Edilememiş bir istifadan daha önemli konular; İnfaz Yasası, Agit’in kemikleri

KRONOS 14 Nisan 2020 GÜNDEM

İbrahim Kiras, Karar: Ortaya çıkan sonuç Soylu’nun bağlılığından ve hizmetlerinden vaz geçilemediğini gösterir. Kim ne derse desin, onca kudretli rakibin çabalarına rağmen bu sonucu alabilmek çok büyük bir siyasi başarıdır. Fakat Türkiye’nin meselesi bu mudur? “AK Parti içinde kim daha güçlü, kim kimi tasfiye edebilir, kim ayakta kalabilir…” gibi sorular bu ülkenin daha iyi yönetilmesini ve sorunlarının çözülmesini sağlayacak bir cevher taşıyor mu içlerinde? İçişleri Bakanı’nın istifa girişimi ve bu olayın perde arkası “siyasi magazin” olarak ilgi çekici elbette… Ama artık aklımızı başımıza alıp sormamız ve cevap aramamız gereken başka sorular olduğunu unutmayalım… “İyi yönetim nedir, kötü yönetim nedir?”, “Ehliyet ve liyakat kavramları ne anlama gelir?”, “Bunların sadakat ve itaat kavramlarından farkı nedir?”, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkemizde neyi değiştirdi?”, “Geçtiğimiz cuma akşamı aklı başında herkesi üzüntüden kahreden rezalet niçin yaşandı?” gibi sorular…

Mehmet Yılmaz, T24: Yönetici, kadrosunu sıkı sıkıya bir arada tutabilmelidir ki partisi üzerindeki tartışmasız, mutlak hakimiyetini koruyabilsin. Süleyman Soylu’nun istifasına izin verilmemesini bu çerçevede görüyorum. Sadece Soylu’nun istifasının kabul edilmemesi değil. Sosyal medyaya getirilmek istenen kısıtlamalardan tutun da YÖK’ün yeni düzenlemelerle üniversitelerde estireceği yeni faşizan rüzgarlara kadar atılan her adım bu otoriter rejimin korunması amacına yönelik olarak atılıyor. Hırsızlar, katiller, dolandırıcılar, mafya bozuntuları serbest bırakılırken, gazetecilerin, insan hakları savunucularının, muhalif politikacıların hapiste kalmaya devam edecek olmalarının nedeni de budur. Muhalif olmanın ne tür bir bedelinin olduğunu herkese göstermek istiyorlar çünkü.

Ayça Söylemez, Birgün: 6 yıl önce Türkiye’ye gelen D.S. Antep, Mersin ve İzmir’de çok sayıda tekstil atölyesinde çalışmış. Raporda şunları anlatıyor: “Patronlar bize düşük ücret vererek diğer işçilerin de daha fazla maaş istemesine de engel oluyordu. Biz de yapacak başka bir işimiz olmadığı ve geçinebilmek için bir an önce para kazanmamız gerektiği için verilen paralara razı oluyorduk. Dilini bile bilmediğimiz bir ülkede nasıl hakkımızı arayabiliriz ki? Şu anda çalıştığımız yerde biz (haftalık) 500 lira alırken bizimle aynı işi yapan Türkiyeli işçi 700 alıyor. Önceki çalıştığım yerlerde maaşımı alamadıklarım da oldu. 5 yıldır tekstil atölyelerinde çalışıyorum ve farklı farklı işyerlerinden toplamda 10 bin liralık alacağım vardır. Ayrıca daha uzun çalıştığımız zamanlar da oluyordu. 11 saatin sonunda fazla mesaiye kalmak istemediğimiz halde iş bitene kadar çalışıyorduk. Çalışmazsak işten çıkarılmakla tehdit ediliyorduk ama Türkiyeli işçi evine gidiyordu. Fazla çalışmamız için ek bir ücret de alamıyorduk. Sigorta kaydımızın olmaması da bizim için ileride büyük bir kayıp olacak. Ülkemize dönme ihtimalimiz çok düşük ve burada emekli olabilmemiz de mümkün değil. Ölene kadar çalışacağız gibi duruyor.”

Orhan Kemal Cengiz, P24: Mahpusları 14 gün cezaevinden alıp götürmek, işkenceye açık çek vermek demektir. Yaptığınız düzenlemelerle istihbaratçıların yargılanmasını imkânsız hâle getirdiniz. Hiçbir hakları olmayan, hiçbir hukukî güvenceleri olmayan insanları, neden, niçin, 14 gün boyunca, yargı bağışıklığı olan insanların ellerine teslim ediyorsunuz? İnsanların güpegündüz istihbaratçılar tarafından kaçırılıp aylarca işkence gördükleri iddiaları ayyuka çıkmışken, neden böyle bir yasa getirmektesiniz? Mahpusun onayının alınacağı sözü çocukları bile kandıramaz. Nasıl bir düzenleme yaptığınızı size bir tek cümleyle gösterebilirim. Yarın, iktidardan indiğinizi ve çıkardığınız bu yasaya dayanarak istihbaratçıların sizi almak için cezaevine geldiklerini gözünüzde canlandırın. Dehşete kapılırsınız.
Bunun ne anlama geldiğini bal gibi de biliyorsunuz. O gün sizlerin işkence görmemeniz için haklarınızı, bugün içeri tıktığınız ve tıkma hayalleri kurduğunuz bizler savunacağız. Ama yapmayın, ülkeyi hukuktan, insan haklarından bu kadar uzaklaştırmayın. Yazıktır, günahtır…

Nurcan Kaya, Artı Gerçek: Agit ve annesi bu ülkede yüz yıldır sürüncemede bırakılmış olan Kürt sorununun kurbanlarından sadece ikisi. Bu ülkede Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri güvenceye alınmış olsa ya da bir çözüm süreci hayata geçirilmiş, gerçekten de ‘analar ağlamasın’ diye gerekli adımlar atılmış olsa, Agit bugün hayatta olabilirdi. Belki şimdi, şu anda, bir adaptasyon projesi kapsamında bir devlet kurumunda çalışıyor bile olabilirdi. 2015 yılında çözüm süreci bitirilmemiş olsa her iki taraftan da binlerce insan, birilerinin evladı, arkadaşı, sevgilisi, gözünün nuru bugün hayatta olabilirdi. Daha demokratik, ekonomisi daha güçlü bir ülkede yaşıyor, gençlerin ve çocukların gelecekleri için çok daha az kaygı duyuyor olabilirdik.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/140420-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com