17/25 Aralık süreci dış politikada da bir dönüm noktası oldu

Dış politika uzmanı Ömer Murat, "Gezi de Erdoğan’ın dünyadaki kişisel imajı sarsıldı ama 17-25’te Türkiye’nin devlet ve demokrasisinin uluslararası kamuoyundaki itibarı yerle bir oldu. İran ambargosunun gayrihukuki şekilde delinmesinin milli çıkarlarla bağdaşan bir tarafı yoktu." dedi.

KRONOS 02 Eylül 2021 GÜNDEM

Kronos TV’de “Dünya Hali” programında bugün gazeteci Buket Güney ile dış politika uzmanı ve eski diplomat Ömer Murat 17/25 Aralık sürecinin Türk dış politikası üzerindeki etkilerini ele aldı.

Programda özetle şu hususlara değinildi:

GÜNEY: Eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları sonrası 17/25 Aralık tekrar gündeme geldi. Aslında Pandoranın  kutusu çoktan açılmıştı ama gözler kapatılmıştı. Bugün 17/25 Aralıkla ilgili konuşulanlar bildiklerimizin tekrarı aslında. İktidar, 17/25 Aralık sonrası iç ve dış politikadaki her gelişmeye gerginlik ve korkuyla makul olmayan tepkiler vermeye başladı. Ülkenin bütün ayarları kişileştirildi. Sizce Bayraktar niye şimdi konuştu?

BAYRAKTAR, ERDOĞAN SONRASINDAN ENDİŞE ETTİĞİ İÇİN KONUŞTU

MURAT: Çünkü Erdoğan’ın gidişi sonrasından endişe ediyor. Erdoğan’ın popülerliği düşüyor ve gidici olduğunu görüyor. Yeni döneme hazırlıklı olmak istiyor. “Beni Zarrap’tan rüşvet alanlarla aynı kefeye koyarak yargılamayın” diyor. Bunu sonra söylese kimse dinlemezdi, ama şimdi herkese sesini duyurdu. Bayraktar kendisini diğerlerinden ayırıyor. Çünkü yabancı bir işadamından rüşvet alarak iş yapmanın eninde sonunda “vatana ihanet” olarak görülerek o kişi üzerinde çıkmayan bir leke olarak kalacağını, oysa “imar yolsuzluklarına” aynı tepkinin verilmeyeceğini düşünüyor.

GÜNEY: Gezi olaylarından itibaren otoriterleşen yönetim yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından sonra ayrıştırıcı dil ve yaklaşım dış politikada da sergilendi. Bu şunun göstergesi:  Yolsuzlukları ortaya çıkan iktidar iç ve dış politikada ağır itibar, güven ve prestij kaybı yaşadı. Bu korku, panik ve öfke politika yapıcıların ayarını bozdu. Bu prestij kaybını telafi ederek yeniden güç kazanmak için dış  politikada hesap edilmemiş, keyfi ve günü birlik  hamleler yapıldı. Mesela 2015’te  Şah Fırat operasyonu çok sembolik bir örnek. Uluslararası hiç bir hukuk ve angajman kurallarına uymaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri Süleyman Şah Türbesi’nde bulunan 38 personeli ülkeye geri getirmek için Suriye’ye girmişti. Bu bir güç gösterisiydi ama  büyük bir ihlaldi aynı  zamanda. Ortadoğu’da yeni bir düzen kurma hayali de buna benziyordu. Esad’ı devirmek için  Suriye’de ‘başrol’ oynamaya çalışan iktidar ülkeyi nerdeyse savaşa sürükleyecekti.

GEZİ’DE ERDOĞAN’IN, 17/25’DE İSE TÜRKİYE DEVLETİNİN İTİBARI DARBE ALDI

MURAT: Gezi de Erdoğan’ın imajı sarsıldı ama 17-25’te Türkiye’nin devlet ve demokrasisinin dünyadaki imajı yerle bir oldu. O zamana kadar Türkiye farklı bir yere oturtuluyordu. Sadece Ortadoğu’da değil, Balkanlar ve Kafkasları da içeren geniş bir bölgede en oturmuş, güçlü geleneklere dayanan kurumlara sahip bir ülke olarak görülüyordu, 17/25 sonrası Türkiye’nin Orta Doğu‘daki diğer ülkelerden bir farkı olmadığı algısı iyice oturdu. Kolluk kuvvetleri dağıtıldı, yargı iğdiş edildi, Meclis bile suçların örtülmesinde kullanıldı. Böylece Türk devletinin imajı ağır bir darbe almış oldu.

İRAN AMBARGOLARINI DELMEK TÜRKİYE’NİN MİLLİ ÇIKARLARINA AYKIRIYDI

MURAT: Ülke menfaatleri açısından Türkiye’nin İran’a uluslararası ambargoyu delerek 20 milyar$ vermesinin hiçbir anlamı yoktu. Bilakis Türkiye ambargoyu delmeseydi, ABD’nin verdiği özel izinler sayesinde, aldığı gazın parasını dövizle değil çoğu kendi ürettiği ilaç, gıda gibi mallarla ödeyecekti.

Erdoğan’ın İran’la yakın ilişkilerinin 2013’ün başı itibariyle kesinlikle bilindiğini düşünüyorum. Bu durum Türkiye’nin Suriye politikasında samimi olmadığı, Erdoğan hükümetine güvenilerek Suriye’de adım atılmaması gerektiği kararını almalarına yol açtı. Bu dönem hatırlanacağı üzere aynı zamanda Suriye’de iç savaşın başladığı Türkiye ve İran’ın karşıt kampları desteklediği bir süreçti. Erdoğan hükümeti bir yandan ABD Yönetimini Suriye’ye ortak bir askeri harekat düzenlemek için ikna etmeye çalışırken, diğer yandan Esad rejiminin baş destekçisi olan ve o sırada ekonomik yaptırımlar altında sıkıntılı günler geçiren İran’ı rahatlatmak için, gayrihukuki yollara tevessül etmekten kaçınmayarak ambargoyu deliyordu. FBI’a göre bu şekilde İran’a transfer edilen meblağ en az 20 milyar dolardı.

TÜRKİYE KENDİ PİSLİĞİNİ KENDİSİ TEMİZLEYEMEDİ

GÜNEY: 17/25 Aralık operasyonu olmasaydı Türkiye ve dünya bu yolsuzluklardan haberdar olur muydu?

MURAT: Bence bunda hiçbir kuşku yok. Aynen Sezgin Baran Korkmaz hadisesindeki gibi Türkiye hiçbir şey yapmasa bile Zarrap bir gün, bir FBI operasyonu sonucu muhtemelen tutuklanacaktı. O zaman tüm dünya ve Türkiye 17/25 Aralık‘ta ortaya çıkan gerçekleri öğrenecekti. Fakat Türkiye’nin kendi “pisliğini” kendisi temizlemesi önemliydi. Maalesef bunu kurumlarının bunu yapabilecek güçte olmadığı anlaşıldı.

Bugün Türkiye’nin ABD’yle özellikle Suriye ve Irak bağlamında ele alması gereken çok kritik meseleler varken Erdoğan’ın birinci gündemi bu davanın bir an evvel kapatılması. Bunun için geçtiğimiz 3-4 yıl boyunca yaklaşık 5 milyon doları lobi faaliyetleri için ABD’de harcadığı biliniyor. Obama’dan soruşturmanın kapatılmasını talep ettiğinde Ulusal Güvenlik Konseyi’nde “akıl sağlığı yerinde mi” diye konuşulduğunu o zaman duymuştum. Trump yönetimiyle birinci gündem maddesi buydu. Yani Türkiye’nin bu kadar yakın önemli acil milli çıkarları dururken Erdoğan tamamen bu davanın kapatılmasına, yani kişisel çıkarlarına odaklanmış durumda.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com