Müdürü ile birlikte katıldığı bir sempozyumda, 1 Kasım 2019 itibariyle işyeri denetimlerine tekrar başlayacaklarını, son iki ay içerisinde 55.000 işyerine denetime gidilip, kayıtsız göçmen çalıştırılmaması konusunda uyarıda bulunduklarını açıkladı. Raporda bu uygulamanın doğuracağı sorunlar da yer aldı. Buna göre, Türkiye’de çalışma izni olan 65.000 Suriyeli bulunmaktadır, bu oran  toplam sayıda yüzde 0,5’i dahi bulmamaktadır. Bunun temel nedeni ise, göçmenlere çalışma hakkının tanınmaması, sadece çalışma izni adı altında oldukça kısıtlayıcı koşullarda ve ancak patronlarının başvurması durumunda edinebilecekleri bir izin belgesi ile kayıtlı olarak çalışabilecek olmalarıdır. Bu durumda, çalışma hakları bulunmayan milyonlarca göçmen, 1 Kasım’da başlayacak olan işyeri baskınlarıyla, ya açlığa mahkûm edilecek ya da kayıt dışı ve ‘kaçak’ olarak en kötü çalışma koşulları altında, hiçbir hak ihlaline karşı ses çıkaramaz halde çalışmak zorunda kalacak.

İSİG Meclisinin verilerine de yer verilen rapora göre, sadece 2019 yılı içinde 91 mülteci işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Kendilerine gelen şikâyetlerde zorla gönüllü geri dönüş belgesi imzalatılmasının yaygın bir uygulama olduğu belirtilen rapora göre, Kilis Öncüpınar Geçici Barınma Merkezinde, görevlilerin kötü muamele uygulayarak gönüllü geri dönüş belgesi imzalatmak için şiddet kullandıkları ve kişileri “Ya bu belgeyi imzalarsın ya da 6 ay burada kalırsın” şeklinde tehdit edildikleri ayrıca gerekli resmi belgeyi rejimden alamayan Suriyelilerin bu sebeple sahte belgecilikle suçlanarak sınır dışı edildikleri ve imza atılmadığı takdirde “bir başkasının gözlerinin önünde “tepeden aşağıya” dövüldüğünü” tanıklıkları var.

“BURADA KANUN DEĞİL BİZİM KURALLAR GEÇERLİ “

Azerbaycanlı bir göçmenin yaşadıklarını aktardığı ilgili bölüm şöyle: ”Merhaba. Ben X, Azerbaycan vatandaşıyım.İstanbul’da… şirketinde çalışma izniyle yaklaşık 2 yıl 6 aydır çalışıyordum. Ocak 2019 tarihinde polisten gelip işten beni ve eşimi ifade için Üsküdar Doğancılar karakoluna aldılar ve o zaman üzerime atılan bir iftira yüzünden hayatım mahvoldu. Polis idaresinden bana Azerbaycan Konsolosluğu tarafından talep geldiğini söylediler. Onları aradığımda da benimle ilgili bir talep olmadığını söylediler.  Avukat talep ettim barodan. Bana senin işin suç olmadığı, idari olduğu için avukat gelmez dediler. Şirket 2 adet avukat gönderdi. Avukatlarımla görüşmelerime hep engel oldular. Üzerime atılan iftirayı ispat edemiyorlardı ve hep aynı şeyi söylemeye çalışıyorlardı. Sınır dışı olmam için hep baskı uyguluyorlardı. Aşağıda baş vermiş olaylar hafızamda kalanların sadece bir kısmı. Maalesef yaşadığım insanlık dışı muameleyi henüz atlatabilmiş değilim. Bu baskılara dayanamayarak, sonunda sınır dışı edilmem için imzamı attım ve memlekete döndüm. Önce Üsküdar Doğancılar Polis İdaresinde nezarette tutulduktan sonra, Çatalca’daki Geri Gönderme merkezine sevk edildim. Önce sınır dışı edilmem için imza atmamı istediler, kabul etmedim. Oradan bir kaç gün sonra Aydın’a sevk ettiler. Asıl insanlık dışı muamele burada ilk girişimde gördüm. Burada 2 bina bulunuyordu. Birisi Yeni bina Konteynır diye adlandırılıyor. Orada birçok insan ailesi ile birlikte ve sabah 08.00’den aksam 23.00’e kadar açık havada serbest geziyor, telefonlarla konuşuyorlar. Bizim kaldığımız eski binada durum daha farklı. Sabah veya öğleden sonra 2 saat açık havada, 3 gün de 1 de, 4 saat açık havada oluyorduk. Telefon konuşması sadece haftada 2 kez. Akşamları bazen 18.30’dan sonra kapıyı yüzümüze kapatıp sabah 08.30’d açıyorlardı. Karşılayanlar arasında güvenliklerden Fikret isminde biri vardı. Bizlere söylediği şey bu oldu “Burada kanun değil bizim kurallar geçerli “. 38 yaşıma kadar görmediğim şeyleri gördüm. Orada aklı başında bir insan olarak nasıl bir hayvana çevrilebileceğimin endişesini yaşıyordum. Gözümün önünde Filistinli bir kişi, yetkililerle görüşmek için talepte bulunmuş, ama karsı taraf kabul etmediği için sonunda bileklerini camla kesip, ardından güvenlikler tarafından üzerine mont örtülerek kameralarda görünmesin diye yetkili kişilerin odasına alınıp ve taleplerini 2 gün içinde yapıp serbest bırakmışlardı. Afrikalı bir kaç kişi odalarda eylem yapıp elbiselerini çıkarttılar ve yetkili kişiyle görüştürmezseniz kamera önüne böyle çıkacağız dediklerinde talepleri kabul edilmişti. Cezayirli bir çocuk, 3 gün hasta olduğunu söylüyor ve doktor talep ediyor, akşam güvenlik tarafından odasına girilip arkadaşları içinde böbreğine vuruyorlar. O anda, “ben hastayım bir böbreğim var sadece” diyor. Bu yetmemiş gibi bir de alnına vuruyorlar. Sabah yemekhanede onun yüzünü mosmor gördüğümde bana hepsini anlatıyor ve “iyi avukat var ise ne olur söyle bana” diye rica ediyor. Maalesef Aydın bölgesine gelen avukatların iş kazandıklarını ve serbest yapabilecek bir insanı çıkardıklarını görmüş değilim.”

“EŞİM İDLİB’TE BİR CAMİ AVLUSUNDA KALIYOR”

Kayıp mültecilerin yoğun olduğuna dikkat çekilen rapora göre mültecilerin çoğu ölüm tehditlerinin bulunduğu kaçtıkları bölgelere gönderiliyor.  Buna ilişkin bir tanıklık hikayesi ise şöyle: ix. 10.08.2019 tarihinde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ne zorla sınırdışı  nedeniyle başvuruda bulunan M. M (Suriye) “Eşim V. M bundan 3 hafta önce yolda yürürken kimlik kontrolünden gözaltına alınarak Kıraç Polis Merkezine götürüldü. Daha sonra Bahçelievler polis merkezine götürüldü. V.’nin üzerinde kimlik fotokopisi vardı. Yolda kimlik kontrolü yapan polisler gözaltına alarak Kıraç Polis merkezine götürdü. Daha sonra kimlik aslını istediler, ben de karakola götürdüm. Ardından eşim V. Suriye’ye gönderildi. İki çocuğumla birlikte çok zor durumlar yaşıyorum. Birlikte yaşadığımız evi boşaltmak zorunda kaldım. Hiçbir maddi gelirim yok. Çocuklar da biri 4 yaşında diğeri 05.05.2016 doğumlu. Çok mağdurum. Şimdi bir arkadaşımın evinde kalıyorum. Eşim şu an İdlib’de ve bir caminin bahçesinde kalıyor.”

15.05.2019 tarihinde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ne haksız gözaltı nedeniyle başvuruda bulunan (Suriye)K ;  “Benim dayımın oğlu H. Kamışlı’dan İstanbul’a çalışmaya geleli 4 yıl oldu ve birçok işte çalıştı. İki haftadır çalıştığı marketten 11.05.2019 günü sivil polisler tarafından, izinsiz çalıştığı gerekçesiyle alınıp götürüldü. Bugüne kadar nerede olduğunu bilmiyoruz. Patronu, bize karakolda olduğunu söyledi. Dayımın oğlunun nerde olduğunu, hangi karakolda tutulduğunu öğrenmek istiyoruz. Durumunu merak ediyoruz”

28.05.2019 tarihinde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ne haksız gözaltı, geri gönderme merkezine götürülme nedeniyle başvuruda bulunan M (Suriye)“Merhaba , benim adım M. İstanbul’da yaşıyorum, yardımınıza ihtiyacım var. Erkek kardeşim, geçen Perşembe günü, pasaportundaki bir problemden dolayı yeni İstanbul Havaalanında tutuklandı. Havaalanı gözaltı odasında tutuldu ve daha sonra 24 Mayıs 2019 günü Pendik bölgesinde Göç İdaresine ait Geçici Barındırma Merkezine sevk edildi. Kendisine dair bir bilgiye ulaşmam lazım, lütfen beni haberdar edin. “

Daha sonra gönderilen ikinci e-posta: “Kardeşim, Suriye Halep şehrindendir, kendisi şu anda Binkılıç bölgesinde tutulmakta ve psikolojik ve fiziksel olarak işkenceye maruz kalmaktadır.”

İHD’ye 30.07.2019 tarihinde haksız gözaltı nedeniyle telefonla yapılan başvuruda Ç.O  “Eşimin kardeşi M.O Suriye vatandaşıdır ve 6 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Bu süre içinde bir kez kimlik için İl Göç İdaresine başvurmuş, vermemişler, bir daha başvurmamış. Şu anda hiçbir kimlik belgesi yok. Geçen Cumartesi öğle yemeğindeyken işyerinden polisler gelip almış. Önce Gaziosmanpaşa ek binasına, oradan da Tuzla’ya götürülmüş. Cumartesi akşam 20.10’da Tuzla’ya götürüldükten sonra bir daha haber alamamışlar. Polisler gözaltına alırken cebindeki 15 TL, bir paket sigara ve ev anahtarlarını kendilerine teslim etmiş. Şu anda nerede olduğuna dair bilgimiz yok. Yanında kıyafeti, sigarası ve parası olmadığı için endişeliyiz. Ayrıca cep telefonunu da polis almış, şu anda telefona ulaşılamıyor. Suriye’deyken askerden firar etmişti dolayısıyla eğer sınır dışı edilirse orada idam edilebilir. Nerede olduğuna dair bilgi alabilmek için yardıma ihtiyacımız var.”

SAĞLIK HAKKI İHLALLERİNDEN ÖLÜMLER YAŞANIYOR

Raporda mültecilerin sağlık haklarından da yararlanamaması nedeniyle ölümle sonuçlanan ihlallerle karşı karşıya kaldıkları da yer aldı. Buna ilişkin birçok hikâyeden biri şöyle:

“Konya’da uluslararası koruma altında oturan biri Singapurlu, diğeri Gineli bir çift, imza vermeleri gereken günü kaçırıyorlar ve Göç Idaresi oturma izinlerini uzatmayı reddediyor. O sırada Singapurlu kadın hastalanıyor. Konya’daki hastane orada tedavi edilemeyeceğini ve İstanbul’a gitmeleri gerektiğini söylüyor. Önce Haseki’ye gidiyorlar, orada yer olmadığı için Samatya’ya gidiyorlar orada da kabul edilmiyorlar. En sonunda Bezm-i Alem Hastanesi’ne gidiyorlar. Orada 270 TL ödüyorlar, ardından kan tahlili için 530 TL isteniyor. Onu ödeyemeyecekleri için tahlili yaptıramıyorlar. 28 Ekim günü kadın vefat ediyor.”

Yaşanan hak ihlallerinin önüne geçilmesi için talepler ise şöyle sıralandı:

  1. Kolluk kuvvetlerinin, göçmenlere yönelik, ev baskınları, kimlik kontrolü, alıkoyma, zorla “Gönüllü Geri Dönüş Belgesi” imzalatma, sınırdışı  uygulamaları ve kötü muamele derhal sonlandırılmalıdır.

2. Göçmenleri kriminalize eden, suçlayıcı, damgalayıcı ve ötekileştirici her türlü söylem ve uygulamaya son verilmelidir.

3. Sınır dışı edilenlerin hızla Türkiye’ye tekrar yasal yollardan girişleri sağlanmalıdır.

4. Göçmenlere seçtikleri şehirlerde kayıt yaptırma hakkı ve koşulsuz seyahat özgürlüğü sağlanmalıdır.

5. Farklı illerde ikamet eden aile fertlerinin istedikleri illerde birleşimi sağlanmalıdır.

6. İdari gözetim uygulamasına son verilmelidir.

7. Geri gönderme merkezlerindeki insan hakları ihlalleri derhal son bulmalıdır, geri gönderme merkezlerinin kapatılması için çalışmalara başlanmalıdır.

8. Türkiye, Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ne koyduğu sınırlamayı kaldırmalı, zulümden kaçan herkese mültecilik statüsü tanımalıdır.

9. Mültecileri Türkiye’ye hapseden AB-Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Kimse nedensiz göçmez, bütün sınırlar açılmalıdır.

“AVRUPA’DAN ALINAN PARALARIN NE KADARI MÜLTECİLERE HARCANDI”

HDP İstanbul Milletvekilleri Oya Ersoy ve Züleyha Gülüm ise Meclis’te mültecilere yönelik çalışmanın yapılmamasını ve sorularına yanıt verilmemesini eleştirdi. Mültecilerin bir pazarlık konusu olarak gündeme alındığını belirten milletvekilleri istediklerinin; “Avrupa’dan alınan paraların ne kadarının mültecilere verildiğini” öğrenmek olduğunu belirtti. Bu sorularına yanıt verilmediğini belirten vekiller; “Eğer o paralar mültecilere verilmiş olsaydı bu insanlar bu şekilde yaşamak zorunda kalmazdı. Fakat bu harcamalar yanlış yansıtıldığı için yoğun ırkçı saldırılarla karşı karşıya kalmalarına neden oluyor” diye konuştular.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com