Kestanepazarı’ndan Kazakistan bozkırlarına: Yusuf Bekmezci kimdir?

82 yaşındaydı. Mahpustu. Hastaydı. 47 gün yoğun bakımda kaldı. Tahliye edilmedi ve bu dünyadan göçtü. Peki Gülen'e en yakın isimlerden biri olduğu için intikam duygusuyla 17 yıl 4 ay hapis cezası verilen ve ölüme sürüklenen Yusuf Bekmezci kimdi?

FATİH UĞUR 21 Şubat 2022 PORTRE

Yusuf Bekmezci İzmir Kestanepazarı'nda ticaret hayatına atılan saygın bir iş insanıydı.

1968. İstanbul, Ankara ve İzmir öğrenci hareketlerinin merkezi haline gelmişti. O zor yılın zor günlerinden biriydi. İki yıl önce açılmış İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nün önünde akşamın alacakaranlığında ellerini ceketinin arkasına atmış bir kişi okulun önünde volta atıyor, dört bir köşeye bakarak birilerini arıyordu. Biraz sonra kendisi gibi iri yapılı bir başka gölgeyi fark etti enstitü binasının diğer yakasında. Tanıdık mıydı? Kimdi? Yaklaşıp öğrenmeliydi. O yöne doğru ilerledi. İyice yaklaştı.

Bir yandan da ceketinin arkasına iliştirdiği sopayı yokladı. Kavgayla işi yoktu. Ama ne olur ne olmaz diyerek, eski milliyetçi günlerinin alışkanlığı ile bir köşeden kaptığı tahta parçasını ceketiyle gömleğinin arasına zulalamıştı. İyice yaklaştı. Karşısındaki onu daha önce tanımıştı. “Yusuf Bey ne işin var burda?” dedi. Suçluluk psikolojisi içinde kalmıştı. Kelimeler boğazına düğümlendi. “Öğrenci arkadaşları aramaya bakmaya geldim.” diyecekti. Diyemedi. Karşısındaki yaşıtıydı. Saygı duyuyordu, çekiniyordu. Yine de baskın çıktı. “Asıl sizin ne işiniz var burada hocam!” dedi. Karşılaştığı isim Fethullah Gülen’di. Daha bir kaç saat önce oturdukları sohbette ve imam hatip ve ilahiyat öğrencilerinin eğitimine katkı sağlayan esnafları toplayıp uyarmıştı. Öğrenci olayları diğer fakültelerden Yüksek İslâm Enstitüsü’ne sıçramak üzereydi. Sol ve sağ görüşlü öğrenciler arasında okulu boykot tartışması yaşanıyordu.

Fethullah Gülen aralarında Yusuf Bekmezci’nin de olduğu esnafları uyarmış, öğrencilerin olaylara karışmaması, hatta 3-5 gün okula gidip gelirken tedbirli olmalarını istemişti. Bekmezci de söz dinlemeyen, artta kalan öğrenci var mı diye kontrole gelmişti. Gülen, “Arkadaşlara bakmaya geldim” deyince rahatladı. “Ben de onları kolaçan etmeye gelmiştim Hocam..” diyebildi. Selamlaşıp ayrıldılar. Her ikisi de öğrenci evlerine, yurttaki gençlerin yanına döndü.

YAŞAR TUNAGÜR’DEN SONRA FETHULLAH GÜLEN’LE TANIŞMA

Çok değil iki yıl olmuştu Fethullah Gülen ile tanışalı. Edirne Üç Şerefeli Camii’nde imamlık ve vaizlik yapan Gülen, askerliğini tamamlamış bir müddet memleketi Erzurum’da kalmıştı. Sonra tayini İzmir’e, Kestanepazarı Camii’ne çıkmıştı. Balıkesir ve Edirne Müftülüğü yapan, daha sonra Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı görevine kadar yükselen Yaşar Tunagür, İzmir Kestanepazarı Derneği’nin Gülen’den önceki başkanıydı. Gülen’in kendi yerine tayinini istemişti Tunagür.

Fethullah Gülen ile İzmir yıllarında.

Yusuf Bekmezci, Tunagür’ün vaaz ve sohbetlerinden çok istifade etmişti. Tunagür’ün tayini gündeme geldiğinde ‘Hocam buraları bırakmayın’ demişti.  Tunagür Hoca onun gönlünü ferahlatan ve ömrünün bundan sonraki 55 yılına damga vuracak bir isme işaret etmişti. “İleride yerime birisini göndereceğim size, beni aramazsınız…” demişti.

İki hafta sonra Fethullah Gülen vaiz olarak İzmir’e görevlendirildi. Genç vaizi görünce şaşırmıştı Kestanepazarı cemaati. Gerisini Yusuf Bekmezci anlatıyor: “Hoca deyince yaşlı başlı, sakallı kişiler gelirdi akla. Genç birini gördük karşımızda. Bilgisi ve manevi ufkunun genişliğinden çok etkilendim. Sağcılık, solculuk var o zaman. Esnafım. İmam hatibe öğrenci yetiştirme derneği mütevellisiyim. Sabah akşam bu mücadelelerin içindeyiz. Kendi yaş grubumdan biriyle karşılaşınca; onun yaşayışı, dini anlatma tarzı, anlattığı konularda bütünleşmesi, bütün bunların büyük tesiri oldu. Yaşar Tunagür Hoca da olduğu gibi Fethullah Gülen’in vaazlarını da kasete almaya karar verdik arkadaşlarla. Halkta onun bir elektriklenme ve etkilenme oldu çünkü. Bunun herkese ulaşmasını arzu ediyorduk.”

Yusuf Bekmezci, Kestanepazarı Camii’ndeki ikinci vaazından sonra Gülen ile tanışmıştı. Bu birliktelik İzmir’den Anadolu’nun farklı yerlerine oradan Kazakistan bozkırlarına uzanan öğrenci faaliyetleriyle devam edecekti.

BEYŞEHİR ÜZÜMLÜ’DEN İZMİR’DE ESNAFLIĞA

Yusuf Bekmezci, 1939’da Konya, Beyşehir ilçesi Üzümlü Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu bitirdikten sonra 1951’de ailesi İzmir’e taşındı. Esnaflık yapmak istiyordu. Askerliğini Isparta’da yaptı. Askerlik öncesi öğrendiği ticarete devam etmeye karar verdi. İzmir’de küçük bir dükkan açtı. Tuhafiye, mutfak malzemeleri, züccaciye derken esnaflığını ilerletti. Kestanepazarı esnafıydı. Bir yandan da İzmir’in çevresinde Uşak, Manisa, Afyon, Denizli’den gelen öğrencilerie destek olmaya çalışıyorlardı. Kestanepazarı Derneği bunun vesilelerinden biriydi. Gülen’in gelmesiyle işler değişti, hedef büyüdü.  Gülen, “Gençler nereye gidiyor” deyince Yusuf Bekmezci “Kahvehane ve sinemalara..” dedi. Gülen “Biz de kahvelere gidelim oradaki insanlarımıza bir şeyler anlatalım. Camiye gelemeyebilir bu insanlar. Biz maaşımızı alıyoruz. Gelsinler bizden sorsun deme hakkımız yok. Biz insanların ayağına gidip bildiklerimizi anlatacağız.” dedi.

KAHVEHANE SOHBETLERİ…

“Millet kahvede ne işi var hocanın demez mi?” demişti Bekmezci. Gülen, “Milletin dediğini nazara alıyoruz da, Allah ne der, diye düşünmeyecek miyiz? Biz gidip bildiğimizi anlatalım, üstelik onlardan da öğreneceğimiz şeyler vardır” diyerek ısrar edince yola düştü. Bornova yolu üzerindeki bir kahveci ile o gün içilen çayların parasını ödemek kaydıyla kahve sohbetlerini başlatan ilk adımın atılmasına da Bekmezci vesile olmuştu. Gülen’in akşam namazı sonrası kahve sohbetleri büyük ilgi gördü. Öğrencilere yardım edenlerin sayısı arttı. Cemaatin portresi değişti.

İnsanların sadaka ve zekatlarıyla, himmet ve burslarla büyüdü kurumlar. Yusuf Bekmezci, tıpkı Mustafa Ok, Cahit Erdoğan, Naci Şençekicer, Köse Mahmut, Hacı Kemal Erimez, Ali Kervancı gibi isimler İzmir’den başlayıp önce İstanbul’a ve Anadolu’ya yayılan bir eğitim hareketinin de öncüleri oldu. Fatih Koleji ve Yamanlar Koleji’nin temellerinde Bekmezci ve Hacı Kemal Erimez’in emekleri çoktu. Irgatlık da yaptılar, iş insanı olarak en yüklü bağışlar da.

PARİS BİLETİ VE GÜLEN’İN PASAPORTU

Zor günlerin adamıydı Bekmezci. Kestanepazarı Derneği’nde 4 kişilik mütevelli heyeti vardı. Beşinci isim Fethullah Gülen’di. Bir gün yer sofrasında yemek yeniliyordu. Gülen içeri girdi. Morali çok bozuktu.  Yer sofrasında Mehmet Fidan, Mustafa Ok, Köse Mahmut ve Yusuf Bekmezci vardı. Köse Mahmut “Biz cahil cühelayız, hocam. Hikmetini bilmeyiz, Allah bize öyle birini lütfetti, arkasında gidiyoruz. Eğer okumuş olsaydık, bilgi ukalalığı yapardık. Belki böylesi daha hayırlıdır.”dedi. Gülen’in tebessüm etti, “Köse, boyundan büyük konuşuyorsun. Yemek soğuyor.” deyip onlara katıldı.

Bir başka seferinde Bekmezci şehir dışındaydı. Fethullah Gülen pasaportunu hazırlamış, Fransa’ya uçuş bileti bile almıştı. Bekmezci evinden önce Gülen’in yaşadığı dernek binasına ziyarete gitmişti. Herkeste bir sessizlik vardı. “Ne oluyor?” diye sordu. “Hocamız yolculuğa gidecek, taksi söyledik onu bekliyoruz” cevabını aldı. Beyninden vurulmuşa dönmüştü. Etrafındakileri kovaladı. Gülen’in yanına çıktı. “Hocam arkadaşlar bir yolculuktan bahsediyor, hayırdır” dedi. Gülen, teyit edince. “Hocam siz pasaportunuzu verin bir kontrol edeyim” diyerek elinden aldı. Aldığı gibi de kayboldu. Evine gitmişti Bekmezci, eşine ‘Bunu ben dahi sorsam yerini bana söyleme kaybet, sakla bu pasaportu” demişti. Gülen’in İzmir’den tamamen kopup Avrupa’ya gideceği muhtemel seyahati böylece engellenmişti Bekmezci tarafından.

Gülen ve Bekmezci’nin dostluğu 55 yıl boyunca sürdü.

Fethullah Gülen, 12 Mart Muhtarısı’ndan sonra 3 Mayıs 1971’de tutuklanmış ve 6 ay hapiste kalmıştı. Çıktığında vefa beklediği bazı insanların “Artık bu işlere beni karıştırma!” dediğini duydu. Üç beş kişi Gülen’in bu üzüntülü halinin yakın şahidiydi. Gülen, “Bu hizmetler yarım mı kalacak?” dediğinde ayağa fırladı Yusuf Bekmezci, yumruğu göğsüne vurup: “Hocam yoluna canım kurban” diyecekti.

KAZAKİSTAN BOZKIRLARINA İLK YOLCULUK

1970 ve 80’ler de zor yıllardı. Hem 12 Mart hem 12 Eylül’de Fethullah Gülen ve çevresi hedefe konulmuştu. Yusuf Bekmezci, cesareti, yiğitliği ve fedakarlığı ile o yıllarda hep yanında oldu Gülen’in. 1990’lara gelindiğindeyse iki kutuplu dünyanın çelikten kalelerinden biri düşmüştü. Sovyetler Birliği dağıldı. Gülen’in verdiği ilhamla Yusuf Bekmezci, Hacı Kemal Erimez gibi isimlerin mayaladığı öğrenci hizmetleri Türkiye geneline yayılmıştı. Yeni bir ufuk çizildi. Yolculuk bu kez Orta Asya’ya yapılacaktı. Anadolu gençleri, öğretmenleri, esnafları, ata yurduna dönüp vefa borcunu ödemek istiyorlardı. Yola çıkan ilk isimler arasında yine Yusuf Bekmezci vardı.

Hayati Yavuz ve Yusuf Bekmezci Kazakistan’da.

Önce el konulup kayyım atanan, 15 Temmuz 2016’dan sonra KHK ile kapatılan Irmak Tv’de yayınlanan Geçmişten İzler programında Yusuf Bekmezci şöyle anlatıyor: “1977 senesinde bir vaazında 10 sene içinde Rusya çökecek dedi Hocaefendi. 1990’lara gelindi, aynısı yaşandı.” Orta Asya Cumhuriyetleri birer birer bağımsızlığını ilan ederken oralara gitmesi gereken eğitimcileri ve esnafları da teşvik etmişti. İzmir esnaflarından Hayati Yavuz ve Yusuf Bekmezci de 1991’de Kazakistan’a gittiler.

Turgut Özal da Orta Asya’daki Türk okullarına büyük önem vermişti. (Fotoğraf: Enes Cansever)

9. MEKTEB VE FİZMAT’IN İKİNCİ KATLARINDA BAŞLAYAN EĞİTİM

Hem eğitim faaliyetlerinin başlaması, yeni bağımsızlığını kazanmış Kazakistan’da Türk okullarının açılması hem ticari işbirliği düşünülüyordu. Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapıları çalındı. Okul açma izni verilmiyordu. Ama Bekmezci ve arkadaşlarının, Kazak yetkililerden bir grup öğrenci ve öğretmeni Türkiye’ye eğitim kurumlarını ziyaret amaçlı geziye götürme teklifi kabul görmüştü. Öyle de yapıldı. Kazakistan’dan bir eğitim heyeti Türkiye’ye ziyarete geldi. Hem Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okulları hem özel okulları gezdiklerinde Kazak yetkililerin bakışı ve görüşü değişmişti. Dönüşte Almatı’daki yan yana hizmet veren Fizmat ve 9. Mektebin kapıları açılmıştı. İki okulun da ikinci katında Anadolu’dan gelen öğretmenler Kazak öğrencilere eğitim vermeye başlamıştı. İlk dönemde kurulan Kazak Özel Eğitim Vakfı adıyla karma eğitimle sürdü bu çalışmalar. Fiz-Mat’ın Müdürü Adam Beg (bey) ve 9. Mekteb’in Müdiresi Nurguze Apay Hanım, Bekmezci’nin ve eğitimcilerin önünü açacak ilk proje olan karma eğitim projesini hayata geçirmesine yardım etmişti. Fiz-Mat okulu Sovyetler döneminde o coğrafyanın en iyi 7 okulundan birisiydi. Daha sonra merhum Cumhurbaşkanı Özal’ın sık sık ziyaret ettiği bir yer olmuştu.

Bekmezci ve Nazarbayev.

Bekmezci, 2014 yılında verdiği röportajında Kazakistan yıllarını kendi ağzından anlatırken şunları söylemişti:

“1991’de gittim. 15 sene kaldım Kazakistan’da. 28 okul açılışında bulundum. Biz 4 cahildik gittiğimizde. Üniversite bitiren bir kaç kişi vardı aramızda. Kazak Milli Eğitim Bakanlığına müracaat ettik okul açmak istiyoruz diye. Önce kabul görmedi. Türkiye’ye getirdik öğretmen ve öğrencileri, numuneleri gösterdik. Bu özel okul, bu devlet okulu dedik. Milli Eğitim Bakanlığımızın müfredatı çerçevesinde, ilaveten Kazak tarihini, Kazakça ve Rusça anlatacağız dedik. Okulları açtık. 1991’de gittim. 1992’de okullar faaliyete başladı. Yetişenleri görüyoruz. Açtığımız müesseselerin her birinin önünde bayrağımız dikili, gurur duyuyoruz. Biz değil, okuyanlar, çocuğunu okutanlar dua ediyor.”

Nazarbayev Türk Okulu öğrencilerini kabul ediyor.

‘KIZLARIMIZA DA OKUL AÇIN’

Bir gün Kazak bir kadın öğretmen Bekmezci’ye “Farklı inanç ve düşüncede olanların yaşadığı bir evde huzur olur mu?” diye sormuştu. “Sevgi ve saygı varsa olur” cevabını verdi Bekmezci. Öğretmen bu cevabı yeterli bulmamıştı. Bu kervana kız çocukları da katılmalıydı. Öyle de oldu. Kız kolejlerinin açılışı bu ikilinin sohbeti vesilesiyle gündem oldu ve gerçekleşti.

Yusuf Pekmezci (sağbaşta) Hayatı Yavuz (sağdan ikinci) ve Hacı Kemal Erimez (sağdan üçüncü) Kazakistan’ın Almatı şehrinde açılan ilk kolejin 9 Mekteb’in Müdürü Nurgize Apay (sağdan altıncı) Fizmat- Okulunun Müdürü Adambek Bey (sağdan 4.) ile birlikte. (Fotoğraf: Enes Cansever)

NAZARBAYEV’IN SIRTINI SIVAZLAYAN AKSAKALLI

Yusuf Bekmezci, Kazakistan’da 15 sene kaldı. İlk beş seneden sonra esnaf olarak ticarete başladı. İzmir Genç İşadamları Derneği’ni teşvik ederek ülkenin bağımsızlığının ilanından sonraki ilk yatırımlarından birine vesile oldu. Tahıl kalitesi dünya standartlarının üstünde olan bölgeye makarna ve bisküvi fabrikaları açılması projeleri planladı. 1998’de Hamle ismiyle bir bisküvi fabrikası kuruldu. Açılışını bizzat Kazakistan’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Nursultan Nazarbayev yaptı. Töreni yakından takip eden gazeteci Enes Cansever’in hatırında yer alan hoş bir hatıra da yer alıyor. Açılış töreni boyunca Nazarbayev’in yanında bulunan Yusuf Bekmezci, devlet başkanı konuşmaya çıkarken ve işbirliğine yönelik teşvikleri anlatırken uzanıp bir kaç kez Nazarbayev’in sırtını sıvazladı, teşekkür için. Korumalar ve protokol müdürleri ayaklandı. Cansever’den tercüman olarak yardım istediler “Bu aksakallı kim ise başkanımıza dokunmasın, sıvazlamasın” dediler. Cansever aracılık etse de Bekmezci samimiyetinin gereği doğal davranışını sürdürdü. Nazarbayev’e kadar konu intikal edince Bekmezci’nin samimiyetini o da onayladı. Yeni bir dostluk başladı. Bekmezci, 28 Şubat döneminde baskı gören ve iflasın eşiğine gelen BİFA’nın üretim hattından, tecrübesine kadar her şeyini buraya taşıdı. Bugün Kazakistan’daki Ülker grubunun devraldığı fabrikalar halen faaliyette.

Hamle ismiyle Kazakistan’ın başkenti Almatı’ya yakın Kasgelen’de kurulan bisküvi fabrikasında Nursaltan Nazarbayev ile fabrika açılışında.

Bu kısa portrelere sığmayacak büyüklükte dolu dolu bir hayat yaşamıştı Yusuf Bekmezci. 15 Temmuz’dan sonra cemaat davaları kapsamında tutuklandı. Başta ailesi ve milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tahliye edin çağrıları görmezden gelindi. Yusuf Bekmezci’de alzheimer hastalığının yanı sıra tansiyon, kemik erimesi rahatsızlıkları da bulunuyordu. Damadı ve kızı da tutuklanmıştı. Bekmezci’nin sahip olduğu mal varlığına ise hukuksuzca el konulmuştu. Yusuf Bekmezci, yaklaşık iki aydır yoğun bakımda tutulmasına rağmen tahliye edilmiyordu.

Hasta mahpus Yusuf Bekmeci hayatını kaybetti.

4 Ocak’tan beri bilinci kapalı olarak yoğun bakımda tedavi altında tutulan Yusuf Bekmezci önceki gün 83 yaşında vefat etti. Bekmezci, katarakt ameliyatı sırasında kalbi durunca hastaneye kaldırılmıştı. Yanına yakınlarının, eşinin bile alınmasına izin verilmedi. Tahliye başvuruları, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Alzheimer hastası Bekmezci, tutuklandıktan sonra çıktığı mahkemedeki ilk ifadesinde, “Gülen Hocaefendi’yi severim. Ona terörist diyemem” demişti.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram