İzzet Hoca ’15 Temmuz’ yargı düzeninin kalelerini niçin bombalıyor?

Türk Ceza Kanunu'nun mimarlarından Prof. Özgenç, 15 Temmuz yargısının temeline dinamit koyan açıklamaları “hukuk adına endişeli bir öğretim üyesi” olarak mı yapıyor, yoksa iktidar bir plan dahilinde toplumu bir şeye mi hazırlıyor?

SÜLEYMAN ÖZKAYA 05 Şubat 2022 HABER ANALİZ

Ceza hukuku alanında önde gelen isimlerden Prof. Dr. İzzet Özgenç, 15 Temmuz sonrasında oluşturulan yargılamaların temelini kökten sarsacak açıklamalar yapıyor. Bu yargılamalarının hukuksuz olduğunu bilmesine rağmen uzun süre sessiz kalan Özgenç’in son açıklamalarını neye yormalıyız?

Önce açıklamalara bakalım: Özgenç, ilk olarak ‘Milli Güvenlik Kurulu tarafından bir grup terör örgütü ilan edilemez” dedi. Ardından devletin bir cemaat yapısını terör örgütü ilan etmesini eleştirdi ve ‘iltisak’ kavramının hukukta yerinin olmadığını söyledi. Dahası yargıya dışarıdan birilerinin müdahale ettiğini belirtti ve yaşananları 28 Şubat sürecine benzetti. Son olanak KHK’lılar ilgili Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alarak acil düzenleme yapılmasını istedi.

Bu açıklamalar ne anlama geliyor? İzzet Hoca’nın bir dönem Erdoğan’a yakın bir isim olması akla ‘iktidarın önünü açacak ortam oluşturmaya mı çalışıyor?’ sorusunu getirebilir. Çünkü Erdoğan, toplumu bir şeye hazırlarken siyasetin dışında kalmış aktörleri de kullanır. Bu aktörler sendikacı, işadamı, futbolcu, sanatçı, gazeteci ve bilim adamı… olan iktidar aparatlarıdır. Erdoğan’ın açıklamalarına bu aparatlar destek verdikleri gibi, konuyu Erdoğan’dan önce toplumun gündemine getirdikleri de olur.

Özgenç’i AKP iktidarının milis gücü görevi üstelenen yapı ve kişilere aynı kategoriye almak haksızlık olur. Özgenç Hoca kendine has özellikleri olan bir bilim adamıdır. Bu nedenle yaptığı çıkışlar önemli.

Özellikle sosyal medyada gündeme elen ‘af’ tartışmasıyla Özgenç’in açıklamaları arasında bir bağlantı var mıdır? Şu ana kadar iktidar sözcülerinden bu yönde olumlu olumsuz bir açıklama gelmedi. Ancak, yaklaşan seçimlerin iktidarı yeni arayışlara ittiği bir gerçek.

Ekonomik krizle birlikte oy oranlarındaki düşüş iktidara birçok alanda yine ani dönüşler yaptıracağa benziyor. Bu virajların ilki dış politikada görüldü. Kanlı bıçaklı olduğu Mısır’la görüşmeler başladı, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’le ilişkileri düzeltmek için her atraksiyonu yapmaya devam ediyor.

İktidarın dış politika alanında yapacağı atraksiyonun iç politikada karşılığı kısa sürede olmayacak. Bunu gören iktidar yetkilileri hızlı sonuçlar alacak arayışlara yönelmeleri gerektiğini fark ediyorlardır.

Önlerinde duran konulardan biri de KHK meselesi. KHK’lar, iktidar yetkililerini toplum içine çıkıp gezemez hale getirmiş bir konu. Son dönemde ev ziyaretlerini sıklaştıran AKP yönetimi ilginç tepkilerle karşılaşıyor. Parti yetkililerin bu konuda cevap bulmakta zorlandığı dilden dile dolaşıyor.

28 ŞUBAT HATIRLATMASI: “KONTROL BİZİM ELİMİZDE DEĞİL”

Özgenç, TV 5 televizyonunda, “28 Şubat sürecinde bunların hepsine bir şekilde maruz kamış insanlarız, doğrudan veya dolaylı. Mesela ben o zaman Tayyip Bey ile beraberdim. O zaman Tayyip Bey de bu sıkıntıları yaşıyordu. Şimdi neden aynı şeyleri yaşatıyoruz ki insanlara? Sorun burada. Kontrol bizim elimizde değil. Kontrol şu anda, açık söyleyeyim, bizim bilmediğimiz bir kişinin, kişilerin elinde. Ben, bunları açık açık, ulaştırmam gereken insanlara iletiyorum, konuşuyorum. Kimse benim bu söylediklerime itiraz etmiyor” dedi. Özgenç kimi işaret etti? Siyaset dışındaki kişiler kim?

Özgenç, siyaset dışı kişilerin rolünün altını çizdiktan sonra ise  şu paylaşımı yaptı:

“Yönetim erkinin kullanılmasında görünmeyen kişilerin etkili olması, yapılan hukuksuzluklardan dolayı makamları işgal eden, vitrinde görünen kişilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.”

Hangi “makamdakilerin” sorumluluğunu ortadan kaldırmaz?

Özgenç, bir “şeye” işaret ediyor ama o “şeyi” somutlaştırmıyor.

İZZET HOCA KURULANAN DÜZENİN İFLASINI DUYURUYOR

Özgenç’in açıklamalarını aslında 17-25 Aralık sonrasında oluşturulan yargı düzeninin ve siyaset yapısının sonunun geldiğinin ilanı olarak okumak gerekir. Bu süreçte kolluk önden, yargı arkadan gitti. Önce gözaltı, tutuklama, ardından delil toplama ve hukuka uydurma yolu tercih edildi.

Şimdi 17-25 Aralık sonrasında oluşturulan ulusalcı, milliyetçi ve İslamcı koalisyonunun ülkeyi her alanda iflas ettirdiğini aklı başında herkes görüyor. İzzet Hoca bunu sadece yüksek sesle dile getiriyor.

SATIŞTAN MASUMLAR BİR NEBZE FAYDALANABİLİR

Özgenç gibi bilim adamlarının açıklamaları, kaynağı belirsiz ‘af’ tartışmaları, muhalefet partilerinin KHK’la yönelik söylemleri iktidarı KHK konunda adım atmaya zorluyor olabilir. İktidar zamanını bulduğunda KHK konusunda bir adım atacaktır. Ancak atacağı bu adım sorunu çözmekte ziyade KHK’lıların ailelerini ‘ütmeye yönelik’ bir adım alacaktır.

Önümüzdeki günlerde klasik bir Erdoğan U dönüşüne hep birlikte izleyecek gibiyiz. Ülkede yaşanan hukuksuzluklar, işkenceler, mala çökmelerle ilgili sorumluluk “siyaset dışı” birilerine kesilecek. Bunlar yargı mensupları, emniyet görevlileri olabileceği gibi son dönemde ön plana çıkmış cemaat görünümlü yapılar da olabilir.

Bu aldatılma numarasının en önemli ve belki de tek “hayırlı” sonucu ise suçsuz, masum insanların faydalanacak olması. Bir nebze de olsa KHK’lılara ve hakları ellerinden alınanlara yarayabilir bu “satış”.

KILIÇDAROĞLU’NA DİZİ TAVSİYESİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam AKP’li bürokratlara Netflix’te yayınlanan Journalist dizisini izlemelerini önerirdim. Dizide geçen olaylar bizim ülkemizde her an ve her sanayiye tekrarlanıyor. Kamuya ait arazilerin başbakanın eşinin istediği insanlara ucuz fiyata satılmasıyla ilgili gelişmeler siyaset, bürokrasi, yargı ve basın üzerinden ele alınıyor.

Dizide bir gazetecinin ısrarlı takibi sonucunda elde edilen başarıyı görüyorsunuz. Dizide dikkatimi çekense gazetecinin başarısından ziyade siyasetçilerin kullandığı ve işleri bittiğinde bir kenara attıkları bürokratlar…

Başbakanın eşi aracılığıyla devlete ait kamu arazileri ucuz fiyata veriliyor. Konu basına yansıyor ve başbakan mecliste kurulan soruşturma komisyonunda olayı inkar ediyor. Bu arada maliye bakanı satışla ilgili belgelerin başbakanın açıklamalarına uygun hale getirilmesi yönünde talimat veriyor. Bir ekip kuruluyor ve belgelerde değişiklik yapılıyor. Bu belgelerdeki değişikliği yapan birimin başındaki kişi dayanamayıp intihar ediyor. İntihar etmeden önce de yapılan değişikliklerin olduğu dosyaları bir flaş belleğe kaydediyor. Kaydedilen bu bilgilerin basına sızmasıyla ülke sarsılıyor…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram