İnandı kararı sonrasında Türkiye zorla kaçırmalarda ‘olağan şüpheli’

Orhan İnandı olayı sonrası başka bir ülkede gerçekleşen insan hakları ihlalinden de Türkiye sorumlu tutuluyor.Uluslar arası kuruluşların gözünde Türkiye adeta yasadışı kaçırmalarda “olağan şüpheli” konumunda.

SELAMİ ER 14 Haziran 2021 HABER ANALİZ

Son dönemde Netflix dizilerinin izlenme oranlarını geçen suç örgütü lideri (hükümet ve medyasına göre birkaç yıl öncesinin hayırsever iş adamı) Sedat Peker’in videoları, Türkiye’de devletin mafyalaştığını, mafyanın da aynı zamanda devletleştiğini içerden ifşa ediyor.

AKP hükümetinin 2009-2010 yıllarından sonra Avrupa Birliği, Hukuk Devleti ve Demokrasiden vazgeçerek (belki de gizli ajandasına dönerek) yön değiştirmesi sonucu devlet kullanılarak işlenen hukuksuz uygulamlar ve suçlar artmış, 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminden sonra ise ciddi bir ivme kazanarak aleni hale gelmiş durumda.

TÜRK ELÇİLİKLERİ YASADIŞI FAALİYETLERDE KİLİT ROL OYNUYOR

Yurt içindeki hukuksuz uygulamalara ilaveten yurt dışında da “zorla adam kaçırma” gibi suçlar, suç örgütleri ve yerel görevlilere rüşvet vererek yaygın bir şekilde işlenmekte ve kişilerin zorla ülkeye getirilmesi iç kamuoyuna bir kahramanlık olarak servis edilmektedir. Türk Elçilikleri bu yasadışı faaliyetlerde kilit rol oynamakta ve lojistik destek sağlamaktadır. “Şecaat arz eden merd-i kıpti sirkatin söyler” sözünün tecessüm etmiş haline dönmüş durumda devlet kurumları.

Bunun en yakın iki örneği son iki hafta içinde yaşandı. İlkinde bilinen süreç işledi ve daha önce iade talebi adli makamlarca reddedilen Fethullah Gülen’in yeğeni Selahaddin Gülen Kenya’dan usulsüz bir şekilde getirildiAncak ikincisinde evdeki hesap çarşıya uymadı.

Ne yaşandığını kısaca özetlersek;

Cemaat okulları olarak bilienen kurumların Kırgızistanda yöneticisi olan Orhan İnandı (aynı zamanda Kırgız vatandaşı), 31 Mayıs saat 20’de kendisine ait araba ile evinden ayrılıyor ve en akşam 21 den sonra kendisine ulaşılamıyor. Eşi ve arkadaşlarının aramaları sonucu arabası lastiği patlamış ve kapıları açık şekilde ve içerde ceket ve telefonu bırakılmış halde bulunuyor. Olay Kırgız polisine haber veriliyor ve Kırgız polisi soruşturmaya başlıyor.

AİLESİ TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİNDE İŞKENCE GÖRDÜĞÜNDE ŞÜPHE EDİYOR

Eşi ve yakınları Türkiye tarafından kaçırılacağından ve Türk Büyükelçiliğinde tutulduğundan, ayrıca işkence gördüğünden şüphe duyuyorlar. Bu sırada sosyal medyada özel bir jetin İnandı’yı almak üzere Manas havalimanına gittiği haberleri dolaşıyor. Eşinin sosyal medyada yaptığı paylaşımlar ve okul öğrenci ve velilerinin harekete geçmesi ile çok sayıda kişi Elçilik binasının etrafında barışçıl eylem yapmaya başlıyor. Çalışma günü olmadığı için kimsenin bulunmadığı Elçilik binasına 6 Haziran 2021 Pazar günü sabah saatlerinde bir sağlık görevlisi giriyor ve bu durum şüpheleri arttırıyor. Eşi, 6 Haziranda açıklanmayan bir kaynaktan İnandı’nın elçilik binasında tutulduğunu ve Kırgız vatandaşlığından kendi isteğiyle çıkma talebinde bulunması için işkence gördüğünü açıklıyor. Uluslararası toplumun ve elçilik önünde bekleyen göstericiler ve ailenin tüm taleplerine rağmenTürk hükümet yetkilileri ise bu iddiaları reddetmiyorlar.

Adeta elçilik önünde barışçıl şekilde gösteri yapan halk, İnandı’nın Türkiye’ye götürülmesini engelliyor.

Konu ile igili asıl önemli bir gelişme ise, İnandı’nın eşinin İscviçre’de bulunan bir insan hakları derneği üzerinden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne yaptığı başvuru sonucu Komite’nin 11 Haziran tarihinde Türkiye aleyhine tedbir kararı vermesidir. Tedbir kararları uluslar arası hukukta nadir verilen kararlardır. Kişinin götürüleceği ülkede yaşam hakkına ilişkin risk varsa veya işkence görmesi muhtemel ise başvurulan bir uygulamadır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tedbir kararında Türkiye’den İnandı’nın işkence ve kötü muamaleye tabi tutulmasını önleyecek, fiziki ve ruhi sağlığını garanti edecek gerekli tüm önlemleri almayı; İnandı’yı bir an önce hukuki koruma altına almayı; resmi olarak ailesi, avukatı ve Komiteyi nerede olduğunu bilgilendirmeyi ve ailesi ve avukatı ile düzenli görüşebilmesi için gerekli önlemleri almayı talep etmiştir.

BAŞKA ÜLKEDEKİ HAK İHLALİNDEN TÜRKİYE SORUMLU TUTULUYOR

İnsan hakları hukukçuları için bahsedilen başvuru oldukça ilginçtir, zira normalda böyle bir başvurunun başarı şansı çok düşüktür. Zira başka bir ülkede gerçekleşen insan hakları ihlalinden Türkiye sorumlu tutuluyor. Normal şartlarda böyle bir başvuru kabul edilebilirlik aşamasını dahi geçemez. Ancak bu konuda Türkiye öyle bir şöhrete ulaştı ki, mevcut pratikte ve koşullarda herkes faailin Türkiye devleti olduğunu biliyor. Yani uluslar arası kuruluşların gözünde Türkiye adeta yasadışı kaçırmalarda “olağan şüpheli” konumunda.

Evet, yaşanan pratik bunun Türk Hükümeti tarafından gerçekleştiğini gösteriyor, zira 2016 yılından beri 27 ülkeden 116 kişi (çoğunluğu Gülen cemaati üyesi) benzer yöntemler ile kaçırılarak Türkiye’ye getirilmiş ve tutuklanmıştır.

Örneğin Kosova’da yaşanan bir kaçırma olayından sonra 2018 yılında İstihbarat Teşkilatının Başkanı, rüşvet haberlerinden sonra istifa etti.

Türk hükümeti tarafında gerçekleştirilen zorla kaçırmalar konusu uluslar arası kuruluşların pekçok karar ve raporlarına konu olmuş durumda.

BM GELİŞMELERDEN RAHATSIZ

BM raportörlerinin 5 Mayzıs 2020 tarihli ortak mektubu, MİT’in yurt dışında yasa dışı eylemler gerçekleştirmek için 2017 yılında ayrı bir birim kurduğunu ifade ediyor. BM Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu (WGAD), bazı davalarda Türk vatandaşlarının tutuklanması, gözaltına alınması ve Türkiye’ye zorla nakledilmesinin keyfi olduğu ve insan haklarını ihlal ettiği yönünde kararlar verdi. BM Zorla veya Gönülsüz Kaybetmeler Çalışma Grubu (WGEID) ise, Türk Hükümeti adına hareket eden ajanlar tarafından zorla ve gönülsüz kayıplara ilişkin rahatsız edici iddialara yer veriyor ve Çin’in Uygur Türklerini, Türkiye’nin ise genellikle Gülen cemaati üyelerini hedef aldığını belirtiyor. Çalışma Grubu, Türk makamlarının kaçırmalar konusunda sorumluluğu kabul etmekle kalmadığını, aynı zamanda gelecekte daha fazla gizli operasyon yürütme sözü verdiğinin de altını çiziyor.

Yine İnsan Hakları İzleme Örgütü, Freedom House, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları Derneği, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi ve Türkiye Mahkemesi gibi pek çok STK, 2016 darbe girişimi sonrasında yaşanan kaçırmalarla ilgili birçok rapor yayınladılar.

İNSAN KAÇIRMALAR İNSAN HAKLARI RAPORLARINA GİRİYOR

Turkey Tribunal Raporu ise, 2016’dan beri 1990’larda uygulanan zorla kaybetme geleneğini yeniden canlandırıldığını, kaçırmaların yurt içi ve dışında muhalifleri, özellikle de Gülen hareketi ve Kürtleri hedef aldığını belirtiyor. Türkiye yurt içinde gerçekleşen adam kaçırmalarları kabul etmezken (ancak deliller bunu doğruluyor), Ülke dışında gerçekleşen kaçırmalarda sorumluluğu üstleniyor.

Freedom House’un Raporuna göre ise kaçırmalarda öncelikle Gülen hareketine bağlı kişileri hedef aldı, ancak hükümet aynı taktikleri yurtdışında yaşayan Kürt ve Solcu muhaliflere de uygulamaya başladı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), yakın zamanlı Selahattin Demirtaş ve Atilla Taş davalarında ifade ediliği gibi terör suçuna ilişkin uygulamalar Türkiye’de keyfi ve muğlak bir hal alarak yasal ve meşru söz ve faaliyetler törör örgütü üyeliği için delil sayılmakta ve insanlar keyfi olarak tutuklanmaktadır. Dahası terör örgütü üyeliği suçlaması iktidarın muhalifleri veya biat etmeyenleri cezalandırma aracına dönüşmüş durumdadır.

Sadece sayılara bakmak bile durumun vahametini açıkça ortaya koyuyor. 2016’da Türkiye’de terör suçlamasıyla 52.100 kişi gözaltına alınırken, tüm Avrupa’da terör suçlamasıyla sadece 1.002 kişi gözaltına alınmıştır. Devam eden yıllarda ise benzer bir tablo var: 2017’de Türkiye’de 61.070 kişi, tüm Avrupa’da 1.219 kişi; 2018’de Türkiye’de 72.293 kişi, tüm Avrupa’da 1.056 kişi; 2019’da Türkiye’de 20.567, Avrupa’da 1.100 kişi.

INTERPOL TÜRKİYE’NİN BİLDİRİMLERİNİ  DİKKATE ALMIYOR

Interpol’e bildirilen sayılarda da benzer bir durum var. Bu nedenle Interpol Türkiye’nin bildirimlerini dikkate almıyor. İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yakın zamanlı “biz bildirdiğimiz halde İnterpol dikkate almıyor, suçluları bize iade etmiyor” yakınmasının arkasındaki gerçek bu. Devlet ciddiyetine uymayan bu uygulamalar, ülkenin itibarını ve güvenilirliğini bitirmiş durumda.

İkinci olarak, uluslar arası kuruluşlar Türkiye’de adil yargılanma imkanının ve tarafsız ve bağımsız bir yargının kalmadığının farkında. Dolayısı ile kaçırmalar ile ilgili olarak Türk makamlarına yapılacak başvuruların etkisiz olduğu kabul ediliyor. Adil yargılanma bir yana, örgüt üyeliği ile suçlananalar bazı durumlarda kendilerini savunacak avukat dahi bulamıyorlar.

Darbe girişimi sonrasında yargının yaklaşık üçte biri (4.500 civarında hakim ve savcı) tasfiye edildiğikten sonra, yerlerine 9.000 den fazla yeni atama yapıldı. Bunların çoğunun AKP il/ilçe örgütleri aracılığı ile tespit edildiğini ülkede bilmeyen yok denebilir.

Hükümetin taleplerine uygun karar vermeyen hakim ve savcıların hızla yerlerinin değiştirilmesi, haklarında soruşturmalar açılması ve ihraç edilmeleri de HSK’nın olağan faaliyetlerinde sayılıyor. Bu şartlar altında hakim ve savcıların bağımsız hareket etmelerinin çok güç olduğu yine birçok uluslar arası kuruluşun rapor ve kararlarına yansımış durumda.

‘ÖZGÜRLÜKTEN YOKSUN BIRAKMA’ VE ‘İŞKENCE’ AFFEDİLMEYEN SUÇLAR

Ancak şunu unutmamak gerekiyor: ikinci dünya savaşı sonrasında uluslar arası hukukta iki paradigma değişti. Bunlardan birincisi, bir ülkenin halk tarafından seçilmiş parlamentosunun ve hükümeti kendi halkına kötülük yapmayacağı, ikincisi ise insan haklarının bir iç hukuk meselesi olduğu kabulüdür. Bu paradigma değişikliği sonrasında insan haklarını korumaya yönelik olarak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi bünyesinde mekanizmalar kurulmuştur. Dahası artık belli suçlar için ülkesellik ve vatandaş olma gibi şartlar aranmadan başka ülkelerde yargılama yapılabilmektedir.

Dolayısı ile bu suçları bilerek işleyenler veya alet olanları hukuk biraz dahi geri dönse yurt içinde kötü günler beklediği gibi, dışarıda da rahat edemeyeceklerdir. Zorla insan kaçıran, özgürlükten yoksun bırakan ve işkence edenlerin bu affedilemez suçları için hukuk önünde hesap vermesi er ya da geç gerçekleşecektir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com