Ebeveynlerin maşası çocuklar

Ebeveynler kendilerini geliştirmekle yükümlüdür. Çünkü çocuklar aynadaki yansımalar gibidir. Anne ve babalarının davranışlarını içlerine alırlar. Anne ve babalarının birbirleriyle ve etraftaki insanlarla iletişim şekillerini kopyalarlar.

IŞILAY YATKIN 06 Şubat 2022 GÖRÜŞ

Çocukluktan itibaren öğrenilmesi gerekenlerin en başında, öfke, hırs, hüzün, merak gibi duyguların yönetilmesi gelir. Çünkü yönetilemeyen duygular, insanın en iyi halini yakalamasına engel olur.

Bebekler karınlarının acıktığını, altlarının temizlenmesi gerektiğini, ya da uykularının geldiğini, rahatsızlık hissiyle ağlayarak ve yeri geldiğinde tutturarak anlatmaya çalışırlar. Aslında öfke hissinin altında yatan engellenme dürtüsünün temelleri burada atılıdır.

Nedir engellenme dürtüsü?

İstenilen şeyin hemen anında olması gerekliliği düşüncesi ve olmadığında ortalığın birbirine girmesidir. Beklemeyi bilmeyen çocuğunuza yarın dayınlar bize gelecek dediğinizde, her iki dakikada bir gelip ne zaman gelecekler diye sorması, uzun yolculuklardaki “gelmedik mi?” sorusu hep bu dürtünün tezahürüdür.

Büyümek, önce sırada beklemeyi öğrenmeyi, sonrasında zaman kavramını ve bizden farklı insanların da aynı ortamda hak sahibi olduğunu farketmemizi sağlayan bir süreçtir.

İnsan kiminle ve nasıl büyür?

İnsan elbette anne babası, yakın akrabaları, okul arkadaşları, öğretmenleriyle, komşularıyla birlikte büyür. Bu büyümeden kastımız ruhsal olgunlaşmadır. Bedensel büyümenin ise belli bir hızı ve şekli vardır. O, Allah tarafından, dünyaya geldiğimizde programlanmıştır zaten. Çocukların bedensel gelişiminin önemsendiği kadar önemsenmez nedense ruhsal gelişimi. Böyle olunca da karşımıza evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, iş güç sahibi, 30’lu yaşlarına gelmiş ergenler çıkar.

ÖFKEYİ KONTROL ETMEK 

Öfke kontrolünün eksik olması, hakaretamiz konuşması, ebeveynler için yemeğinin üç öğün olması, sıkı giyinmesi, derslerinin iyi olması kadar önemli değildir. Okul okudu, iş güç sahibi oldu ama her şeyini annesine babasına soran bir yetişkin oldu. Bir taraflarının eksikliği bile fark edilmeden daha önceki büyük aile modelinde sarılıp sarmalanan gençler, şimdilerde kendi ailelerinin sorumluluğunu bile alamaz oluyorlar.

Peki nasıl bir ebeveynlik sonucu oluyor bu?

Üç yaşına kadar annesini kendisinin bir parçası olarak algılayan çocuğun, ben demeye başladığı döneminde “fazla iyi” ya da “yetersiz” ebeveynlik sergilendikçe ayrışmayı tamamlayamayan çocuklar ebeveynlerinin maşası olmaya başlıyorlar. “Fazla iyi” ebeveynlik çocuğun yerine düşünen, karar veren, dolayısıyla çocuğun karar verme mekanizmasının gelişmesine engel olan ebeveynlerden, “yetersiz” ebeveynlik ise çocuğuna ilgi göstermeyen, ona rehberlik etmeyen, dolayısıyla duygusal olarak beslenmesini ihmal eden ebeveynlerden bahsedilirken kullanılan, spektrumun iki uç halkasını temsil eden tabirlerdir.

Yavru kuşların uçma vakti geldiğinde anneleri tarafından yuvadan atılmaları gibi çocukların da yaşlarına uygun deneyimleri vakitlice edinmeleri gerekmektedir. Bunun için de “fazla iyi” ya da “yetersiz” değil “yeterince iyi” ebeveynlik makbuldür psikolojide.

EBEVEYNLER KENDİLERİNİ GELİŞTİRMEKLE YÜKÜMLÜ

Ebeveynlerin en önemli vazifesi, çocuklarının büyüdükçe üstlenecekleri sorumluluklarını hakkıyla yapabilmeleri için onlara yol göstermektir. Bunun için de öncelikle kendilerini geliştirmekle yükümlüdürler. Çünkü çocuklar aynadaki yansımalar gibidir. Anne ve babalarının davranışlarını içlerine alırlar. Anne ve babalarının birbirleriyle ve etraftaki insanlarla iletişim şekillerini kopyalarlar. Kitap okuyup ders çalışan ebeveynleri olan çocuğun kitapla vakit geçirmesi daha kolaydır. Sakin konuşabilen bir anne çocuğa sakinliği, sabırlı bir baba sabrı öğretir.

Aynen onun gibi, maç seyrederken heyecanla ve şevkle olumsuz kelimeleri tekrarlayan babasını gören bir çocuk da bir süre sonra babasının yanına geçip aynı kelimelerle bağıracaktır. Aslında babasına ben senin gibi olmak istiyorum sen benim kahramanımsın demektedir kendince. Bunun sebebi ergenlik çağına kadar çocukların ailelerinden başka örnek görmemeleridir. Dolayısıyla da anne ve babalar büyük ölçüde çocuklarının nasıl birer insan olacaklarını ilmek ilmek dokurlar.

Televizyonda çıkan, kendi taraftarı olmadığı partinin liderine ağzına geleni sayan babasının yanında aynı kelimeleri söyleyen masum oğluna, her ortamda “aferin” denmesi, ödüllendirilmesi bu gibi davranışları o çocuğun zihninde pekiştirecektir. Etrafındaki büyüklerin, bu gibi olumsuzlukları hemen düzeltmeleri gerekmekteyken pohpohlamaları çocuğun yaptığı davranışın sorumluluğunu üstlenmesini imkânsız hale getirecektir. Daha sonra ise, bu gibi zararlı söylemler, masum çocuğun kendi fikir dünyasının ürünleriymiş gibi kabul edilecek, ve sunulacaktır.

Ne kadar alt seviyede kalmış bir davranış şekli, değil mi? Alkışlanırken benim evladım deyip eleştiri gelince kendisi yapmış, ben bilmem demek.

Öfkenin baldan tatlı olduğu, ağızların açılıp gözlerin yumulduğu, öfkenin etrafa püskürtülmesinin delikanlılık olduğu bir toplumun maalesef en baştakilerden başlayarak rehabilitasyona ihtiyacı vardır. Elden geldiğince en azından biraz daha kendini geliştirmiş bireylerden başlayarak zorlanmaya ve çocuklarımızın da zorlanmalarına açık olmak, olabilmek gerek. İnsan hayatı boyunca gelişmeye devam eden tek varlıktır diyebiliriz. Dolayısıyla üniversiteyi bitirdim benim artık kendimi yormama gerek yok dediğimiz anda kendimizi durağan sudaki kokuşmanın içinde bulabiliriz kolaylıkla. Suyun yerini değiştirmeye ihtiyacı olduğu gibi insanın da iç dinamizmini sağlamak için zihin kaslarını geliştirmeye ihtiyacı vardır.

*Psikiyatrist Dr. Işılay Yatkın anksiyete bozuklukları, depresyon, ergenlik problemleri, kişilik bozuklukları ve travma alanlarında çalışıyor ve bütüncül yaklaşımlı terapi ve bilişsel davranışçı terapi uygulamaları yapıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com