Hak ve özgürlüklere özlemle bir Emek ve Dayanışma Günü daha…

KRONOS 01 Mayıs 2020 GÜNDEM

Emin Koramaz, Birgün: Şiddetin, sömürünün, baskının, açlığın ve yoksulluğun hayatlarımızı kararttığı bir dünyada yaşıyoruz. Gelecek kaygısıyla, geçim derdiyle geçiyor günlerimiz. Ne kendi hayallerimizi gerçekleştirebiliyoruz ne de sevdiklerimize vakit ayırabiliyoruz. Başkaları için çalışıyor, başkaları için üretiyor, başkaları için yaşıyoruz. Bizim olan hayatımızı, başkalarının keyfi ve zenginliği için harcıyoruz. Yerimizi hatırlatıyorlar sürekli, haddimizi bildiriyorlar, sınırlarımızı çiziyorlar. Dayattıkları yaşamı, lütfetmiş sayıyorlar. “İşçisin işçi kal”, “kadınsın kadınlığını bil”, “gençsin aklın yetmez”, “garibansın dua et”… Kabullenelim, susalım, şükredelim hatta şükran duyalım istiyorlar.

Fikret Bila, T24: 20 yaş altı gençlere sokağa çıkma yasağı getirildiğinde, az kalsın çocuk işçileri de evde unutacaklardı. Hemen hatırladılar ve bir istisna genelgesi yayınlayıp, “20 yaş altında olup da çalışanlar, bu yasağın dışındadır” dediler. Yani, çocuk yaşta olsan da işçiysen Koronavirüs günlerinde işe gidip virüs kapmak serbestti. Yine Türkiye’de, polise ceza vermemek için kaçak işçi Suriyeli Ali gibi 17 yaşında olsan da, bir polis memuru, seni üç metreden, yüzüne karşı, tam kalbinden vurup öldürebilir. Sonra polis, “kaçtı, oruçluydum, sendeledim, tetiğe yanlışlıkla bastım” der işin işinden çıkar. Olan, 17 yaşında ailesini geçindirmek için çalışmak zorunda kalan Suriyeli veya değil çocuk işçiye ve ailesine olur. Türkiye; işçilerini iki-üç hafta evde tutacak, ücretlerini ödeyecek maliyeti üstlenemedi.

Yiğit Bener, Artı Gerçek: Geçmişe özlem duymak bile mevcut duruma kıyasla “ilericilik” olarak algılanabilir. Pandemiyle birlikte “değişim” sorunsalının tüm dünyada eş zamanlı olarak gündeme gelmesi elbette tesadüf değil. Körfez depreminden ve Gezi’den farklı olarak pandemi bizlere değişimin zorunlu ve gerekli olduğunu gösterdi. Daha doğrusu, değişmemenin bedelinin düpedüz ölüm olabileceğini gösterdi. Zaten bu pandemi sonrasında “bir şeylerin” değişmesi elbette kaçınılmaz. Ancak bu değişim, düzeni korumaya mı yönelik olacak, yoksa mevcut düzene bile rahmet mi okutacak ya da yeni bir barbarlığa mı yönelecek? Sanırım eldeki veriler biraz değişmeden bunu kestirmek zor.

Taha Akyol, Karar: Madem Diyanet “sosyal mesafeli” bir Cuma namazını gerekli buldu, niye eski Diyanet Başkanı muhterem alim Ahmet Hamdi Akseki’nin ismini taşıyan, dahası Diyanet’in bahçesinde bulunan camide değil de Beştepe’deki camide?! Hangi fıkıh kitabında, hangi muteber İslami kaynakta, zekat ve diğer yardımların “ulusal düzeyde başlatılan kampanyalara verilmesi” kavramı var?! Belediyelere, başka kurumlara verilirse caiz değil mi?! Bu konuda Diyanet’ten aydınlatıcı bir açıklama bekliyorum.

Ege Cansen, Sözcü: Seçmenlerini tavlamak isteyen siyasetçiler veya okurlarını kaybetmek istemeyen gazeteciler “vergiler düşmeli-sosyal harcamalar” artmalı diye konuşur. İktidarda olanlar ise “muhalefet desteksiz atıyor, kaynak göstersin” der. Muhalefet de “israfı durdurun veya zenginlerden alın fakire verin” diye cevap verir. Az gelişmiş ülkelerde iktidarlar (bizim AKP bu konuda başta gelir) ne sükseden vazgeçip israfı durdurur, ne de özellikle yandaş zenginlerin ümüğünü sıkmaya razı olur. O zaman da devletin içten ve daha çok dıştan borçlanmasından (yani cari açık yaratmaktan) başka çare kalmaz.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/010520-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com