“Merkez Bankası’nın açığı 46 milyar dolar değil, 61 milyar dolar”

Muhalefet Merkez Bankası'nın net döviz rezervlerinin -46 milyar dolara gerilemesinden hükûmeti sorumlu tutarken, eski Hazine müsteşarı İbrahim Halil Çanakcı açığın çok daha fazla olduğunu vurguladı. Çanakçı,"15 milyar dolar Hazine'ye ait mevduat rezerv gibi gösteriliyor." dedi.

KRONOS 10 Mart 2021 EKONOMİ

Eski Hazine Müsteşarı ve Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Halil Çanakcı, hükûmetin sadece Merkez Bankası’nın (TCMB) varlıklarından bahsettiğini, borçlarından bahsetmediğini ve böylece halkı yanılttığını söyledi.

Çanakcı, “11 yıldan fazla Hazine Müsteşarlığı yaptım. Merkez Bankası’ndaki, kamu bankalarındaki arkadaşlarımıza da soruyorum, döviz satış işlemlerinin nasıl bir yöntemle yapıldığıyla ilgili onlardan da tatminkâr bir cevap alamıyoruz.” dedi.

Enflasyonun arttığını, faizin iki kattan fazla yükseldiğini, TL’nin çok ciddi değer yitirdiğini, bütçe açığı ve borcun patladığını vurgulayan İbrahim Çanakcı, Cumhuriyet gazetesine verdiği mülakatta soruları cevaplandırdı.

Merkez Bankası döviz rezervleri eksiye indi, fakat hükûmete göre 95 milyar dolar rezerv var. Gerçekten rezerv var mı?

Hükûmet sadece varlıktan bahsediyor. Yükümlülükten bahsetmiyor. 19 Şubat verilerine göre TCMB’nin altın ve döviz rezervlerinin toplamı 94 milyar dolar. Bu varlık kısmı. TCMB’nin 140 milyar dolar borcu, yani yükümlülüğü var. TCMB’nin net döviz pozisyonu 46 milyar dolar ekside. Bunun içinde 15 milyar dolar Hazine’ye ait döviz mevduatı da var. Bunu da düşersek TCMB’nin net 61 milyar dolar açığı var.


 

EN SON DÖVİZ ALIM İHALESİNİN TARİHİ 27 TEMMUZ 2011

‘TCMB, dövizlerini piyasa kurallarına uygun sattı. Dövize doğrudan müdahaleleri hukuka uygun gerçekleştirdik’ diyorlar. Bu doğru değil. TCMB, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden önce de döviz müdahaleleri ve döviz alım satım ihaleleri düzenliyordu. Ama TCMB’nin, bu müdahalenin ne zaman yapıldığı ve ne kadar döviz satıldığı, ne şekilde döviz alımı yapıldığı internet sitesinde yayımlanıyordu.

Ancak en son döviz alım satım ihalesi 27 Temmuz 2011, en son doğrudan döviz müdahaleleri de 23 Ocak 2014’te yapılmış görünüyor. Peki, 2019-2020’de yapılan döviz müdahaleleri maden piyasa kurallarına uygun yapıldıysa niye gizlendi, niye TCMB internet sitesinde yayımlanmadı?

Bu satışlar önümüzdeki günlerde hangi tarihlerde ne kadar tutarda, hangi kur üzerinde döviz satıldığını hükûmet açıklamak zorunda.

DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı, yeni açıklanan ekonomik programla Türkiye’nin kazanımlarının kaybedildiğini açıkladı.

Eski Hazine Müsteşarı İbrahim Halil Çanakcı, DEVA Partisi’nde ekonomi politikalarına yön veriyor.

İhale tarihleri açıklanmadığına göre ne oldu bu paralara? İhaleler yapılmadı mı?

11 yıldan fazla Hazine Müsteşarlığı yaptım. Merkez Bankası’ndaki, kamu bankalarındaki arkadaşlarımıza da soruyorum, bu döviz satış işlemlerinin nasıl bir yöntemle yapıldığıyla ilgili onlardan da tatminkâr bir cevap alamıyoruz. 6 Kasım 2020’de göreve getirilen TCMB Başkanı’nın (Naci Ağbal) en büyük vaadi şeffaflıktı. Öyleyse açıklansın.

Hükûmet şöyle bir algı oluşturmaya çalışıyor: ‘Biz bu işlemleri salgın mücadele kapsamında yaptık’ diyor. Bununla sadece yapılan vahim hataların üzerini örtüyorlar. Gelinen noktada ne enflasyon ne kur düştü ne de faiz düşük seviyede kalabildi.

DELİK BÜYÜK, YAMA KÜÇÜK

Gelen zamlardan, vergi artışları bütçedeki kara deliği kapatmaya yeter mi?

Yetmez tabii ki. Bunun kapatılması için kapsamlı, güven verici, tutarlı bir kadronun ve politikanın olması lazım. Bir tabir var: Delik büyük, yama küçük. O kadar büyümüş ki o delik, bir tarafını kapatmaya çalışsanız diğer tarafı açılıyor. Bunu halkın sırtına zamlarla, vergilerle yüklenip kapatmak mümkün değil.

Ekonomi büyüyecek, istihdam artacak ki bütçenin gelirleri de artsın. Bütçede çok ciddi bir önceliklendirme yapmak gerekiyor. Şu anda herhangi bir israfla mücadele önlemi görmüyorum.

Yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek faiz, düşük büyüme ve işsizlik… Yurttaş daha ne kadar dayanabilir?

Eğer ekonomideki sorunları kalıcı olarak çözmek istiyorsanız topyekûn bir değişim gerekiyor. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek lazım. Hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının tahsis edilmesi. Kuralların, kurumların, liyakatin esas olduğu bir kamu yönetimi şart.

Adil rekabet olmalı. Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeline geçilmeli. Yeni bir sosyal yardım modeli geliştirilmeli. Bunlar yapılmadığı sürece hep bir bacak eksik kalacaktır.

Kredi geri ödemeleri de başlıyor. Vatandaşı nasıl günler bekliyor?

‘Halkımıza doğrudan destek sağlayın’ demiştik. Ancak hükûmet halkı borçlandırma yoluna gitti. Küçük esnaf ve KOBİ’lerin borcu 225 milyar liradan fazla arttı. Şu anda 824 milyar lira borçları var. Çiftçinin, yurttaşın borcu yüzde 50 civarında arttı. Şimdi bunların geri ödeme vadesi geldi.

Bunun banka bilançolarına yansımasını engellemek için de takibe alma sürelerini uzattılar. Sıkıntıların önemli bir kısmını halının altına süpürdüler. Ertelenen işsizlik, ertelenen borçlar, ertelenen enflasyon, hayat pahalılığı önümüzdeki dönemde tekrar iktidarın önüne gelecek. Sadece takipteki krediler değil, ikinci grup kredilerde de ciddi bir artış söz konusu.

İkinci grup krediler takip aşamasına gelince sorunlar daha da büyüyecek.

DÖVİZ KURU, ENFLASYON VE FAİZ AYNI ANDA ARTIYOR

Bu noktaya gelirken asıl hatalar nerede yapıldı?

Esas hatalar politikaların tasarımında yapıldı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilince Merkez Bankası’na ciddi müdahaleler yapıldı. TCMB’nin hareket alanı ciddi daraltıldı. Bir taraftan bütçe açığı patladı.

Öbür yandan bizim 2012 başında artık sona erdirdiğimiz iç piyasadan döviz, altın tarzı borçlanmalara geri dönüldü. Bu kur üzerinde ciddi baskı oluşturdu. Esas yanlış, kuru baskı altına sokan politikalardan kaynaklandı. Türkiye serbest dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülke.

Eğer siz belli bir kur seviyesini tutturabilmek için rezervlerinizi harcıyorsanız bu, kur rejiminizi de değiştirdiğiniz anlamına geliyor. Yanlış politikalarda ısrar etmeselerdi böyle bir neticeye maruz kalmazdı ülkemiz. Bu döviz rezervlerini de heba etmezdi, çarçur etmezdi. Ortada çok açık bir başarısızlık var.

Gelinen noktada enflasyon artıyor, faiz iki katından fazla yükselmiş, TL çok ciddi değer yitiriyor. Bütçe açığı ve borç patlıyor. Bu sorunun kök nedeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiştir.

HAZİNE KUR RİSKİNİ ÜZERİNE ALIYOR

Hazine bu dönemde dövizle iç borçlanmaya da gitti. Bu ne tür riskler getiriyor?

Biz sıfırlama yönünde adım atmıştık. Çünkü bu tarzda borçlanma hem Hazine için risk hem de dolarizasyona yol açıyor. Hazine’nin döviz cinsinden gelirleri sınırlı olduğu için tüm kur riskini üzerine almış oluyor.

2017’de yapılan altın cinsi borçlanmaların ödeme vadesi geldiğinde bazılarının Hazine’ye maliyeti yüzde 100’e vardı. Aynı dönemde Hazine iç piyasada TL cinsinden borçlansaydı maliyeti yüzde 15 civarında olacaktı.


 

Döviz ve altın fiyatlarındaki sıçrama da maliyetleri ciddi artırdı. Bu hem Hazine’nin faiz ödemelerini hem de bütçe açığını ciddi anlamda artırdı. Hazine bu yıl 180 milyar lira faiz ödemesi öngörüyor, toplam bütçe açığı 240 milyar TL civarında bekleniyor. Bunlar hep halkın sırtına yüklenen yükler. Her güne yeni bir zamla kalkıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiğinde Hazine’nin borç stoku 970 milyar liraydı, şimdi 1 trilyon 830 milyar TL’nin üzerinde. Her alanda ciddi hatalar yapıldı ve tablo da ağırlaştı.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram