Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ‘kapatma davası’ ile karşı karşıya

Asılsız iddialarla kapatmak şöyle dursun, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi etkin sivil örgütlerin, hak savunuculuğu yapan gözlemcilerin ve raportörlerin katkılarına azami düzeyde ihtiyaç var.

CEMRE ÜLKER 13 Nisan 2022 GÖRÜŞ

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

13 Nisan 2022’de resmî web sitelerinde yayınlamış oldukları bir bildirge ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu haklarında hukuksuz bir kapatıla davası başlatıldığını duyurdu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği cinsiyet bazlı kadın katliamları verilerini kamuoyuyla düzenli olarak paylaşan ve her türlü şiddet ile mücadele eden kadınlara sunmuş olduğu hukuki destek ile Türkiye’nin en aktif kadın örgütlerinden birisi. Bakanlıkların sivil toplum ile veri paylaşımının minimum olduğu bir zeminde, kadın cinayetleri ile mücadelede şeffaf bilgi paylaşımının, adaletsiz yargılanmaların, cezasızlık ile sonuçlanan şiddet davalarının kamuoyunda gündem edilmesi büyük önem arz ediyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği son 12 yıldan beri sürdürmüş olduğu insan hakları aktiviteleri ile kadınların otoriter ve patriarkal rejimler altında sürdürmüş oldukları yaşam mücadelesini en nitelikli savunan sivil toplum kuruluşlarından birisi olarak öne çıkıyor. Kadın cinayetlerinin BM Kadın Birimi tarafından “gölge pandemi” olarak tanımladığı COVİD-19 krizinde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sürdürmüş olduğu çalışmalar geçtiğimiz aralık ayında Finlandiya’nın prestijli ödüllerinden olan Cinsiyet Eşitliği Ödülü ile bir kez daha taçlandırıldı. Platform Başkanı Gülsüm Önal ödülünü kadın hakları mücadelesi sürdüren tüm topluluklar adına Finlandiya Başbakanı Sanna Marin’den aldı.

Yapmış oldukları açıklamada kapatılma davasının işlenen kadın cinayetlerine karşı Platform tarafından sürdürülen hukuki mücadelenin “kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek” ve “kadın haklarını savunmak kisvesi altında aile mevhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı” gibi asılsız gerekçelerle yargılanmak istendiği belirtiliyor. Yıllardır Türkiye’nin dört bir tarafında vermiş oldukları sivil ve hukuki çalışmaların yersiz suçlamalarla karalanması aslında pek de şaşırtıcı değil. Tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi olarak tanınan, tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden keyfi çıkışı sonrası olası artçı darbeler olarak da değerlendirilebilir.

Türkiye başta Avrupa Konseyi ve BM Kadın Birimi’nin eleştirilerine ve ülke çapında gerçekleştirilen karşıt mücadeleyi görmezden gelerek Cumhurbaşkanı’nın tek bir imzası ile 1 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul’un ev sahipliğini yaptığı bu uluslararası kadın hakları anlaşmasından çıkmıştı. Sözleşmeye imzacı ilk üye ülke olan Türkiye’nin fesih gerekçelerinden birisi de yine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun şu anda mücadele etmiş olduğu asılsız aile değerlerinin bozulması iddiasıydı. Tüm baskılara rağmen Platform Türkiye’nin dört bir yanında “İstanbul Sözleşmesi’nden Vaz Geçmiyoruz” sloganı ile hak mücadelesini devam ettiriyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

Devletler seviyesinde gerçekleşen, uluslararası insan hakları sözleşmelerinin etkisiz hale getirildiği bu konjonktürün etkilerini sivil toplum ve hak savunucularının daralan sivil alanları üzerinde gözlemlemek mümkün. Kamuoyunun geçtiğimiz yıl en dikkatini çeken kadın cinayetleri davalarından birisi Eski Uzman Çavuş Musa Orhan’ın yargı süreciydi. Orhan’ın yapmış olduğu cinsel saldırı sonucu 18 yaşındaki İpek Er hayatını kaybetti. Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesinin Musa Orhan’a 10 yıl hapis cezası vermesine rağmen en son Aralık 2021’de görülen davada Orhan adli kontrol sonrası serbest bırakıldı. Kamuoyunu daha da şaşkına çeviren bir başka adaletsizlik ise oyuncu Ezgi Mola’ya Musa Orhan’ın işlemiş olduğu cinsel suçu sosyal medya hesaplarından kınaması sonrasında açılan dava oldu. Musa Orhan – İpek Er davası Türk yargı sisteminin kadınları yüz üstü bıraktığı sayısız hak ihlalinden yalnızca birisi.
Dünya Adalet Projesinin 2021 verilerine göre Türkiye hukukun üstünlüğü sıralamasında 139 ülke arasında 117. sırada yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda takipsizlik ile sonuçlanan kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri davaları neticesiyle Türkiye’de kadınların adil yargıya olan güveni gün geçtikçe azalıyor. Cinsel suçların ve şiddet vakalarının cezasızlık ile sonuçlanması, toplum içinde suça meyilli erkeklerin her türlü şiddet oranlarının gün geçtikçe artmasına zemin hazırlıyor. Uzayan davalar, hakimlerin vermiş olduğu takipsizlik kararları Türkiye’de kadınların adil yargıya erişimini gitgide zorlaştırıyor.

Roma Tüzüğü çerçevesinde her türlü cinsel şiddet insanlığa karşı işlenen suçlar arasında tanımlanıyor. Sadece geçtiğimiz yıl Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre 280 kadın katledildi, 217 kadın ise şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Öldürülen kadınların 124’ünün evli olduğu erkek tarafından, 178’inin ise evinde, çoğunlukla ateşli silahlarla öldürüldüğü raporlandı. Kadınların sivil, politik, ekonomik hayatta yerlerinin gün geçtikçe daraldığına şahitlik ettiğimiz bu günlerde kadın hakları örgütlerinin, feminist aktivistlerin, önde gelen hak savunucularının rolü giderek artıyor. Toplumsal adaletin inşasında kadın hakları mücadelesinin sadece kadınları ve kız çocuklarını ilgilendirilen bir mesele olduğu tabusunun yıkılması en temel sosyal gerekliliklerden birisi. Kadın hakları ihlallerine karşıt duruş göstermek adil, barışçıl, kapsayıcı toplumların inşası için tüm vatandaşlar tarafından sahip çıkılması gereken bir konu.

Sadece Türkiye’de değil, otoriter rejimlerin, baskıcı sivil politikaların önde olduğu birçok farklı coğrafyada kadın cinayetleri mücadelesinin çeşitli engellerle ört pas edilmeye çalışıldığını gözlemleniyor. Birleşmiş Milletler ’in 2030 itibariyle Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini tümüyle gerçekleştirebilmesi için tüm karar verici mercilerde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi etkin sivil örgütlerini, hak savunuculuğu yapan gözlemcilerin, raportörlerin katkılarına azami düzeyde ihtiyaç var. Sürdürülebilir barışın inşasının kadınların adil ve eşit katkısı olmadan mümkün olmayacağının altını çizerken, kadıncıların en temel yaşam haklarının bile ellerinden alındığı coğrafyalarda hak mücadelesinin gün geçtikçe zorlaştığını vurgulamak gerekiyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com