Narsisizmi anlamak

Narsistik yapı hepimizin özünde var, bize yaşam enerjisinin kaynağı olarak bir ödül sistemi şeklinde konmuştur. Ancak her mekanizma gibi bunun da dengeli biçimde kullanılması gerekir.

IŞILAY YATKIN 13 Mart 2022 GÖRÜŞ

Narsisizm kelime olarak eski Yunancadan gelmektedir. Sudaki yansımasına âşık olan gencin hikâyesinden esinlenilerek türediği söylenir.

Boncuk boncuk gözleriyle etrafına bakan bir bebeğin sizi kendi yansıması olarak gördüğü ve kendisinin bir parçası olarak algıladığı bilinir. Bu yüzden de bakımını gören anne-baba odadan çıktığında bebeğin ağlayarak onları istemesi çocuk psikiyatristleri için sağlıklı gelişim ölçütlerinden biri olarak değerlendirilir.

Bir bebek altı ıslak olduğunda, karnı acıktığında, uykusu geldiğinde, gazı olduğunda ve canı sıkıldığında ağlar ve istedikleri olana kadar huzursuzluk gösterir. Biraz büyüdüğünde, emeklese, sıralasa bile hep ebeveyninin etrafında dolanır. Onların gözlerinin önünden kaybolmalarına tahammül edemez. Ebeveynler bu dönemde bazen ellerini yıkamak için bile vakit bulmakta zorlanabilirler.

Bu doğal durum narsistik yapının en saf ve tolere edilebilen halidir denebilir. Yaklaşık üç yaşına kadar kendisini annesiyle bir bütün olarak algılayan çocuk yan odaya gittiğinde artık annesinin kaybolmadığının ve geri geldiğinde onu görebileceğinin farkına varmaya başlar. Oynamaya gider, koşa koşa gelir, annesini kontrol eder ve oyunlarına geri döner.

Sonrasında her dediğinin her zaman yapılmadığının ve kuralların öğrenilmesi gerektiğinin idrakine varmaya başlar. Kreşte sınıftan çıkarken, el yıkarken öğrenilmesi gereken kurallar vardır ve istediğini söyleyebilmek için bile biraz sabretmesi gerekmektedir.

NARSİSTİK YARALANMALAR VE BÜYÜME

Bunların hepsi belli bir periyotta ufak ufak narsistik yaralanmalar oluşturur, peşinden de büyümeyi getirir. Evin prensesi ya da prensi artık yirmi kişinin olduğu bir sınıfta o topluluğun bir parçasıdır. Sosyalleşmeyle birlikte artık fazladan “kabiliyetleri” olmadığını yani ağlayınca suyunun gelmediğini, suyunu içmek için kalkıp mutfaktan su alması gerektiğini öğrenir. Bu dönem mental ve motor kabiliyetlerinin gelişmeye başladığı çağlardır aynı zamanda. Empatiyi, diğer çocukların da isteklerinin olduğunu, aynı oyuncakla sadece kendisi istediği için saatlerce oynama hakkının olmadığını, sınıftaki diğer çocuklarla da paylaşması gerektiğini öğrenecektir. Oyununa sınırlar getirildikçe etrafla ilgili farkındalığı artmaya başlayacaktır. Bir topluluğun ferdi olduğunu ve birlikte yaşamanın en önemli kısmının karşıdakine saygıdan geçtiğini öğrenecektir.

Bu süreçte ebeveynlerin onun büyümesine ve yaşına göre olgunlaşma basamaklarını çıkmasına destek olmaları gerekmektedir. Bu yüzden düştüğünde yere vurmadan, birisiyle çarpıştığında karşı tarafa kızmadan, ‘geçmiş olsun, olabilir böyle şeyler’, ‘iyileşir merak etme’ demeyi öğrenmek ve öğretmek gerekir. Çünkü etrafındaki nesne ya da kişileri suçlamayı küçük yaşlarda alışkanlık haline getiren bireyler, büyüdükçe sorumluluk alamaz hale gelirler.

Ona göre derste başarısız olma sebebi öğretmenin ondan hoşlanmaması ya da dersi iyi anlatamamasıdır. Elbette kendisinin dinlememesi ya da evde gerekli ek çalışmayı yapmaması değildir. Mazeret bulmak günlük rutin halindedir. Her şeyin onun sorumluluğunda olmayan bir nedeni vardır.

Bu yansıtma mekanizması, ergenlik çağına kadar müdahale edilmedikçe artık karakter özelliklerinin arasına girer. Böylece okulda, iş yerinde, arkadaş toplantılarında hep haksızlığa uğrayan o olur. Etrafındakiler onun değerini bilmiyorlardır. Daha güzel, daha kusursuz, daha başarılı olmak için hep kendisine bunları hissettirecek insanların yanında olmayı tercih eder. Ya da artık buna bile gerek olmadan hayatını internet sayesinde sosyal medyada oluşturduğu hesaplardaki beğeni ve yorumlar etrafında örgüler. Böylece, negatif yorum yapanı blokladığı, hiç sorumluluk almadan çokça takdir edildiği sanal ortamlar gerçekliği olur.

KENDİ BİRİCİK AĞACINI OLUŞTURMAK

Maalesef yeni eğitim sisteminde çocuklara 5 yaşından itibaren çok özel oldukları ve biricik oldukları vurgulanıyor. Tabii ki çok özeller ve biricikler, her insan zaten çok özel ve biricik. Ancak tohumun biricikliği içinde sakladığı ağacın şifresindedir. Dolayısı ile büyümesi için toprağa atılmayan tohum hiçbir zaman kendi biricik ağacını oluşturup meyve verme makamına gelemez. Elimizdeki tohumların meyve verecek ağaçlar olabilmeleri için bizler de onların toprak altında kalarak sabretmeyi ve karın ağrısı çekerek filiz vermeyi öğrenmelerine eşlik edebilmeliyiz.

Ancak sorumluluk duygusunu ve yaşamdaki hedeflerini oluşturmamış bireylere sınırlar çizmeden, ‘sen sırf sen olduğun için her şeyi hak ediyorsun’, ‘ne istersen yapmakta özgürsün’ gibi söylemlerde bulunmak gelişim aşamalarında takılıp kalmalarına sebep olur.

Kendilik değer algısı düşük bireyler için olması gereken söylemler, herkese söylendikçe toplum üretmeyen, kendini yormayan, herhangi bir iş yapmayan bireylerden oluşmaya başlar.

İnsan ürettikçe ve işe yaradıkça değerlenir. Hayat birikiminin artması emek vermeye bağlıdır. Dolayısıyla kişi kendisini fiziksel görünümü, parası, arkadaş çevresi, “havalı oluşu” gibi parametrelerle değil de zihinsel yapısını ne kadar verimli kullanabildiği ile tanımlayabilmeli. Bireylerin kendi kabiliyetlerini en iyi formuna yükseltme sorumluluğu vardır. Olgunlaşmanın olmazsa olmazıdır bu.

Narsistik yapı hepimizin özünde, içgüdülerimizde var ve bize yaşam enerjisinin kaynağı olarak, ödül sistemi şeklinde konmuştur. Yoksa kendiliğimizi, kişiliğimizi, fert oluşumuzu şekillendiremezdik. Ancak her mekanizma gibi bunun da dengeli bir biçimde kullanılması gerekiyor. Abartısında kişilik bozukluğu, azlığında da bağımlılıkla, kendine saygısının olmamasıyla sonuçlanabiliyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com