“Moto kuryelere yapılan yeni bir tür küresel sömürü”

Kronos TV YouTube yayınına katılan Umut-Sen Sözcüsü Ayşe Büşra Yılmaz, moto kuryelerin pandemi döneminde işveren tarafından kıymetleri bilinirken salgın gerilediği ve işler azaldığı zaman hak ettiklerini alamamaya başladıklarını, eylemlerininse diğer sektörleri de etkileyeceğini söyledi.

MEHMET ŞAHİN 07 Şubat 2022 SÖYLEŞİ

Her yerdeler. İş için giymek zorunda oldukları renkli kıyafetleriyle kolayca fark ediliyorlar. Pandemi döneminde iyice öne çıktılar, ne var ki çok çalışmanın karşılığını yeterince alamadıklarını düşünüyorlar. Bunun için sokaktalar, bunun için meydandalar. Yakmıyorlar, yıkmıyorlar, kırıp dökmüyorlar ama haklarını istiyorlar. Son derece ilham verici eylemler yapan moto kuryeleri ve diğer sektörlere de yayılan grevleri Umut-Sen sözcüsü Ayşe Büşra Yılmaz’la konuştuk…

Umut-Sen olarak sürekli işçilerin, çalışanların yanındasınız. Röportajları çok akıllıca, bilinçli seçilen sözcüklerle cümle kuruyorlar ve dertlerini çok iyi anlatıyorlar. Siz moto kuryelerin eylemlerini nasıl görüyorsunuz sahada? 

Dışarıda olan birinin gördüğü kadarıyla sanki bu eylemler birden bire ortaya çıkmış gibi olsa da öyle değil. Özellikle biz şunu aktarabiliriz. Pandemi döneminde çok yoğun bir çalışma yürütmeye çalıştık bu konuda. O da nasıl oldu? Bizim zaten Umut-Sen hattımız var. Her türlü yardıma açık olduğumuzu, başlarına gelebilecek her hangi bir şeyde yalnız olmadıklarının çağrısını yapmıştık. O dönem çok iletişime geçtiğimiz arkadaşımız oldu. Çok yoğun çalıştırılıyorlar ve bunun psikolojik bir etkisi de var aslında. İnsanların evlerine kapandığı dönemde yani bir hastalık, ölüm korkusu söz konusu iken onların canının aslında kıymeti yokmuşçasına sokaklarda çok uzun saatler, çok kötü çalışma koşulları altında çalıştırıldığı bir süreç yaşadık ve bunun onlar için psikolojik etkisi de çok büyüktü. Hani işin zorluğu bir tarafa yani şöyle söyleyeyim. İşte ben imkanım var. Dışarı çıkmayabiliyorum, evimde oturuyorum ve ne kadar süre çıkamayacağımız da belli değil aslında ama işte stiletto ayakkabı veya işte bisiklet jantı gibi siparişler geliyordu mesela. Bizim arkadaşlardan dinlediğimiz hikayedir bu. O arkadaşların zoruna giden bir şeydi. Yani hani biz o dönemde çok çağrı yapmıştık aslında. Zorunlu olmadığınız sürece, zorunlu ihtiyaçlar dışında, hani çok keyfi ihtiyaçlarınız için bu arkadaşlarını yormamak, onların iş gücünü arttırmamak, onların hayatlarını tehlikeye atmamak üzerine çok çağrıda bulunduk. Bir nebze karşılık bulduysa ne mutlu bize. Fakat dediğim gibi bu birikimle oldu. Biz o dönemden beri arkadaşlarla yoğun bir çalışma yürüttük. Aslında şöyle bir tarafı da vardı. Yine kendi arkadaşların anlattıklarından bahsedeceğim. O dönem görece iyi de davranılıyordu o arkadaşlara. Çünkü işverenler onlara muhtaçtı, tırnak içinde. İş çok yoğundu ve kârlarına kâr katarlarken işçileri bozmuyorlardı diyeyim size. Fakat ne zaman ki pandemi biraz hafifledi, biraz daha işler azalmaya başladı gibi görece o zamana göre, bir kıymeti kalmadı arkadaşların ve o zaman şimdi diyorlar ki ‘Ee bu kadar mıydı?’. Öyle bir hastalık döneminde bizi çok af edersiniz çok uzun saatler boyunca insanlık dışı şartlarda çalıştırdınız ama şimdi bize ihtiyaç kalmayınca bizim hak ettiğimiz bu mu diye başlayan bir hikayeydi ki ilk örneğini Trendyol’da gördük bunun. Trendyol’da çok yoğun bir katılım vardı. Herkes görmüştür. Sıkı bir örgütlenme vardı orada, bir bilinç vardı öncesinden. Bu işin bir günden çözülmeyeceği noktasını biliyorlardı arkadaşlar. Nasıl birliklerini, kardeşliklerini korumaları gerektiğini biliyorlardı nitekim bu mesele onları kazanıma da götürdü. Hemen ardından zaten aynı koşullarda çalışan HepsiJet çalışanları, Yurtiçi Kargo çalışanları derken derken bu böyle bir zincirleme etki yarattı. Biz de naçizane elimizden gelen bütün olanaklarla arkadaşların yanında olmaya çalıştık.

Moto kuryeler çok başarılı kendilerini ifade etmede. Sizin gözleminiz nasıl bu konuda? Mesele diploma ayrımı değil ama aslında sektöründe çalışamamanın getirdiği bir durum mu bu ?

Çoğu arkadaş öyle. Genç, üniversite mezunu fakat kendi alanında iş bulamadığı, bu alanı da görece rahat gördüğü için. Hani motorlasınız veya araçtasınız tepenizde sürekli bir müdür, patron… Bir fabrika stilinden bahsetmiyoruz nihayetinde. Bunun bazı iyi tarafları var arkadaşlara çekici gelen de. O nedenle tercih ettikleri bir meslekti. Tabii bu üniversite mezunu olmanın veya daha başka kültürlerle temas edebiliyor olmanın, işte genç olmanın da diyeyim yani etkisiyle daha bir kendilerini rahat, özgüvenli ifade edebilme tarafı elbette var. Sadece tabii bu diyemeyiz. Bizler hemen hemen girdiğimiz direniş, eylemde, o eylemin, direnişin gerçekten şöyle bir etkisi var. Bir yanda haklı olmanın size verdiği özgüven, haklı olduğunu anladığın an işte bir derdini ifade etmede akıcılık vs. Bunları zaten başka başka eylemlerde görüyoruz. Dediğiniz tabii burada bir etkendir. Okumuş, başka kültürlerle temas etmiş, meseleyi biraz daha iyi kavrayabiliyor olmanın verdiği açıklık da yardımcı oluyor arkadaşlara bu noktada.

İŞVEREN EYLEMLERDE ELDE EDİLENLERİN KAZANIM OLARAK GÖRÜLMESİNİ İSTEMİYOR

Aslında bu on yıllardır sendikacılığın temel problemi. Yani çalışanın üretmekten, emekten gelen gücünü fark etmesi. Moto kurye bunu çok iyi fark etti, sesini bir şekilde yükseltti ve görüyoruz ki adım adım haklarını alabiliyor. Neler başarıldı yani hangi kazanımlar elde edildi bu süreçte?

Trendyol’da %40 bir zam talebi vardı. %38.8 ile sonuçlanmış oldu bu mesele. Tabii bu büyük kazanım, açıkçası şimdi hani kendimizi kandırmaya da manipülatif bilgi vermeye de gerek yok. Daha sonra işte HepsiJet veya işte Scotty vs. İşlerinde tam olarak talep edilen şeyler alınabildi mi derseniz, hayır. Çünkü bir ton farklılık var. Trendyol farklı bir firma, HepsiJet farklı bir firma. Birinin yumuşak karnı daha etkilenebilir, birisi değildir vs. Böyle böyle farklılıklar nedeniyle kazanımlarda da aşağı yukarı değişmeler var. En nihayetinde bunların hepsi bir şeyin öncüsü, göstergesi, birer çoban ateşi yani bunlar. HepsiJet’teki mesela daha az bir kazanımla bitmiş olabilir ama bunlar hafızadır her zaman için yani. Diğer bu mesleğe devam edecek olan, yeni girecek olan hepsi izledi gördü sonuçta. Bunlar genel birikim ve işçi direnişlerinin genelinde kazanımlar düşük olur aslında. Yani birden bire olacak işler değildir. Birikimle, deneyimle kazanılacak işlerdir en nihayetinde ama bu işe öncülük ettiği halde işinden olup işsiz kalan arkadaşlar olmadı mı oldu. Bunu yanlış aktarmaya gerek yok. Ama o arkadaşlarda da içeride kalan arkadaşlarda da şu bilinç var. Ben bunu yaptım ve birilerine faydam oldu. İçeride kalan arkadaşlar için de birileri direndiği için biz şimdi daha iyi koşullardayız bilgisi var. Aslında en kıymetli olan da budur. En büyük kazanım da budur. Çünkü işçilere baktığınız zaman eylemlerde hep bunu söylerler. Bu mesele hani para, maddiyat, ekonomiden de öte bir onur, gurur, haysiyet meselesi. Aslında patrona veya sermayeye bir ders verme. Bak biz buradayız. Hani öyle aşağılayabileceğin, istediğini yaptırabileceğin insanlar değiliz, ‘Kölen değiliz’i hissettirebilmek. Onların uykularını bir nebze kaçırabilmek. Bütün direnişlerin hemen hemen en büyük kazanımı budur yani. İşte son Yurtiçi Kargo meselesinde de önerilen zam oranında bir artışa gidildi. İşte %17 ile başlayan şu an %20 %22’ye kadar arttı. Ama bunu çok alttan alta yapıyor işveren. Kazanım gibi görünmesini istemiyor. Böyle yayılsın da istemiyor. Böyle durumlar da var. Biz dediğim gibi mevzunun içinde olduğumuz için hepsinin ayrı ayrı, kendi firmasına göre, o işin koşullarına göre farklı farklı birçok kazanımı mevcut.

Kazanım demişken aslında ekonomik kriz nedeniyle akla önce parasal ödeme geliyor ama bununla birlikte kuryelerin en büyük problemi belki de pandemiden bu yana ağır çalışma koşulları. Maaş dışında iş koşullarında iyileştirme de elde edilebiliyor mu işverene karşı ?

Elbette. Aslında en baştaki taleplerden bir tanesi bu Trendyol’da özellikle bu da çok gündemdeydi. Son işte Yemek Sepeti işçilerinin en net taleplerinden biri bu, iş sağlığı ve güvenliği. Özellikle karda motorla hareket ederek, yani bizim düz yolda yürüyemediğimiz durumda bu arkadaşlar motorla dağıtım yapmaya çalışıyorlar ve en net taleplerden biri bu. Yine hani çok büyük bir buluşma düzenleyecekler. Onun çağrısına çıktılar, sizler de görmüşsünüzdür. Biz de bir kez daha hatırlatmış olalım. Oralara katılmakta fayda var. Çünkü arkadaşlar zam, şu, bu geçtik. Hiçbir şeyle ilgimiz olmasa dahi bu arkadaşlar ölmesin diye bile hani dediğim gibi o karda kışta bir sürü video var bununla ilgili. Herkes izlemiştir yani. Çok zor koşullarda, ölümle burun buruna çalışmasınlar diye bile bu eylemlere destek olmak, katılmak çok çok önemli. En önemli taleplerden bir tanesi de zaten bu.

İŞÇİNİN YANINDA OLMAYAN, SERMAYE TARAFINDAN OLUŞTURULMUŞ HUKUK DÜZENİNE DE İTİRAZ VAR 

Moto kuryelik çok hızlı gelişen bir sektör oldu. Bunun tabii ki e-ticaretin yaygınlaşmasıyla çok ciddi bağlantısı var. Bu kadar hızlı gelişirken sendikal faaliyetler veya sendikal örgütlülük açısından moto kuryeliğin durumu nasıl Türkiye’de ? 

Mesela Yemek Sepeti’ndeki arkadaşlar normal işçi olarak görülüyorlar. Ama diğer Trendyol, HepsiJet, Yurtiçi vs bakarsak orada motorla dağıtan arkadaşlar değil de araçla yapanlar vardı. Mesela onlar bu esnaf kurye modeli, çoğumuzun yeni duyduğu, işte bu küresel anlamda ‘GİG Ekonomisi’ diye bahsedilen bir çalışma tarzına sahipler orada. Bu ne demek. İşçi, klasik iş hukukuna tabi değil. İşçi olarak da geçmiyor. Aslında en büyük sıkıntılardan biri bu. Yemek Sepeti meselesine gelirsek. Oradaki moto kurye arkadaşlar evet tam işçi olarak görülüyorlar fakat nakliyat işlerine birlikte girdikleri bir sendikal örgütlenme süreci mesela tık diye bir iş kolu değişikliğiyle baltalandı. Yani bu anlamda artık sendikalı olmanın, olmamanın, tırnak içinde çok da büyük bir önemi kalmadı hani. Bu örgütlülükler sağlam olmadığı sürece, sağlam olmadığından ötürü değil de işverenlerin burada çok kozu var yani onu söylemek istiyorum. Bir anda bir iş kolu değişikliği denilen şey hiçbir şeye bakmaksızın değiştirilebiliyor yani. Arkadaşa taşımacılık iş kolundayken bir anda 10 nolu iş koluna alındılar yanlış hatırlamıyorsam. Bütün bir sendikal örgütlenmeyi baltalayan bir şey. İş koluna itiraz edin de mahkeme bunu görsün de iki sene sonra iş kolu tekrar taşımacılığa alınsın da sendikayla… Yani bunlar çok uzun süreçler. Çok zorlu süreçler. Aslında işçiler de arkadaşlar da bunun farkında. O yüzden meseleler fiiliyata döndü. Yani fiili olarak şu an yapılan şeyin, iş bırakmanın yasal anlamda bir karşılığı var mı derseniz bizce yine var. Zam talebine itiraz etmek demokratik haktır. Biz hukuksal anlamda buradan savunuyoruz meseleyi. Yine savunuruz sorun değil. Fakat burada en genel bildiğimiz anlamda bir yasal grev, yasal iş bırakma hali değil mesela bunlar. Fiiliyat. Çünkü neden. İşçiler, moto kuryeler işte, esnaf kurye modeli ne derseniz deyin adına. Yaptıkları şey meşru olduğunu, yasal olmasa da yasallık ile meşruluk arasındaki farkı anlayıp, hayır kardeşim sen buna yasada yer vermemiş olabilirsin ama bu benim hakkım. Yani benim talep ettiğim şey yasaya olmayan veya hakkım olmayan bir şey değil en azından. Bunun farkına varma, bu bilinç aslında müthiş bir şey. O işçinin yanında olmayan, sermaye tarafından oluşturulmuş dediğimiz hukuk düzenine de itiraz var burada. Burada çok emsal davalar kazanacağımıza da ben eminim. İş sözleşmesi feshedilen, geri dönemeyen arkadaşlar da olacak bu sürecin nihayetinde. Bunların davalarını da yüksek ihtimal emsal kararlar çıkartabileceğimizi düşünüyoruz biz.

Sizin kuryelik sektörüyle ilgili sendikal alanda bir mevzuat hazırlığından haberiniz var mı ya da böyle bir girişiminiz var mı ? Çünkü bu konuda dediğiniz gibi işverenin itirazı, hatta belki mahkemenin itirazı yasal boşluk olması. Bu konuda sendikal çalışmalar var mı mevzuat oluşması açısından ?

Şu an için başlatılmış, ne bizim tarafımızdan ne başkası tarafından yok. Komple mevzuatta temelden bir değişiklik gerekiyor aslında. Çünkü küresel anlamda uygulanan koskoca yeni bir sömürü biçimi bu. Yani hani işverenler tarafından işte bu sendikal faaliyet meselesi bir nebze fark edildi veya farkında oldukları bir şey ama burada yeni bir yöntem denemeye çalıştılar ve mücadele edenlerin de aslında yeni yeni öğreneceği emsal kararlarla hukuksal karşılığından söz ediyorum. Mücadele anlamında zaten biliyoruz fakat hukuksal anlamını bizim de yeni yeni emsal kararlarla çıkartabileceğimiz bir durum olacak. Onu göreceğiz yani hani biz her bir esnaf kurye modelinde çalışan arkadaşı ısrarla iş hukuku üzerinden mahkemede savunmaya etmeye devam edeceğiz. Nasıl ki alanlarda öyle söylüyorsak. Çünkü burada iş veren pozisyonu biçiliyor bu arkadaşlara. Falan baktığın zaman sıradan bir işçiden, fabrika işçisinden görece daha kötü durumdalar yani. Yıllık izni mesela yok. Tanımlıdır ya bunlar. Senede şu kadar yıllık izin, birinci dereceden yakınınız öldüğü zaman üç gün beş gün izin. Burada böyle bir şey yok. Sanki kendi işinizin patronu gibi olduğunuz için bu tarz sosyal hakları da mevcut değil. Bu çok büyük bir açıklık yani. Hukuken de bunlar nasıl ki başta fiili meşru işlerle yapılmakla birlikte bunların bir şekilde yasal düzleme sokulması lazım. Bunların da takipçisiyiz.

Esnaf kuryelerin mevzuat boşluğundan dolayı şu an yıllık izin hakkı dahi yok. Öyle mi?

Evet aynen öyle. Yani hani bunu klasik bir işçi gibi düşünmeyelim. İşçiler için aklımıza gelen her şeyi burada düşünelim. Bunların hiçbiri yok. Senelik izin yok, işte ölüm izni yok, işte yol yemek vs gibi haklar yok. Dediğim gibi burada arkadaşlara iş ortağı adı altında yapılan yepyeni bir sömürü biçimi uygulanıyor.

Moto kuryelerin bu eylemleri diğer sektörlere çok hızlı geçti, hatta sektör fark etmeksizin pek çok alanda eylemlerin arttığını takip etmek mümkün. Sizin gözleminiz nasıl bu konuda bir sendikacı olarak ?

Hemen hemen katıldığımız her yerde şunu söylüyoruz aslında. Biz geçen yılı kapatırken bu seneye böyle başlayacağımızı zaten biliyorduk yani. Bunu bilmek için çok ekstra bilgiye gerek yok aslında. Bu aralık ayını Migros ve Carrefour’da yapılan o fiili iş bırakma meselesiyle kapattık. Ocak ayına girer girmez Mersin halindeki kadınların erkek işçilerden daha az yevmiye almalarıyla birlikte fiili olarak işi durdurmaları. Orada bir hak kazanımları. Oradan hemen Mersin Çimsataş’ta… Yani bakın bunlar hepsi fiili veya yasal olarak karşılığı olmayan şeyler olduğu için aslında biraz daha önemli yani. Hani bu yasaların daralttığı alana sığmıyor işçilerin şu an istekleri, talepler, mücadeleleri ve buraları genişletecekler. Biz bundan eminiz yani. Çünkü mesele kadınların yaptığı haldeki meseleden sonraki Çimsataş’ta bir iş bırakma yaşandı yine. Orada yasal olarak grev süresi bitmişti. Aslında arkadaşların net sözleşmesi imzalandı ve bitti. Dediler ki biz imzalanan sözleşmeyi kabul etmiyoruz. Çünkü bunu daha önce defaten dile getirdik dediler ve 700 işçi üç gün boyunca o fabrikada iş yaptırmadı. Ha ama oradaki işçilerin yalnız bırakılma sebebiyle o işe öncülük eden 13 arkadaşımız işinden olmuş oldu. Yani hani burada bir kayıpla kapattık Çimsataş’ı. Hemen ardından Farplas’ta başka bir hikaye başladı. Orada sendika dahil oldu. İşçilerin kendilerinin direkt başlattıkları. Yine dediğim gibi ne bir sendikal örgütlenme, ne bir tespit çoğunluk, en son bu piyasada böyledir böyle adım adım. En son grev meselesine gelirsiniz. Bunların hiçbiri yok. Gayet arkadaşlar kendi aralarında örgütlendiler. Biz bu maaşla çalışmıyoruz. Tık diye fabrikayı durdurdular. Daha sonra sendikalar geldi. Aslında burada sendikaların kendilerine bir pay çıkartması lazım. Yani işçiler kendi aralarında örgütleniyorlar, işi durduruyorlar, kesiyorlar, taleplerini açıktan haykırıyorlar, kendilerini savunuyorlar. Sonra sendikalar kalkıp geliyor yani. Burada biz zaten sendikal harekete dair eleştirilerimizi her zaman her yerde dile getirdik. Yani bizim bunlar dediğim gibi sendikal harekete düşman olduğumuzdan değil. Olan şeyler ortada. Yani hani Çimsataş sendikalı olduğu halde yalnız bırakılmış. Farplas’ta bir hikaye başlamış, ortada sendika dahi yok. Sendika geldikten sonra mücadelenin devamlılığı anlamında örgütlülüğe katkısı var mı elbette var. Farplas’ta şu anda izliyoruz. Fakat yine bu işte çorap fabrikalarında işte grevler başladı, fiili iş durdurmalar başladı. Yine orada DevTeks sendikası sürece dahil olduğunun farkındayız, biliyoruz. Arkadaşlar emek ediyorlar. Ama yani öncesine dair bir sendikal örgütlük oturmuş muydu derseniz, yok. En son işte Migros meselesi var şu an hala devam eden. Orada işte bağımsız sendikanın bir örgütlülüğü vardı. O anlamda bir tık daha güçlü olabildi bu durumda yani. Digiturk meselesi var mesela. Farklı farklı eylem biçimleri bunlar. Oradaki arkadaşlar da alkış eylemi yapıyorlar mesai değişiminde. Orada da bir sendika yok. Çoğu insan bunu yeni öğreniyor. Orada işte 20 tane falan alt şirketten bahsediliyor. Basın iş kolunda değiş hiçbiri. Gemicilik iş kolunda olan bile var. Sendika girmemiş dahi oraya. Hani buradaki bu iş kolu farklılığı ne kardeşim. Biz bu insanları örgütlemeye geldik hani. Bunlar dümdüz basın iş kolunda bile denmemiş ki işçiler harekete geçtikten sonra bu fark ediliyor. Aa burada işte bir sürü iş kolu farklılığı varmış! Oysa insanlar hepsi aynı işi yapıyorlar ama farklı iş kolunda gösteriliyorlar. Yani patronlar bizden daha hazırlıklı. Biraz bunu anlamamız hani bütün sendikal hareketin de oturup öz eleştiri yapması lazım. Patron önceden hazırlanmış. Bayağı bayağı iş kollarını ayrı göstermiş. Dediğim gibi işçiler şu an bir sendikayla örgütlenmek isteseler bile hep birlikte, kendi aralarında kurduğu birliği resmiyete taşımak isteseler dahi hepsi topluca bir sendikaya üye olamıyorlar mesela. O anlamda sendikal hareketimiz çok geride. İşçi sınıfımız çok önde. Biz onların takipçisiyiz. Onların öncülüğünde ilerlemeye çalışıyoruz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz diyeyim. Yani bu yasal sınırların, işte teknik, sendika mendika işlerinin görece çok da önemi kalmadı diyelim. Ha Yemek Sepeti’ndeki hikaye farklı. Çünkü nakliyat işini orada uzun süreli bir hani daha önce de duymuştuk zaten. Nakliyat işinin bir emekle ördüğü sendikal süreç var. Onu atlamayalım. O işte Yemek Sepeti meselesini çok daha güçlü kılıyor görüyorsunuzdur. Katılım çok daha fazla, çok daha güçlü, çok daha dik bir duruş var orada. Yine sebebi nedir bunun? Sendika örgütlenmenin daha önce girmiş olması bu meseleye.

AYNI GEMİDEYİZ YALANLARININ TÜKENDİĞİ NOKTA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olağanüstü hal döneminde iş insanlarına dönük şöyle demişti; “Biz iktidara gelmeden önce fabrikalarınıza giremiyordunuz. Şimdi biz olağanüstü hali bu uygulamayı grevleri önlemek için kullanıyoruz.” Bu aslında ileriki yıllarda da çok üstünde durulması gereken bir cümle. Artık olağanüstü hal dönemi resmi olarak bitti ama uygulamada vardı. Onun artık bittiğini söyleyebiliyor musunuz ?

Elbette yani. OHAL döneminde direnişler olmadı değil bu arada. O dönemde de direnen insanlar vardı. Hani OHAL şartlarına rağmen, o korku havasına rağmen direnen insanlar vardı. Ama tabii ki bunun hem zihinlerden hem yasal olarak kaldırılması elbette bir şeyleri rahatlattı ama bunun en alakalı olma hali ekonomik kriz yani. Hani şu an bizim cebimize giren paranın geldiği boyut. Yani şu an OHAL dahi getirseler, en üst aşamasını düşünelim. OHAL dahi getirseler bu işte herhangi bir manipülasyon, bir yanlış yönlendirme işe yaramıyor. Yani şu anda da işte hükümet yetkilileri çıkıyor ne diyor. Ya işte dolarla mı bir şey yapıyorsunuz. Ya ekonomimiz çok iyi. Vay şahlanıyoruz vay bir şey. Siyaseten manipülasyon yapabilirsiniz. Herhangi bir dini konuyu manipüle edebilirsiniz. Ama ekonomi meselesini manipüle etmek çok zor. Cebine giren paraya baktığında çok somut gördüğün bir şey. Markete gittiğinde 100 liraya bir alışveriş arabası dolusu bir şey alabiliyorken, şu an üç poşet alabiliyorsa insanlar, bunu hiçbir yalanla hiçbir manipülasyonla örtbas edemezsiniz. Şu an işte OHAL’ler şunlar bunlar onca kolluk gücünüz vs. güvendiğiniz her ne varsa bunları gözden geçirmeniz gerekir. Çünkü açlıkla sınanmak başka bir şey. Bakın yoksulluk demiyorum, açlıkla sınanmaktan bahsediyorum. Dediğim gibi kimsenin çoğu yerde öncülük etmediği durumda dahi bunlar yaşanıyorsa, burada bir doğru gerçekten emekten yana, işçiden yana örülebilecek bir siyasi hat, bütün bu meselelerde, işçilerin başlattığı bu meseleden sonra çok şeyi değiştirebilir. Ama dediğim gibi yani hani bu siyasal hat şöyle bir şeyden bahsetmiyorum. Kişisel zaten hazırlar. Zaten haklarını savunma noktasında çok öne çıkmış durumdalar. Burada bize düşen kendini emekten, işçiden yana tarifleyen insanlara düşen çok daha önemli bir görev var. O zaman bütün bu hareketlerin yanında, yöresinde saf tutup, bunların en en büyük nasıl kazanımla sonuçlandırabiliriz, gece gündüz kafa yoruyor olmamız lazım ki bu meseleler çok daha büyük bir politik kazanıma ilerleyebilsin.

Bugün anlıyoruz ki çalışanlar dolarla maaş alamadığı için bu sıkıntıyı yaşıyor. Çünkü Türk Lirası ön görülemez bir biçimde değer kaybetti ve ediyor. İşte Doğubeyazıt’ta halkın elektrik faturalarını protestosu…  Siz de bir tüketicisiniz her şeyden önce. Hayat pahalılığı acaba kitlesel eylemleri tetikleyecek mi ?

Elbette tetikleyecektir. Bunun öncülerini şöyle görmüştük. Çok acı bir şekilde. Hani kaç insan kendini yaktı. Böyle örnekler hatırlıyoruz. Bunlar bireysel birer yardım çığlıklarıydı aslında, bizim yetişemediğimiz maalesef. İşte birey birey insanların gösterdiği tepkiler. Şimdiki teselli şu. Ya bunun tabii ki birçok farklı faktörü var. Yani şimdi Doğu Beyazıt bölgesinde olmasının ayrı bir özelliği var. O bölgenin, oradaki insanların işte tarihi, politik tavrı vs. elbette ki ilgili var. Ama en en nihayetinde az önce dediklerim ile çok alakası var. Açlıkla sınanması meselesi başka hiçbir şeye benzemez. Aynı gemideyiz yalanlarının tükendiği noktada etrafına baktığında ya benim yanımda kim var, ben gerçekten kimlerle aynı gemideyim meselesi çok açık bir şekilde fark ediliyor. Halk ekmek kuyrukları şu an hepimiz görüyoruz. Mesela bu işi özetleyen örnekleyen biri. 100 kişiyiz, 200 kişiyiz. Yani orada yine kendi konumuzu komşumuzu görüyoruz. Uzaktan yabancı birini görmüyoruz. Demek ki biz aynı gemideyiz. Elbette bu kitlesel eylemler artacaktır. Ama dediğim gibi önemli olan bunları nereye vardırabileceğimiz. Hani bu noktada bizler neler yapabiliriz. Sürekli bunlara kafa yoruyor olmak lazım. Yani en basitinden işte Farplas’ta bir direniş olduğunda, en son meseleden bahsediyorum, işçiler fabrikayı işgal ettiğinde polisin çok yoğun bir baskısı, müdahalesi oldu orada. Şimdi orada kapının önünde 200 kişi olsa, 300 kişi olsa, kamuoyu nezdinde söylüyorum, böyle olamazdı. Yani o gözaltılar yapılmazdı bakın. Bu kadar açık ve net söylüyorum. Yani hani o yüzden bizim insanın açlıkla sınandı ve cesaret ile sokaklara çıktığı, hakkını savunduğu, istediği dönemlerde, biz bu meseleleri işte biliyoruz, ediyoruz, okuduk, ettik falan böyle tiplerin yani hani kendine en başta sorgulayıp kendi sınıfı ile bulunduğu konum ile artık hiçbir farkımız kalmadı yani. Hani bunu anlamak için alim olmaya gerek yok. Bu hareketlerin yanında, içinde yer almak gerekiyor. Dediğim gibi üstten bilen eden tavırlarla değil, kesinlikle hareketin aktığı nokta ile birlikte hayat akışımızı bizim de ona göre kurmamız gerekiyor. Biz bu kitleselliklerin artacağına eminiz zaten. Bunu fabrikalarda, işte iş kollarında vs göreceğiz. En nihayetinde bu halk hareketi anlamında da hani belki büyük gelebilir şu an bu halk hareketi sözü ama kitlesel eylemlerle de bunu yaşayacağımıza eminiz. Önümüzdeki günlerde göreceğiz zaten.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com