Kemal Cengizkan’ın gözüyle bir zamanlar Manchester

Fotoğrafçı Kemal Cengizkan'ın 1975 yılında İngiltere'de çektiği fotoğraflardan yapılan bir seçki, Café Royal Books tarafından "Manchester 1975" adıyla yayımlandı. Cengizkan'la kitabın öyküsünü ve kişisel fotoğraf yolculuğunu konuştuk.

SELAHATTİN SEVİ 20 Eylül 2022 FOTOĞRAF

FOTOĞRAFLAR: KEMAL CENGİZKAN

Fotoğrafçı Kemal Cengizkan’ın 1975 yılında İngiltere’de çektiği fotoğraflar 1978 yılında “İngiltere’den İnsan Görüntüleri” başlığıyla Ankara’da sergilenmişti. Yıllar sonra bu portfolyodan yapılan bir seçki, Café Royal Books yayınevi tarafından, “Manchester 1975” adıyla albüm olarak yayımlandı.

Cengizkan’la dönemin Manchester’ının günlük hayatından, insan ilişkilerinden ve mimarisinden kesitler sunan 36 sayfalık bu kitabın öyküsünü ve kişisel fotoğraf yolculuğunu konuştuk.

– İstanbul’u terk ettiğinizi, İzmir’e taşındığınızı ve kitap yayıncılığına odaklandığınızı biliyoruz. Bu verimli sürecin ilk ürünü Manchester 1975 kitabı mı?

İzmir’e taşındıktan sonra arşivimi toparladım, ondan sonra bugüne kadar yaptığım çalışmaları kitapçıklar halinde düzenlemeye başladım. (Kütüphanesinden alarak teker teker gösteriyor) Mesela bir tanesi bu 80 Kışı Hatırası, bir diğeri Manchester kitabı… Sonra 6-9’larda Saklı Anılar diye bir kitap var. Dora Günel ile çalıştığımız İçkalpakçı Çıkmazı var. Epey emek harcadığımız bir Sulukule kitabı taslağı var. Bu çerçevede çalışmalarımı sürdürürken İngiltere anılarını da bir kenara ayırmıştım. Belki ilgilenirler diye de bir örneğini de ilgiyle takip ettiğim Café Royal Books yayınevine gönderdim. Alçak gönüllü ve belgesel projeler yayınlayan bir kitabevi. Sanıyorum 15 yıllık bir geçmişleri var. Amatör bir düşünce ile ve çok güzel baskılarla yılda 70-80 kitap yayınlıyorlar ve iyi bir izleyici kitlesi var. “Bunlarla da ilgilenir misiniz?” diye sorduğumda doğrusu ya hemen cevap beklemiyordum. Ertesi gün “Bu fotoğraflar harika, başka var mı, onları da görmek isteriz” diye cevap aldım. Bunun üzerine başka fotoğraflar da gönderdim. Mart ayında oluyor bunlar… Daha detaylı bilgilerle ve büyük ölçekli olarak gönderdim, onlar kendi seçkilerini yaptılar. Kitabı tasarlayıp geçtiğimiz günlerde bastılar.

– Güzel bir sürpriz oldu hepimiz için. Sanıyorum boyutu ve fiyatıyla da kolay ulaşılabilir olacak. Nasıl bir kitap oldu, insanlar nasıl edinebilecek?

İlk etapta 200 adet basıldı, bir miktarını bana da gönderdiler. Diğerleri internet sayfaları üzerinden satışa çıktı. 36 sayfalık, baskı kalitesi gayet iyi bir kitap oldu.

– Diğer çalışmalarla da ilgilendiklerine göre sadece İngiltere öyküleri ile sınırlandırmıyorlar kendilerini, değil mi?

Evet, ana yayın alanları İngiltere ile ilgili belgesel projeler, hikâyeler, ama başka ülkelerden de projeler yayınladıklarını gördüm, az sayıda olsa da Hollanda ya da başka yerlerden de baskılar var.

‘FOTOĞRAF İNSANIN KANINA GİRİNCE, OLUYOR…’

– Bu fotoğraflar ilk kez 1978 yılında Ankara’da bir sergide toplu olarak görüldü. Kitabın arka planında neler yaşandı, biraz anlatabilir misiniz?

Ben 1975 yılında bir bursla master çalışması yapmak için İngiltere’ye gitmiştim. İlk 35 mm fotoğraf makinemi de oradan aldım, Nikon Nikkormat diye oldukça basit bir makine. Daha önce de fotoğraf çekiyordum ama babamın 6×9 formatındaki Zeiss-İkon makinasıyla. Bir filmle sadece sekiz adet çekebiliyordunuz. Tabii bir öğrenci için çok pahalı ve zordu… Fotoğraf insanın kanına girince oluyor, bir yol buluyorsunuz. İngiltere’ye gidene kadar kullandım o makineyi. Aynı zamanda agrandizör olarak da evde kullanıyordum. Evde yaptığım bir aydınlatma kafasını makinenin arkasına monte ederek agrandizör olarak kullanıyor ve çektiğim fotoğrafları basıyordum. İngiltere’ye gidince bir Nikkormat aldım ve 35 milimetre çekmeye başladım. Burayı böylece keşfederim diye düşündüm, boynumda makineyle fırsat bulduğum her şeyi çektim. Manchester’da kaldım, üniversite oradaydı, çekim yaptım uygun zamanlarda. Sokak sokak dolaştım. Üniversitenin karanlık odası vardı, orayı kullanıyordum. Bir buçuk yıl aradan sonra 1976’da Türkiye’ye döndüm. Çalışmalarımı derleyip 1 Mart 1978’de bir sergi açtım.

– Sergi nerede oldu?

Ankara’ya dönmüştüm, Ankara’da, Kızılay’daki Sanatsevenler Derneği’nin salonunda ilk kez insanlara göstermiş oldum “İngiltere’den İnsan Görüntüleri” adıyla. Tüm fotoğrafların baskılarını ben yapmıştım, herhalde 40 fotoğraf civarında idi.

– Nasıl karşılanmıştı Ankara’da?

Valla, beğeniyle karşılandı diye hatırlıyorum. Bir iki yazı çıktı hakkında. Rahmetli Kaya Özsezgin sergiden bahseden bir yazı yazmıştı diye hatırlıyorum.

‘İNSANLAR YAŞLI BİR ADAM BULDU MU HEMEN ÇEKMEYE ÇALIŞIYORLAR’ 

– Bunu niye soruyorum, çünkü siz İngiltere’ye mühendislik master’ı için gitseniz de fotoğrafçılığınız bilinmiyordu. O zamanlarda özellikle de İstanbul’da sosyal belgesel alanındaki çalışmalar çok fazla değildi. Ne gördünüz, ne öğrendiniz İngiltere’de?

Evet, o zamanlar belgesel fotoğraf projeleri ve buna benzer öyküler çok yaygın değildi. İngiltere beni en çok etkileyen şey iyi fotoğraf yayınlarıyla karşılaşmam oldu. Bunlardan bir tanesi benim bakış açımı falan da değiştirmiştir, Creatif Camera diye bir dergi … Öyle çok satan, ne bileyim çok popüler değildi, ama mesela reklam almıyordu. 36 sayfa çıkıyordu, çok iyi fotoğrafçıların çok iyi çalışmalarını albüm gibi yayımlıyordu. Fotoğraf üzerine kuramsal metinler de yayınlıyordu. O dergi benim fotoğraf anlayışımı ve fotoğrafa bakışımı değiştirdi. O zamanlar, şimdi bile, fotoğrafla ilgilenenlerin genel bakış açısı güzel fotoğraf üretmek. Herkes güzel fotoğraf peşinde… Daha güzel, daha kapsamlı, o güzel fotoğrafın içinde daha başka şeyler de olsun anlayışı pek yok. Fotoğrafla güzel bir portre yakalamak tamam da, onun yaşama ortamı da, çevresi de o karede olsa keşke… İnsanlar yaşlı bir adam buldu mu hemen çekmeye çalışıyorlar, işte ışık iyi olsun, yüzünün detaylarını vereyim gibi şeyleri fotoğrafçılık sanıyorlar. Ben de, anı da yakalayayım, ortamı da aktarabileyim diye düşünüyorum.

– Peki, İngiltere dönüşünde kendi düşüncelerinize yakın insanlar bulabildiniz mi Ankara’da, Türkiye’de?

Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği 1977 yılında kuruldu. Dernek kuruluşunu duyar duymaz üye oldum. İlk genel kuruldan (3 Eylül 77) itibaren de dernek yönetimi içinde yer aldım. Dernek içinde ‘sosyal belgesel fotoğraf’ dediğimiz anlayış içerisinde olduk biz. Çünkü toplum da hızlı bir değişim içindeydi o zaman, bu değişimi fotoğraflara yansıtmak, fotoğraflarımızda bunu kaydetmek bizim için temel amaç oldu. Toplumsal yapı, toplumsal sorunlar ve gelişmeleri fotoğrafa konu almak bizim fotoğraf anlayışımızı oluşturdu. Bunu o zaman gündeme getirdiğimiz ve yaptığımız işlerde öne çıkardık hep.

Mesela Özcan Yurdalan, Alpaslan Aydın, Ercan Öztürk’le birlikte 16 Eylül 1977’de açtığımız ‘Grev’ isimli sergi Maden İş Sendikasının Mess’e karşı yurt çapında yürüttüğü grevi belgeliyordu. Gene aynı anlayışla, fotoğrafın toplumsal hayattaki yerine ilişkin ‘Türkiye’de Fotoğraf Sanatının İşlevi’ başlıklı iki günlük bir toplantıyı 2 Nisan 1978’de Ankara’da, yaptık. Toplantı ile ilgili metinleri Ahmet Say’ın yayınlamakta olduğu Türkiye Yazıları Dergisi bir özel sayıda yayınladı. Bunu takip eden benim öbür işlerim AFSAD’ın düzenlediği sergiler içinde yer aldı. Ekim ayında, Merter Oral, Özcan Yurdalan, Sevim İpekçi ile birlikte Selam Yaratana sergisini Ankara’da Güvenpark’ta açtık, pek çok yerde tekrarlandı. Kasım ayında Fotoğraf Dergisini yayınlamaya başladık. 1979’a böyle girdik diyebiliriz.

– O dönemde İstanbul ve Ankara iyice ayrışıyordu fotoğrafa bakış anlamında değil mi? Ankara ekolü biraz daha toplumcu işler yaparken İstanbul “güzel fotoğraflar” peşindeydi.

Evet böyle bir şey vardı, bizim, daha toplumcu yönümüz daha ağır basıyordu. Dolayısıyla fotoğraf ortamında da bunun etkili olduğunu düşünüyorum bunun. İstanbul’a da biraz yansıdı, orada da arkadaşlar benzer şeyler, benzer düşüncelerle fotoğrafa bakmaya başladı yavaş yavaş. O zaman Ankara içindeki arkadaşlar olarak düşüncelerimizi yansıtacak bir dergi yapalım diye bir şeye giriştik. Hani toplumcu belgeselci fotoğrafları olsun, bu konudaki teknik şeyleri yayınlayalım düşünceleri ortaya çıktı. “Fotoğraf” dergisi böyle doğdu. Kasım’ı 78 de ilk sayısını yayınlamışız, (Eline ilk sayısını alarak sayfalarını çeviriyor) 8 sayfa… Haberler var, daha teknik konular var, portfolyo bölümleri var. Marvin Koner’in ‘Bakmak ve Görmek Üzerin’e diye bir şey yazısı var ilk sayıda, ondan sonra bizim işte neler, yapmak istiyoruz, bir fotoğrafa bakışınızı anlatan bir Manifesto var, arka sayfada haberler var…

– İlk sayı bütün olarak bir manifesto olmuş görüldüğü kadarıyla…

Evet evet… İngiltere’de benim gördüğüm bir derginin formatına benzer bir dergi yapmıştık. Adı tam aklımda değil şu anda. Katlanır, işçi sendikalarının yayınladığı bir fotoğraf dergisiydi. Biz Fotograf’ı Kasım 79’a kadar devam ettirmişiz, son sayıyı 12, 13. sayı bir arada yayınlanmışız. O dönem çok büyük ekonomik problemler içindeydik. Çok muazzam bir enflasyon vardı. Kâğıt bulunmuyordu, her şey karaborsadan filan alınırdı. İlk sayımız 5 lira, son sayımız 20 lira olmuş ve devam ettiremedik, yani 20 lira ile devam ettiremedik. 20 lira’dan 30 lira yapmak, 8 sayfalık bir dergi için maliyetler onu gerektiriyordu, öyle yapsak ancak çıkacaktı, böyle bir şey dergi macerasıydı. Bu, o zaman, toplumcu dünya görüşü doğrultusunda, fotoğraf alanındaki görüşleri derleyip toplayıp yayınlayan bir yayın oldu, işte 13 sayılık bir yayın. Bu dergi üzerine master tezleri de yazılmıştır. Ondan sonra 12 Eylül geldi ve kesinti oldu. Dergiyi daha sonra tekrar yayınlamaya başladık (Ocak 1984) ama formatı farklıydı ve içerik de tabii o kadar politik değildi. Sosyal konulara da ağırlık veren bir yayındı.

– Dergide kimlerin yazıları, fotoğrafları yayımlanmıştı? Hangi isimler aktifti?

Özcan vardı, Özcan Yurdalan. Merter Oral vardı hep, bizim dergiye ilk başladığımız arkadaşlar, fikri olarak birlikte karar ve sorumluluk aldığımız, gerektiğinde derginin çıkması için cebimizden para harcadımız arkadaşlar. Özcan hemen hemen her sayıda bir şeyler eklemiştir. İbrahim Akyürek vardı, İstanbul’dan katkıda bulunuyordu. Mehmet Bayhan bile katkıda bulunmuştu İFSAK’ın çalışmalarını anlattığı bir yazısıyla. İlk sayıdan sonra Eugene Smith’i tanıtmışız, fotoğraf tekniğine ilişkin yazılar çıkmış, Ahmet Tolungüç’ün hazırladığı teknik sayfada. Bazı sayfalarda Sıkı Yönetim’in engellediği dernek toplantılarımız görülüyor.

‘BUGÜNKÜ FESTİVAL İPTALLERİ GİBİ’ 

– Bugünkü konser, etkinlik iptalleri gibi…

Tam da öyle. Bugünkü Festival iptalleri gibi ya da gibi. Sonraki sayılarda fotoğraf haberleri var, mesela Photokina’da benim ve Murat Köse gibi arkadaşların fotoğrafları sergilenmiş. Turizm fotoğrafları nasıl çekilir gibi bölümler var. Savaş ve Çocuk diye sayfalar açmışız…Yine sonraki sayfalarda Sabahattin Ali’nin fotoğrafçılığı üzerine ciddi bir yazı var, Sabahattin Ali’nin çektiği fotoğraflar eşliğinde.

– Tirajı nasıldı derginin?

300-400 adetle başlamıştık ama son sayıya geldiğimizde baskı sayısı bini geçmişti. Şöyle hatırlamak aydınlatıcı olur; o zaman internet yok, bilgi kaynakları sınırlı. Bazı isimler hakkında bilgi yok, çalışmaları bilinmiyor.

– Sonrasında, yani 1980’ler biraz fetret dönemi gibi, geçiş dönemi gibi, çok sonraları daha örgütlü çalışmalar başladı değil mi?

Ben Ankara’dan 85 yılından ayrıldım, işim nedeniyle. Derneği de, diğer sorumluluklarımı da arkadaşlarıma bıraktım. Dernek belli bir üye sayısına ve yapısal sağlamlığa ulaştı. 10 yıl gibi Ankara’dan uzak kaldım. Ondan sonra iş nedeniyle İstanbul’a geldim. 1999 ile 2000 yılları arasında Dora Günel ile fotoğraf projesi yaptık. İç Kalpakçı Çıkmazı bizim İstabul’da yaptığımız belgesel bir çalışmaydı. 2002 yılında Eylül ayında açmışız sergiyi, bunun kitabını da yayınladık. Bir sergi olarak çok fazla dolaştı. Türkiye’de yaklaşık 20 yerde sergilendi, Almanya’da iki şehirde, Fransa’da ve başka yerlerde… Aynı yıllarda birlikte olduğumuz arkadaşlar arasında bir fotoğraf fikri oluştu, bir örgütlenme gerekiyordu. Özcan Yurdalan Yücel Tunca, Mehmet Kaçmaz, Dora Günel gibi isimleri sayabilirim o deneme ilişkin kurucular içinde. 1999 depreminin de buna yol açtığını söyleyebilirim. Depremden etkilenen çocuklarla yapılan fotoğraf atölyesi çalışmalarının da vakıf oluşumuna katkısı olduğu söylenebilir. Japonya’da sergilenen bu çalışmalara bir miktar parasal kaynak geldi. Bu kaynak Vakfın kuruluş sermayesi oldu.

– Çok güzel atölye çalışmaları da oldu, sizi daha yakından tanımam da o yıllara rastlar.

Fotoğrafın ivme kazandığı yıllardı. Toplumsal projeler geliştirebiliyorduk. World Press Photo’nun sergilerini Türkiyede açtık, onlarla birlikte basın fotoğrafı atölyeleri gerçekleştirdik… Bu konuda özellikle Merter Oral’ı anmak isterim. Önemli katkıları olmuştur. Ken Light gibi tanınmış isimlerin davet edilmesi, onlarla yapılan atölyeler ve sergiler fotoğraf ufkumuzu genişletmiştir. Daha sonra yapılan Fotoğraf Günleri organizasyonları da ülkemizdeki fotoğraf anlayışını geliştiren katkılarda bulunmuştur.

‘GÖZE ÇARPAN, DİŞE DOKUNAN ÇALIŞMALAR PEK GÖRÜNMÜYOR’ 

– Peki bugün için ne söylersiniz? 2022’deyiz yani Türkiye’deki fotoğraf ortamını o günler ile de biraz kıyasladığımızda nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz? 

Türkiye’de fotograf derneklerin sayısı epey arttı, şu anda kaça ulaştı bilmiyorum. Benim görebildiğim kadarıyla, bu derneklerde daha ziyade, fotoğraf temel ilkelerinin ve ‘güzel fotoğraf’ bilgilerinin paylaşımı falan gibi şeyler oluyor. Öyle göze çarpan, dişe dokunan çalışmalar pek görünmüyor. Dernekler bünyesi dışında bağımsız atölye çalışmaları var, Özcan Özcan Yurdalan’ın yürüttüğü, organize ettiği bu tür çalışmalarda, çeşitli güncel konular esas alınıp bunun etrafında atölye çalışmaları yapılıyor. Güzel işler çıkıyor ortaya. Korona nedeniyle böyle bir proje yapmışlardı mesela, geniş katılım olmuştu. Yayın eksikliği ise hep hissediliyor.

– İstanbul’dan da bir kaçış var. Siz İzmir’desiniz, Yücel, Bergama’da güzel işlere imza atıyor arkadaşlarıyla birlikte. Ege kasabalarına yerleşenler var Mehmet Ünal gibi. Anadolu bu hareketlenmeden nasıl nasibini alacak?

Yücel’in çok iyi işler yaptığını düşünüyorum. Bergama’dan, yani şu anda da bir galeri açmış durumdalar ekip olarak.  Yani bunun ortaya çıkması orada böyle bir galerini açılması da bence doğrudan doğruya Yücel’in oradaki varlığı ile ilgili. İyi çalışmaların kaybolmayacağını düşünüyorum. Özcan’ın Anadolu’daki atölyeleri de öyle.

– 2000’lerde iyi festivallar de yapıldı. Bazılarında küratör olarak da yer aldığım festivallerde çok önemli isimler geldi Türkiye’ye. Bursa Fotofest devam ediyor, ve Foto İstanbul yarıda kaldı. Başka kentlerde de örnekleri vardı…

Geçen sene Bursa’daki festivale katıldım. ‘80 Kışı Hatırası’ fotoğraflarım sergilendi. Festival, çok kapsamlı, şaşırtıcı derecede büyüktü. Yurt dışından gelen sergiler vardı, atölyeler ve toplantılarla büyük bir festivaldi. Kalıcılık sadece festivalle olmaz tabi, başka şeyler de gerekir. Kataloglar, kitaplar da olmalı. Albümler yayımlanmalı…

‘FOTOĞRAFA ÇOK CİDDİ YER VERİYORDUNUZ’ 

– Türkiye’de fotoğrafın istenilen yere gelememesinin sebeplerinden biri de ana akım gazete ve dergilerde kendine yer bulamaması. Biz, gazetemiz Zaman ve dergimiz Aksiyon KHK ile kapanmadan önce bu açığı gidermeye çalışmıştık. Birkaç sene yapabildik. Diğer gazetelerde de benzer çabalar olsaydı bazı şeyler farklı olabilirdi sanki, ne dersiniz?

Doğrudur katılıyorum. Yani sizin mesela dergide fotoğrafa çok ciddi yer verdiğinizi biliyorum. O konuyu çok önemli görüyorum. 8 sayfa 10 sayfa bir projeye yer ayırabiliyordunuz. Yurt dışında bunun çok güzel örnekleri var. Gazete ve dergilerde düzenli sayfalar var, büyük yayınevleri, sergiler, festivaller… Umarım Türkiye’de de zamanla olur.

– İnşallah. Evet, şimdi İzmir’desiniz ve fotoğrafa başladığınız kente dönmüş oldunuz?

Evet öyle. Çocukluğumda benim dayım fotoğrafçıydı İzmir’de, İzmir’in tanınmış fotoğrafçılarından birisiydi, FotoCan. Bir stüdyo fotoğrafçısıydı. Konak’ın göbeğinde bir fotoğrafhanesi vardı. Fuarda mesela pavyonu olurdu, insanlar gelip fotoğraf çektirirdi. Yaz tatillerinde ben çocukken işte İzmir’e tatile gelirdik. Şöyle bir ay, 15 gün içinde benim en çok sevdiğim şey fotoğrafhaneye gidip karanlık odaya çıkmaktı. Yani orada banyo kokusunu aldım, agrandizör altında kâğıdın nasıl pozlandığını, banyo içinde görüntünün nasıl oluştuğunu filan gördüm. Heyecan duydum, sevdim, ‘fotoğrafın’ böyle bir mikrop gibi girdiğini düşünüyorum.

‘ŞEHRE GİDİP FOTOĞRAF ÇEKMEK BİR OLAYDI’ 

– O “mikrop” bulaşmaya görsün…

O yıllarda ben her halde 12-13 yaşlarındaydım. Sonra dediğim gibi babamın fotoğraf makinesini kullandım. O makineyle ne yapılabilirse artık. Şehre gidip fotoğraf çekmek bir olaydı. Sonrasında üniversite yılları geldi, ODTÜ… Duyarlılıklar fazla, mitingler, gösteriler… O mitinglerde Amerikan bayrağının yakılmasını falan fotoğraflamışım. Ertuğrul Kürkçü’nün bir yürüyüşteki fotoğrafı var, bu tür şeyler oldu. Ama dediğim gibi 6-9 makine böyle bir şey için inanılmaz zor makine, bir kere her şeyi siz manuel olarak yapacaksınız. Diyafram bu olmalı vs. tahmin ediyorum, 8 diyaframla olur diyorum, 1/100 enstantane vb… İlk makinemi İngiltere’ye gidişimle orada aldım ve bu tabi çok şeyi değiştirdi. Hem oradaki karanlık oda imkanları, hem 36 poz çeken bir refleks makine. Bir filmle 8 kare nerde, 36 kare nerde. Bir de bir takım gerçek fotoğraf dergileriyle tanışmak. Creatif Camera gibi, CameraWork gibi….

– Kimler sizi daha çok etkiledi?

Hemen aklıma gelen William Klein, David Hurn, Jason Eskenazi var tabii, fotoğraflarına döne döne baktıklarım. Çok önemli başka isimler de var, şu anda aklıma gelmeyen.

– O zaman İngiltere’de şunları da yapsaydım dediğiniz oluyor mu?

Keşke bir kursa, atölyeye filan gitseydim diyorum. Keşke fotoğraf için daha çok zaman harcasaydım diyorum. Bazı fotoğrafçılarla mesela Martin Parr ile tanışabilirdim, kim bilir? İhtiyaçlarınızı tam olarak kestiremiyorsunuz.

– Şimdi İngiltere’ye gitseniz bu fotoğrafları çekemezdiniz. Yasalar artık sokak fotoğrafını daha da zorlaştırdı.

Evet doğru. O zamanlar daha özgürmüşüz.

SONBAHAR’DA CERMODERN’DE SERGİSİ AÇILACAK 

– Sırada ne var Kemal abi?

Retrospektif bir sergi hazırlığım var. Ankara CerModern’de, sonbaharda açılacak. Sergide, İçkalpakçı Çıkmazı, 80 Kışı Anıları ve Portreler bölümleri olacak. Ayrıca, 2005 yılına kadarki çalışmalarımın bir özeti olarak yaklaşık 60 fotoğraf sergilenecek. (Belki küçük albümler de, sürpriz olarak, sergiye eşlik edecek)

KEMAL CENGİZKAN KİMDİR?

1950 Ankara doğumlu, inşaat mühendisi.

Fotografa 1968 yılında başladı. 1977 yılında Ankara Fotograf Sanatçıları Derneği’ne (AFSAD) katıldı. İlk kişisel sergisi olan “İngiltere’den İnsan Görüntüleri”ni 1978 yılında Ankara’da açtı. 1986 yılına kadar dernek yönetiminde bulundu, dernek yayını olan FOTOGRAF dergisi’nin hazırlanmasında, derneğin sergi ve gösterilerinde yer aldı. Almanya’da kurulu bulunan Kooperative für Fotografie (KfF) grubuna katıldı. Fotograf alanındaki hizmetleri nedeniyle FIAP tarafından ESFIAP unvanı verildi.

Kemal Cengizkan Fotograf Vakfı’nın kurucularından olup ilk başkanıdır.

İçkalpakçı Çıkmazı / Bir Sokağın Monografisi (Dora Günel ile) isimli yayınlanmış bir fotoğraf albümü bulunmaktadır.
Son sergisi S’YOMKA / Pyanj Kıyısından Fotoğraflar ismini taşımaktadır ve fotoğraf albümü Haziran 2014’te yayınlanmıştır.