Fransız dergisi KHK’lıların ‘bitmeyen’ çilesini yazdı: Hapis ya da sivil ölüm…

Fransız dergisi Charlie Hebdo’nun son sayısında Türkiye’de Erdoğan rejimi tarafından “tasfiye” edilenlerin çilesini ele alan bir makale yayımlandı.

KRONOS 17 Şubat 2022 DÜNYA

Geçtiğimiz yıllarda yayınladığı karikatürlerle Müslümanlar tarafından büyük tepki gören ve saldırıya da uğrayan Fransız Charlie Hebdo dergisi, 9 Şubat 2022 tarihli yeni sayısında Türkiye’deki hukuksuz yargılamaları ve Gülen cemaatine yönelik uygulamaları eleştiren bir makale yayınlandı. Ava Roussel imzalı makalede, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dini bir topluluğun topyekun “terörist” ilan edilerek, mensuplarının adeta “avlandığı” vurgulandı.

“Erdoğan tarafından ‘tasfiye edilenlerin’ bitmeyen çilesi” başlıklı bir makalede KHK’lıların durumu farklı kesimlerden örnekler verilerek aktarıldı. Ayrıca Prof. Dr. Ahmet İnsel ve Prof. Dr. Samim Akgönül’ün ifadelerine de yer verildi. Fransa’da faaliyet gösteren insan hakları kuruluşu TurkeyPurge isimli verileri de kullanıldı. İnsanların, Gülen cemaati okullarına gitmek, Bank Asya’ya para yatırmak ve ByLock uygulaması kullanmak gibi “yasal” gerekçelerle cezaevine konulduğuna dikkat çekildi. Makalede son olarak baskılar nedeniyle ailesinin yaşadıklarına dayanamayarak intihar eden Bahadır Odabaşı’na atıf yapıldı.

‘ALTI YIL SONRA HAYATTA KALMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Makalede Türkiye ile Batı arasında Osman Kavala konusundaki anlaşmazlığın giderek sertleştiğine dikkat çekilerek, bu davanın basit bir dava olmasının ötesinde, 2016’daki darbe girişiminden bu yana “tasfiye edilen” 150 bin kişinin sembolü olduğu vurgulandı yazıda, “Onlar, yaklaşık altı yıl sonra, hala hayatta kalmaya çalışıyorlar” denildi.

‘MUHALEFETİ SUSTURMAK İÇİN MÜKEMMEL BİR BAHANE’

Türk siyaset bilimci Ahmet İnsel’in, 15-16 Temmuz 2016 gecesi gerçekleşen darbe girişiminden bu yana, Türk hükümetinin nüfusunu “millete ihanet edenlerden” “arındırma” girişiminde bulunduğunu aktardığı sözlerine de yer verildi: “Erdoğan, kendisine olağanüstü yetkiler vererek iki yıl boyunca yenilediği olağanüstü hali ilan etti.” Yazar Ava Roussel, “Türkiye tarihinde bu ilk kez olmuyor” diyerek, “Ama belli ki, muhtemel suç ortaklarını aramanın ötesinde, muhalefeti susturmak için mükemmel bir bahaneydi” yorumunda bulundu.

2016’dan bu yana “darbe sonrası” baskı kapsamında yaklaşık 95 bin kişinin tutuklandığını, 150 binden fazla (profesörler, hakimler, polis, ordu dahil…) kişinin görevden alındığı bilgisini veren Roussel, Fransız-Türk tarihçi ve siyaset bilimci Samim Akgönül’ün, “Olağanüstü hal Ankara tarafından neredeyse dört yıldır kaldırılmış olsa bile, düzenli olarak, her dört ila altı haftada bir yeni listeler düşüyor” şeklindeki ifadesini de aktardı.

‘GÜLENCİ OLMAK, DARBEYE KATILDIĞI ANLAMINA GELMEZ’

Hükümetin “resmi olarak”, Müslüman bir cemaatin vaizi olan Fethullah Gülen’in destekçilerini avladığı belirtilen makalede, Ahmet İnsel’in, “Hükümet işine öyle geldiği için Gülencileri sorumlu tuttu” sözü de aktarıldı. Makalede Samim Akgönül’ün şu ifadeleri de yer aldı: “Gülenist’in tanımı nedir? Birçoğu için bağlantılar çok zayıf kişiler… Tamamen hayali bile olsa. Ve bir kimse gerçekten Gülenci olsa bile, bu onun darbeye katıldığı anlamına gelmez. Hatta bunu arzu etseler dahi. Suçlandıkları eylem ne ki?”

‘KENDİMİ KÖTÜ BİR FİLMDE HİSSETTİM’

Makalede “Selim” isimli bir Gülen cemaati mensubunun yaşadıklarına da yer verildi. Selim’in ülkenin batısında, adının belirtilmemesini tercih ettiği bir şehirde yaşadığı belirtilerek, “Çünkü o zamanlar dünya çapında çok popüler olan ‘Gülen liselerinden’ birine, üst düzey özel okullara, ailesinin tercihiyle kaydolmak için çok para ödemişti. Yirmi yıldan fazla bir süre sonra, köklü bir girişimci ve genç bir babayken, sabahın erken saatlerinde polisin evine geldiğini gördü” denildi. Makalede Selim’in şu sözleri aktarıldı: “Hiçbir şey anlamadım, kendimi kötü bir filmde gibi hissettim. Ta ki, sorgulamam sırasında, okulumdan bahsedildi, tüm bunlarla olan bağlantımı kesinlikle anlayamadım. Herkes biliyor ki bu okullara din eğitimi almak için değil, mümkün olan en iyi eğitimi almak için kayıt yaptırıyorduk. Bu adamla hiçbir ilgim yok ki! Suçlamaları reddetmesine ve delil yetersizliğine rağmen bir buçuk yıldan fazla hapis yattığını söyledi.”

HAPİSHANE YA DA SİVİL BİR ÖLÜM…

“İhraç edilen bir yetkili” olarak tanımlanan Mehmet isimli kişinin ise yaşadıklarını talihsizliği yeni arabasına ve talihsiz bir kredi anlaşmasına borçlu olduğu vurgulandı: Bayinin tavsiyesi üzerine, cemaate yakın olduğu söylenen (bu hususu bilmediğini belirtiyor) Bank Asya: “İnanan biri bile değilim, bu cemaatle nasıl bir bağım olsun istiyorsunuz? Belli belirsiz okuduğum bir kağıt parçasındaki basit bir imza hayatımı çaldı.”

Makalede barış akademisyenleri Deniz Kimyon ile Savaş Dede’nin anlatımlarına da yer verildi. Barış akademisyenlerinin “özgür” olduklarını ama Gülen cemaati mensubu oldukları iddiasıyla ihraç edilenlerle aynı “sosyal ölüme” mahkum edildikleri vurgulandı. “Özgür olsalar da, mağduriyetleri neredeyse daha beter” denilen makalede, Savaş Dede’nin, “Bu KHK yüzünden devlet memurluğunda iş bulamıyoruz” sözüne yer verildi. KHK’lıların özel sektörde de iş bulamadıkları, çünkü işverenlerin AKP hükümetinden korktuklarına dikkat çekildi. Makalede, Kimyon’un “Bizi istihdam ederek hükümete meydan okumak ve ‘teröristlerle bağlantılı’ olarak kabul edilmek istemiyorlar. Sosyal güvenlik sisteminde, kanun hükmünde kararname ile işten çıkarılan kişilere, tespit edilebilmeleri için özel bir kod eklenir. Kara listeye alındık” ifadeleri aktarıldı.

KHK’LILAR RADYOAKTİF, YAKLAŞMAK YILDIRIMIN ÇARPMA RİSKİNİ GÖZE ALMAKTIR

Yazar Ava Roussel, yazısında şöyle devam etti: “Türkiye’de KHK’lılar radyoaktiftir. Ona yaklaşmak, yıldırımın size çarpma riskini göze almaktır. Sivil, sosyal, kültürel bir ölüm… İşsiz, sosyal güvenlikten ve emeklilik hakkından mahrum ölüm döşeği hali. Artık temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını görüyoruz. Ve bu büyük bir tabu. Acılarından bahsetmek, Gülenci olmakla suçlanma riskini göze almaktır. Birinin avukatlık işini yapması ve onları savunması, müvekkillerinin geri kalanını kaybetmesi demektir. Neredeyse hiç çıkış yolu yok.”

‘TEK CAN SİMİDİ YURTDIŞINA ÇIKIŞ’

“Tek can simidi yurtdışına uçuş. Pasaport idare tarafından iptal edilmediyse tabii. Üç yıl süren şiddetli mücadelenin ardından 2020’de Deniz Kimyon sonunda kendini kurtarabildi. Mart 2020’den bu yana, kocasıyla birlikte, aynı zamanda ‘temizlenmiş’ bir akademisyen, Zor durumdaki Akademisyenler Kabul Yardım Programı (Pause) sayesinde kaçabilen şanslı birkaç kişiden biri ve Paris-Dauphine-PSL Üniversitesi’nde araştırmacı. ‘Burada güvendeyim, araştırmama tehdit edilmeden devam edebildim,’ diyor. Ama sürgüne gitmek, izole olmak, yeni ülkeme henüz adapte olmamak kolay değil… Fransızca öğreniyorum ve entegre olmaya çalışıyorum. Bu yeni bir zorluk.”

BAHADIR ODABAŞI’NIN İNTİHARI

Makalenin son bölümünde ise Diyarbakır’da KHK’lı ailesinin yaşadıklarını dayanamayarak intihar eden Bahadır Odabaşı’na dikkat çekildi: “16 yaşındaki genç Bahadır Odabaşı bu güce sahip değildi. Kürt bölgesi Diyarbakır’da yaşayan anne ve babası birçok “tasfiyeye” maruz kaldı ve babası dört yıldan uzun süredir hapiste. Amcasına göre, genç adam arkadaşlarının ve komşularının elinden yaşadığı utancı ve dışlanmayı kaldıramadı. Ocak ayının ortalarında kendini 10. Kattan aşağı attı.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com