Margosyan’ın ardından

Margosyan olmasa, Diyarbakır’da Ermeniler başta olmak üzere tüm Amedlilerin hikayeleri ile nasıl tanışacaktık?

ALİN OZİNİAN 11 Nisan 2022 GÖRÜŞ

Zengin çocukları da ölür mü? Onlar da ölür, onlar da ölür ama geç ölür.
Gavur Mahallesi, Mıgırdiç Margosyan

83 yaşında hayatını kaybeden eğitimci-yazar Mıgırdiç Margosyan, Türkiye edebiyatında doğduğu toprakların sesini, ruhunu, hayatını aktaran ve yolu oralardan hiç geçmeyenlere “oraları” en ince detayları ile anlatan en önemli ustalardan biri.

Özellikle biri diyorum, biriydi demiyorum, çünkü o eserleri ile ölümsüz. Bir Ermeni’nin gözünden anlattığı “taşrası” kitaplarında hala yaşıyor ve hep yaşayacak.

Türkiyelilere Ermenileri, Ermenilerin memleketlerini Türkçe anlatmasının yanı sıra Margosyan, Ermenice edebiyat için de bir mihenk taşı, Ermeni taşra edebiyatını, 1915 sonrasında anlatmaya kendi adamış bir isim.

Margosyan olmasa, Diyarbakır’da Ermeniler başta olmak üzere tüm Amedlilerin hikayeleri ile nasıl tanışacaktık?
Soykırım’ın ardından bir kültür kıyımı ile de burun buruna gelen Ermenilerin hafızalarını diri tutmanın dışında, artık “azınlık” olan Ermenilerin sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin hemen hemen her köşesinde izleri olduğunu anlatır Margosyan.

İlk eseri ‘Gavur Mahallesi’nde, insanların önemsiz gibi gözüken gündelik yaşam pratiklerini ve hikayelerini anlatır, oysa bu anlatının görününen kısmıdır. Margosyan, kaybedileni, kaybedilenin büyüklüğünü, kaybedilenin sızsını aktarırken, — nasıl tekrar yaşatılır bu yitirilen, nasıl muhafaza edilir kalıntısı, sorularını sordurur bize…
Anlattığı coğrafya kendi hikayesi ile, kendi ailesi ile de bağlanır, sadece biz Diyarbakırlı olmayanlara Diyarbakır’ı anlatmaz Margosyan, dünyanın dört bir yanına dağılmış Dikranagertsi’lere ve torunlarına memleketlerinin dününü bugünün yansıtır.

Margosyan 23 Aralık 1938’de Diyarbakır’da, Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi) doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul’daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi’nde sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi.

1966-1972 yılları arasında Üsküdar’daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nde müdürlüğün yanı sıra felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebiyat çalışmalarını aralıksız sürdürdü.

Günlük yayınlanan Ermenice Marmara gazetesinde okuyucu ile buluşan Ermenice öykülerinin bir bölümü Mer Ayt Goğmerı (Bizim Oralar) adıyla kitap haline getirildi (1984) ve bu kitabıyla 1988’de, Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü’nü (Paris-Fransa) aldı.

Kurucuları arasında yer aldığı Aras Yayıncılık tarafından basılan Gâvur Mahallesi (1992), Söyle Margos Nerelisen? (1995) ve Biletimiz İstanbul’a Kesildi (1998) adlı Türkçe kitaplarını, 1999’da ikinci Ermenice kitabı Dikrisi Aperen [Dicle Kıyılarından] izledi.

Gâvur Mahallesi Avesta Yayınları tarafından Li Ba Me, Li Wan Deran [Bizim O Yöreler] adıyla Kürtçe olarak yayımlandı (1999).

Margosyan, sadece Ermeniler sadece Diyarbakırlılar tarafından değil, olukça geniş bir edebiyatsever kesim tarafından da sevildi.

Türkçe kaleme aldığı Tespih Taneleri (2006) adlı anı-romanı büyük ilgiyle karşılandı. Evrensel gazetesinde “Kirveme Mektuplar” adlı köşesinde yazmayı sürdüren Margosyan’ın bu makalelerinin bir kısmı Kirveme Mektuplar adıyla 2006’da Diyarbakır’da kitaplaştırıldı.

1996-1999 arasında Agos gazetesinde yayımlanan makalelerinden yapılan bir seçki olan “Zurna” 2009’da, yine Evrensel yazılarından derlenen “Çengelliiğne” ve Yeni Yüzyıl ve Yeni Gündem gazetelerinde yayımlanan makalelerinden derlenen “Kürdan” 2010’da kitaplaştırıldı.

Margosyan’ın dünyanın yaratılış hikâyesini mizahi bir üslupla ele aldığı son kitabı “Tanrı’nın Seyir Defteri” ise 2016’da yayımlandı.

Markosyan’ın anlattıkları – “Tespih Taneleri” gibi dağılmış hayatlar, “Gavur Mahallesi”nde yaşanlar, “Biletleri İstanbul’a Kesilenler” bugün yazılması kolay zannedilen hikayeler gibi gözükse de, yayınlandıkları dönemde cesaret gerektiriyordu. Kılıç artıklarının yaşadıkları, dönmelerin tecrübeleri anlatılması basit hikayeler değildi…

Nitekim, doğup büyüdüğü, bize anlatarak ölümsüzleştirdiği ve hepimize sevdirdiği Hançepek’in, Gâvur Mahallesi’nin acımasızca darmadağın olmasına tanıklık etti, bu kahredici yıkımı da tecrübeledi ve derin bir üzüntü duydu.

Mehmet Fatih Uslu, Margosyan’ı anlattığı yazısında “Sessizce ve yavaşça, ince ince, dil ve üslubun sabırlı terbiyesiyle, hiçbir acıyı ve kederi göze sokmadan bir anıt yaratmıştır Margosyan Türkçede. Tatlı, oyunlu, neşeli üslubunda var ettiği ve okuru getirip dibine bıraktığı bu anıt bir yokluk, bir felaket anıtından başka bir şey değildir.” diyor…

Margosyan artık aramızda değil, bu ne yazık ki Ermeni taşra edebiyatının son kaleminin kırılması, ustanın tek başına uzun yıllardır omuzladığı bir geleneğin nihayete ermesi anlamına geliyor.

Bu dünyadan bir Margosyan geçti; çok şey anlattı, çok şey öğretti bizlere.

2 Nisan’da Margosyan için Kumkapı Patriklik Kilisesi’nde bir cenaze töreni düzenlendi, büyük yazar ardından Şişli Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Yazar Şeyhmus Diken, cenaze törenine Heredan’dan bir avuç toprak getirdi, köyünün toprağı ile son yolculuğuna uğurlandı Margosyan…

Huzurla uyusun, toprağı bol olsun.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com