Mücadele ve şarkı

Adaletsizlikten, yok sayılmaktan, tacizden, açlıktan yakınırken müziği, yiyip içmeyi, yaşamın küçük mutluluklarını övmek… Siyah Amerikan şiiri budur.

CAN BAHADIR YÜCE 07 Şubat 2021 YAZARLAR

Mücadele ederken şarkı da söyleyebilmek önemlidir.  

Yıllar önce, Barack Obama’nın ilk yemin töreninde bunun anlamını bilmiyordum.

O sabah çok erken saatlerde binlerce araba Washington’a akarken, ben ters yönde, neredeyse bomboş yolda Baltimore’a doğru ilerliyordum. Edgar Allan Poe’nun doğum günüydü—şairin mezarına ‘gizemli yabancı’nın gün doğmadan yine çiçek bırakıp bırakmadığını yoklayacaktım. (Vardığımda çiçek mezar taşının üstündeydi. Mezarlık görevlisi tarafından Gotik geleneğin sürmesi için bırakılmış olabileceğini sonradan öğrenecektim.)

O günün şiire ilişkin tek anısı bu değil. Birkaç saat sonra Başkan Obama’nın yemin töreninde bir şair, Elizabeth Alexander kürsüye çıktı, “Güne Övgü Şarkısı” adlı şiirini okudu. Siyah bir şair, ilk siyah başkanın yemin töreninde yüzyıllardır süren mücadeleyi bir şarkıyla taçlandırıyordu. Bunun simgesel ağırlığını tartacak bilgiden yoksundum o günlerde. Afro-Amerikan şiiriyle pek aşinalığım yoktu, şiir de ‘sıradan’ denebilecek bir meydan şiiriydi. Kaldı ki, devlet törenlerinde şiir okunmasına kuşkuyla yaklaşanlardanım. Robert Frost’un bunu yapmış olması bile düşüncemi değiştirmiyor. (Frost 86 yaşındaydı ve genç başkan Kennedy’nin ricasını kıramamıştı. Sonra bu deneyimden biraz utandığı da anlatılır.) Beyaz Ev’e gitmeyi reddeden Lowell’ın tavrı daha şairce görünüyor.

Geçen ay Joe Biden’ın yemin töreninde Amanda Gorman’ın şiir okuyuşu bana bunları anımsattı. Gorman’ın “Tırmandığımız Tepe” adlı şiirinde doğrusu pek şaşırtıcı bir şey yok: Kalabalıklara okunmak üzere yazılmış, slogana yatkın bir meydan şiiri. “Demokrasi zaman zaman ertelenebilir ama asla tamamen silinemez” türünden mesajlar içeriyor.

Ama bu kez şairi dinlerken bunun ne anlama geldiğinin farkındayım. Dedeleri köle olarak satılmış, annesi tarafından tek başına büyütülen 22 yaşındaki siyah bir kızın o kürsüde olmasının önemi şiirin içeriğini gölgeliyor. Bunu biliyorum, çünkü önümde bir kitap* var: Afro-Amerikan şiirinin 250 yılını kapsayan bir antoloji. 

Gwendolyn Brooks ve Langston Hughes

Kitap iki buçuk asırda kölelik, kimlik, özgürlük ve eşitlik mücadelesi gibi konularda yazılmış şiirleri önümüze getiriyor. Phillis Wheatley’den (Amerikan toprağında şiirleri yayımlanan ilk siyah, bir köleydi ve İngilizce anadili değildi) Clifton’a, Walcott’a, Rankine’e kadar…

Siyah Amerikan şiiri büyük varoluşsal kavramların değil gündeliğe ilişkin sorunların şiiridir. Günlük sıkıntılar, küçük sevinçler, acı ve dans, yerlilik ve ötekilik… Bu edebiyatın büyük yapıtları hem gündeliğin içindeki siyaseti hem gündeliğin içindeki mucizeyi gösterir. Bu yönüyle siyah şiirinin Blues ve caz müziğini hazırladığı söylenebilir. 

Dizeler arasında gezinirken insan şunu bir kez daha fark ediyor: Siyahların mücadelesinin benzeri yok. Kuşaklar boyu insandışılaştırılmış bir topluluktan söz ediyoruz. Yine de yüzyıllardır süren kavgalarında şarkı söylemeyi bırakmamışlar. Acının yüzüne gülmeyi bilmişler.

Abus, çatık kaşlı, salt öfkeyle dolu bir mücadele değil siyahlarınki. İnsana ilişkin ne varsa içeriyor.  

Siyah şiirinin bir şaşırtıcı tarafı da inatçılık. Yok sayıldıklarında bile yazmakta ısrar etmişler. June Jordan bunu şöyle anlatıyor: “Yayımlansın yayımlanmasın, beğenilsin beğenilmesin. Vazgeçmedik.” 

Bu ısrara karşın acılarının yeterince tanındığı söylenemez. Siyahların acısından doğan cazın zengin beyazların eğlence salonlarında fon müziğine dönüşmesi aslında haksızlığın boyutunu gösteriyor.

Adaletsizlikten, yok sayılmaktan, tacizden, açlıktan yakınırken müziği, yiyip içmeyi, yaşamın küçük mutluluklarını övmek… Siyahların şiiri kısaca budur.

Kitapta gözlerim hemen Gwendolyn Brooks’u aradı. Siyah duyarlığıyla ilk karşılaştığım şiir, onun “We Really Cool”u da kitapta yer alıyor. (Eksiltili, tevriyeli şiirin başyapıtlarından biri, hakkıyla başka dile aktarılması imkânsız.) Kitapta siyah kültürünün bütün köşe taşlarına göndermeler var. ’Black Lives Matter’ çağında bu şiirleri okurken bazı şeylerin hiç değişmediğini görmekse irkiltici.

Kitaptaki şairler arasında belki Langston Hughes’u ayırmalıyım. Soy bir şairdi, mücadele etmek için nefretin şart olmadığını göstermişti. “Ben sizin daha koyu renkli kardeşinizim” diyordu aynı ülkeyi paylaştığı insanlara. Gülümsemesine yerleşmiş acı bütün yapıtının özeti gibiydi.

Bir yerde siyahların ikili bilincinden söz eder Hughes: Siyah çocuk okulda başarılı öğrenciyken, mahallede yoksulluğun yüzüdür. O ikili bilinç —gurur ve ezilmişlik, acı ve sevinç, mücadele ve şarkı— siyah şiirinin tarihidir.  

O tarih bize şunu öğretiyor: Mücadele ederken şarkı söylemeyi unutmamalı insan. 

 

* African American Poetry: 250 Years of Struggle and Song, Ed.: Kevin Young, Library of America 2020.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com