İslam’da politik muhalefet var mı?

Emeviler saltanatları için tehlike olarak gördükleri Medine’nin ileri gelenlerini hediyelerle ikna edip susturmak istemiş, başarılı olamayınca yükselen eleştirileri şiddetle bastırmaya çalışmışlardır. Ancak yağma ve katliam politikaları Yezid'in kurmaya çalıştığı hanedanlığın sonunu getirmiştir.

AYHAN TEKİNEŞ 10 Nisan 2022 GÖRÜŞ

Fikir hürriyetinin anlamlı olabilmesi siyasi otoriteye muhalefet edebilme imkanına bağlıdır. Devleti yönetenleri eleştirebildiğiniz takdirde gerçek anlamda düşünce ve ifade özgürlüğünüz var demektir. Zira güç odaklarına yönelmesi engellenerek sınırlandırılan eleştiri özgürlüğü sosyal ve politik açıdan anlamsızdır.

Yönetilenlerle yöneticiler arasındaki iletişimin sağlıklı işleyebilmesi politik muhalefet yanında aydınların ve halkın da özgürce siyasi iradeyi eleştirebilme hakkına sahip olmasıyla mümkündür.

Muhalefet ve eleştiri siyasi iktidarlar tarafından güç kullanılarak ortadan kaldırılmak istenir. Zira insan tabiatında çok kuvvetli bir yöneticileri eleştirme meyli vardır. Siyasi eleştiriler düzensizliğe sebep olur, başkaldırı ile neticelenir gibi korku duygusuna hitap eden gerekçelerle yöneticiler tarafından zor kullanılarak yasaklanmak istenir. Aydınların bu konuda politikacılara karşı çıkması ve eleştiri hakkını korumak için mücadele etmesi gerekirken, siyasi iktidarlar tarafından satın alınan aydınlar, halkın korku duygularını daha da tahrik ederek politikacıların arzuladığı eleştiri yasağını farklı perspektiflerden gerekçelendirmeye çalışırlar.

İslam, politik eleştiriyi sonucunda zulüm olsa bile mukaddes görür. ‘’Zalim sulta sahiplerine karşı hakkı söylemek en büyük cihaddır’’ buyruğu bu gerçeği dile getirir. Hukuk dışına çıkan yöneticilerin yönetme meşruiyetini kaybettiği de yine dini kaynakların üzerinde durduğu İslam yönetim teorisinin temel ilkelerinden birisidir. Tüm bunlara rağmen yöneticilerin yaptığı hukuksuzluklar ve hatalarını kapatmak için uyguladıkları şiddet gerekçe gösterilerek, zamanla politik eleştiri ve muhalefet yasaklanmaya çalışılmıştır.

Politik eleştiri imkanının ortadan kalkmasıyla İslam dünyasında zorbalık meşruiyet kazanmış ve saltanat kurumsallaşmıştır. Politik muhalefetin ezilmesinde Harre olayı önemli dönüm noktalarından birisidir. Hicri 63 yılında Emevi orduları adalete ve devlet başkanını seçimde şura yöntemine dönülmesini talep eden Medineli sivilleri, farklı milletlerden toplanmış paralı askerlerden oluşturulmuş profesyonel bir orduyla kuşatmıştır. Peygamber Şehri’ni üç gün boyunca yağmalayan paralı askerler Hz. Peygamber’in yüzlerce sahabisini ve binlerce Medineliyi katletmişti.

Medineliler muhacirlere sahip çıkmış ve onlara ev sahipliği yapmıştı. Mekkeli müşriklere karşı mazlumları korumuş ve Mekkelilerin saltanatının yıkılmasında Hz. Peygamber’le birlikte mücadele etmişlerdi. Yaklaşık yarım asır sonra Emeviler saltanatları için tehlike olarak gördükleri Medine’nin ileri gelenlerini hediyelerle ikna edip susturmak istemişler, ama başarılı olamamışlardır. Medinelilerin muhalefetini susturmakta başarılı olamayan zorba politikacılar, korku ve dehşetle Medine’den yükselen eleştiri seslerini bastırmaya çalışmışlardır. Ancak bu yağma ve katliam politik açıdan Yezid’in kurmaya çalıştığı hanedanlığın da sonunu getirmiştir. Birkaç ay sonra ölen Yezid’in kendi yerine Halife tayin ettiği oğlu II. Muaviye, babasının bıraktığı kötü mirası reddederek, halifelikten feragat ettiğini ilan etmiştir. II. Muaviye’nin içeriden yükselttiği muhalefet ve adil ve layık değiliz, o halde idareyi terk etmeliyiz, eleştirisini de zorba Emevi yöneticileri karşılıksız bırakmadı. II. Muaviye genç yaşında hanedan mensupları tarafından zehirlenerek öldürüldü.

Emeviler işin peşini bırakmadı. II. Muaviye’nin zihnini karıştıran, bu tehlikeli fikirleri ona telkin eden kimdir, diye araştıran Emeviler, hocası Amr el-Maksûs’un adıyla karşılaştılar. Amr, tarih kitaplarında düşünce özgürlüğüne önem veren ilk düşünürlerden birisi olarak tasvir edilir. Özgür iradeye yaptığı vurgu sebebiyle Emevilerin güçlendirmeye çalıştığı cebri kaderciliğe karşı çıkan öncü alimlerden olduğu söylenir. Ne yapması gerektiği konusunda kendisine danışan öğrencisi II. Muaviye’ye “Ya âdil ol ya da yöneticiliği bırak” dediği nakledilir. Ancak bu fikirleri seslendirmek ve iktidar sahiplerine karşı çıkmak tehlikeli görülür ve halife hocası Amr el-Maksûs diri diri toprağa gömülerek katledilir.

Muhalefet, eleştiri, özgür irade ve adalet talebi kimden gelirse gelsin gücü elinde tutan iktidar sahipleri tarafından her zaman tehlikeli görülmüştür. Güç sahiplerinin içinden nadiren çıkan bazı idareciler, güç talebinden kendi istekleri ile vazgeçse bile yönetici elitler tarafından tehdit olarak algılandıklarından dolayı yine kendi yakınlarınca ortadan kaldırılır. Siyasetin kirli tabiatı ve siyasetçilerin acımasızlığı muhalif düşüncelerin gelişmesine izin vermek istemez. Bundan dolayı muhalif düşünceler, çoğu zaman büyük yıkımlar ve toplumsal çalkantılardan sonra gerçekleşme imkânı bulur.

Güç kullanımına ve zorbalığa dayalı politik düzenler, insanlara mutluluk getirmediği gibi kalıcı da değildir. Buna rağmen politikacılar, fırsat bulduklarında zorbalıktan asla vazgeçemez. Politikanın tabiatında var olan güç kullanma isteği ancak ciddi bir muhalefet ve politik eleştiri ile kontrol altına alınabilir. Eleştiriyi yasakladığınız takdirde âdil ve hakkaniyetli politik bir düzen kurulamayacağı gibi kalıcı bir rejim de inşa edilemez.

Bir düşünürün dediği gibi ‘’Siyaset, gramer gibidir; yapılan hatalar bir süre sonra kurala dönüşür’’. Tarih boyunca siyasetçilerin yaptığı hatalara ses çıkarmayan aydınlar, siyasetin çıkar ve zorbalık üzerine kurgulanması kaçınılmazmış gibi bir kanaatin oluşmasına sebep olmuşlardır. İstisna durumları ve tarihsel şartlara bağlı olarak geliştirilen anlayışlar gerçeğin yerini almış, vazgeçilmez temel kural gibi algılanır olmuştur. Günümüzde yaşanan zorbalıklar ve hukuksuzluklar hala dini bir hüviyet kazandırılmış tarihsel örneklerle meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. Buna karşılık bazı din adamları ve aydınlar da sükût ederek zorba yöneticilere verdikleri sessiz desteği perdelediklerini zannetmektedirler. Güya insan haklarını savunan bazı ilahiyatçılar da mazlumların inlemelerine kulaklarını kapatarak, teorik tartışmalarla politik arenada mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Mazlumların üzerinden güç elde etmeye çalışanlara ve insanlar inlerken, ben bu durumdan nasıl politik bir fayda elde edebilirim diye hesap yapanlara yazıklar olsun.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com