Finlandiya şaşkın: ‘Erdoğan’a güvenmenin hata olacağını düşünmeliydik’

Erdoğan ve Çavuşoğlu, Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı olmadıklarını hem Helsinki’ye iletmiş, hatta NATO Genel Sekreteri’ne bile bildirmiş. Finlandiya Cumhurbaşkanı haklı olarak “Koca bir ülkenin bizi kandırmak için operasyon yürüttüğünden şüphelenmemiz için neden yoktu ki?” demeye getiriyor.

ÖMER MURAT 09 Haziran 2022 HABER ANALİZ

Erdoğan’ın NATO üyelik başvurularını yapmadan önce kendisini arayarak görüşünü soran Finlandiya ve İsveç cumhurbaşkanlarına, Türkiye’nin üyeliklerini destekleyeceğini söylemesine rağmen sonra bu ülkeler üyelik başvurusunda bulununca birdenbire olumsuz bir tutum takınmasıyla ilgili sürece dair ayrıntılı bilgiler ortaya çıkıyor.

Finlandiya ve İsveç hükümetleri Erdoğan’ın NATO başvurularını veto edeceğini ilan etmesiyle zor durumda kaldılar. Kendi kamuoyularında “Önce tüm NATO ülkelerinin nasıl yaklaşacaklarına ilişkin olumlu görüşlerini alıp başvuruyu ondan sonra yapsaydınız Rusya’nın olası misillemelerine karşı savunmasız kalmazdık. Şimdi Erdoğan’ın vetosu sonucu üyelik sürecimiz uzarsa NATO’nun koruyucu şemsiyesi altında olmayacağımız için Rusya karşısında savunmasız kalacağız” şeklinde beliren istifhamlara cevap vermek durumunda kalıyorlar.

Erdoğan ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nün New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları marjında yaptığı görüşmeden… (Eylül 2021)

Bu çerçevede Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö kendi ülkesinin basınına verdiği mülakatta Erdoğan tarafından nasıl kandırıldığını anlatmış. Niinistö gerek Avrupa’da, gerekse ülkesinde devlet adamlığı kimliğiyle öne çıkan güvenilir bir şahsiyet. Zaten Erdoğan’la yaptığı tüm görüşmelerin ayrıntılarının resmi tutanaklarda yer aldığı belirtiliyor. (Finlandiyalı akademisyen Janne M. Korhonen tarafından yapılan mülakatın özet çevirisine göre) Niinistö başvuru öncesinde Türk hükümetinin Finlandiya’nın NATO üyeliğine çok açık destek verdiğini kaydediyor.

Finlandiya Cumhurbaşkanı ülkesinin başvurusunun muallakta kalmasının kendileri açısından Rusya karşısında güvenlik zaafiyeti oluşturacağının farkında olduklarını vurgulayarak eğer Türkiye (veya başka bir NATO ülkesi) başvurularına dair farklı (olumsuz) bir mesaj vermiş olsaydı, kimsenin NATO üyelik başvurusunu yapmayacağını söylüyor.

Erdoğan’ın veto açıklamasına kadar Türkiye’nin farklı bir tutum takınacağına dair hiçbir işaret vermediğine değinen Niinistö 4 Nisan’da yaptıkları uzun telefon görüşmesinde kendisinin daha konuyu açmadan AKP liderinin “NATO üyeliği için başvuracakmışsınız, biz bunu olumlu değerlendiriyoruz” dediğini belirtiyor.

Niinisto gazetecinin “Erdoğan’ın söylediklerine daha ihtiyatlı yaklaşmamız gerekmez miydi?” şeklindeki (Türkiye için utanç verici) sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “Sadece bana değil, Dışişleri Bakanımıza ve hatta NATO Genel Sekreterine de defalarca verilen güvencelerin doğru olmadığı varsayımından hareket etmek çok zordur. 4 Nisan’da benim Erdoğan’la görüşmemden sonra Dışişleri Bakanımız Haavisto’nun 5 Mayıs’ta görüştüğü Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da hiçbir sorun olmadığını söyledi. Türkiye’nin olumlu bildirdiği tutumunun doğruluğundan şüphe duymamız nedeniyle başvuruyu yapmadığımız şeklinde bir gerekçelendirme zor olurdu. Öyle mi yapılmalıydı? Hayır.”

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö

Türkiye Finlandiya’nın üyeliğine karşı çıkmadığını sadece devlet başkanı değil, dışişleri bakanı düzeyinde de Helsinki’ye iletmiş, hatta bu olumlu tutumunu NATO Genel Sekreteri’ne bile bildirmiş. Niinisto haklı olarak “Koca bir ülkenin en üst düzeyde verdiği güvencelerle bizi kandırmaya yönelik bir operasyon yürüttüğünden niye şüphelenmeliydik ki?” demeye getiriyor.

Erdoğan’ın görüşmelerinde “silah ambargosunun kaldırılmasını” bir şart olarak ileri sürmediğini belirten Niinisto ayrıca asıl meselenin bu olmadığını, bunun sadece bir bahane olarak kullanıldığını düşünüyor. Şöyle ki Finlandiya’nın bugüne kadar fiili olarak Türkiye’ye silah ihracatını engellemesi söz konusu değil. Türkiye’nin talep ettiği kritik önemde olmayan bazı silahların ihracat izin süreci devam ediyor ve bunların ambargo kapsamına girmiyor bile olması muhtemel. Yani Finlandiya halihazırda Türkiye’nin silah alımı talebini reddetmiş değil.

Niinistö ülkesinde yaşayan Erdoğan muhalifi bazı Türk vatandaşlarının, Ankara’nın talebi doğrultusunda “terörist” oldukları iddiasıyla Türkiye’ye iade edilmesinin de mümkün olmadığını, bu işlemlerin tamamıyla yargının konusunu olduğunu, ülkesindeki hiçbir siyasetçinin kuvvetler ayrılığı ilkesini çiğnemeye yönelik en küçük arzu bile taşımadığını vurguluyor.

Görüldüğü üzere Finlandiya Cumhurbaşkanı lafını hiç sakınmadan Erdoğan tarafından kandırıldığını açıkça ifade ediyor. İki İskandinav ülkesinin üyeliklerini veto ettiği için Batı kamuoyunda Ankara’ya yönelik ciddi tepkiler yükseliyor. Bu nedenle Erdoğan hükümeti bir başka Şark kurnazlığına daha başvurup İsveç’in üyeliğini veto etmeyi sürdürürken, kendisiyle işbirliği yaptığı için ödüllendirdiği havası vererek Finlandiya’ya yönelik vetosunu kaldırmak için zemin yokluyor. Niinistö Helsinki’nin böyle bir oyunun parçası olmayacağını, Finlandiya’nın üyelik sürecini tek başına kesinlikle ilerletmeyeceğini, “(İsveç’le) başında beraberdik, beraber kalmayı sürdüreceğiz. Türkiye’nin bunun farkında olduğunu düşünüyorum” şeklinde ifade ediyor.

Batı kamuoyunda artık genel kanaat, Erdoğan’ın ABD ve Rusya ile ilişkilerinde kullanmak üzere bir “veto kartı” eline geçirmek için İsveç ve Finlandiya’yı kasten kandırdığı, üyelik başvurularını yapıp geri dönülemez bir noktaya gelecekleri ana kadar bu yüzden onlara hep olumlu mesajlar ilettiği şeklinde. Erdoğan rejimi, Türkiye’yi “Ali Cengiz oyunlarıyla”, yalan söylemekten kaçınmayarak dış politika yürüten bir ülke konumuna düşürmüş gözükmektedir. Dış politikada ülkenin dibe vurduğunu açıkça ortaya koyan enflasyon, dolar kuru gibi göstergeler olmadığı ve muhalefet de bu konuları işlemekte başarısız veya isteksiz olduğu için bu kahredici durumdan Türk halkının yeterince haberdar edildiği söylenemez.

Türkiye bir yandan ekonomide iktidarın yanlış politikaları sonucu ağır bir kriz yaşarken, diğer yandan da dış politikada Erdoğan’ın Türkiye’yi pek çok alanda Rusya’ya aşırı bağımlı hale getirmesi sonucu Ukrayna savaşıyla tam bir köşeye sıkışmışlığa düştü. NATO üyesi olduğu halde Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmıyor, ama bir yandan da Ukrayna’ya kritik SİHA satışlarında bulunuyor. Batı ile Rusya arasındaki gerilimin şiddeti arttıkça bir noktada bu siyaseti sürdürmek imkansız hale gelecektir.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı 106. gününe girerken, büyük yıkım yaşayan Ukrayna’nın ikinci büyük kenti Harkov’un her köşesinde savaşın izlerini görebilmek mümkün.

Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurularını beklenmedik şekilde veto etmesi Ukrayna’ya SİHA satmasından rahatsız olan Putin’in kızgınlığını dindirmek, bu iyiliği karşılığında ondan başka taleplerde bulunmak için yaptığı bir hamle gibidir. Vetonun doğrudan Putin’in talebi üzerine gerçekleştirilmiş olma ihtimalini de kimse yadsıyamaz. AKP liderinin veto hamlesiyle arasının iyi olmadığı ABD Başkanı Joe Biden’ı da kendisini muhatap almaya zorlamayı hedeflediği anlaşılmaktadır.

Erdoğan İsveç ve Finlandiya’dan taleplerini önce kapalı kapılar ardında, dışarıya sızdırmayarak yapabilirdi, Türkiye’nin geleneksel olarak bu ülkelerle ilişkileri bu tür yaklaşımı gerektirirdi. Oysa Erdoğan hiçbir itiraz belirtmeyerek onların başvuru yapmasını sağladıktan sonra Putin’i sevindirecek şekilde vetosunu yüksek sesle ilan etti. Putin’in de Erdoğan’ın bu tavrını ödüllendirmeye çalışır şekilde hareket ettiği, Ukrayna savaşında Erdoğan’a uluslararası alanda diplomatik görünürlük, itibar kazandıracak “paslar” attığını görüyoruz.

Fakat Ukrayna’da gerilimin artışına paralel olarak Batı Erdoğan’dan Rusya’ya karşı daha tutarlı ve kesin tavırlar almasını talep edecektir. Erdoğan döneminde Türkiye Rusya’ya enerji, ticaret ve turizm gibi alanlarda aşırı şekilde bağımlı hale gelmiştir. Bu nedenle Erdoğan için böyle bir tercih yapmak durumunda kalmak en son isteyeceği şeydir. Ekonomiyi kötü yönetmesi yüzünden yaşanan ağır bir kriz devam ederken Moskova’nın herhangi bir yaptırımı karşısında Türkiye çok zor durumda kalacaktır, Türk ekonomisi bu tür bir sonucu kaldıramayacak kadar kırılgandır. Daha ortada Ukrayna savaşı yokken Türk Lirası 2021’de yüzde 75 değer kaybetmiştir.

Eğer Putin’in Erdoğan’dan beklentisi İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine yönelik vetosunu devam ettirmesi yönündeyse, Erdoğan’ın Batı ve Rusya arasında bir seçim yapma anı gelmiş olabilir. Çünkü Batı’nın Erdoğan’ın bu vetosuna uzun süre göz yumacağını beklememek gerekir. Türkiye’nin vetosu nedeniyle zor durumda kalan İsveç ve Finlandiya hükümetlerini desteklemek, halklarına Batı güvenlik şemsiyesi altlarında olduklarına ilişkin teminat vermek üzere ABD bu ülkelere askeri gemilerini, uçaklarını ve birliklerini gönderiyor. NATO üyelikleri kesinleşene kadar ABD askeri varlığının bu ülkelerde kalacağı kaydediliyor. Yani Finlandiya ve İsveç’e bu süreçte bir saldırıda bulunursa Rusya’nın karşısında ABD ordusunu bulacağını ve savaşın büyüyeceğini göze alması gerekecek.

ABD Başkanı Joe Biden, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’yü NATO’ya üyelik başvuruları yapmalarının hemen ertesinde Beyaz Saray’da ağırlayarak tam desteğini beyan etmişti. (20 Mayıs 2022)

Türkiye askeri altyapısı ve ekonomik bakımdan Batı’ya Rusya’ya olduğundan çok daha fazla bağımlıdır. Geçen yıl Avrupa Birliği ülkelerine 93 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir, ki bu toplam ihracatının yüzde 41,3’üne tekabül etmektedir. Türkiye ile ABD arasındaki ikili ticaret hacmi geçen yıl 28 milyar dolara ulaşmıştır. ABD böylece 2021’de Türkiye’nin en büyük ikinci ihracat pazarı haline gelmiştir. Erdoğan’ın Batı’yla ilişkileri tamamen riske atarak, Ukrayna savaşı nedeniyle ciddi sıkıntılarla boğuşan Rusya’ya yanaşmayı planladığını düşünmek yanlış olur. Türkiye’nin yörüngesinde yapılacak böyle kritik bir değişimi Türk ekonomisinin kaldıracak yapıda olduğu da söylenemez.

Türkiye Ukrayna krizini Batı kurumları içerisindeki konumunu güçlendirmek için bir fırsat olarak kullanabilirdi ama Erdoğan’ın Putin karşısında aşırı zayıf durumda bulunması Türkiye’nin avantajına olacak böyle bir siyaset izlemesini zorlaştırmaktadır. AKP lideri tüm bu açmazları bin bir oyunla eline geçirdiği “veto şantajıyla” çözebileceğine gerçekten inanıyorsa, bu durum siyaseten ve iktisaden “sıfırı tüketme” noktasını çoktandır geçmiş olduğunun en büyük işareti sayılmalıdır.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat