Dinin hatırlanacağı kritik zaman ve konuları seçen bir DİB!

KRONOS 29 Nisan 2020 GÜNDEM

Ayşe Yıldırım, Artı Gerçek: Hep sendeleyip düşünce silahları ateş alıyordu, şimdi işin içine “oruç” ve “eldiven”i de katmış oldular. Ne de olsa dönem bunu gerektiriyor. Dini bütün polis, pandemi nedeniyle elindeki eldivenin de azizliğine uğramış! Peki, Ali’nin sedyedeki kalbinden vurulduğunu gösteren o görüntüler olmasaydı Ali’nin nasıl öldürüldüğünü öğrenebilecek miydik? Peki ya bugüne dek öğrendiklerimiz? Bakmayın siz “devlet büyükleri”nin Ali’nin ailesini aramalarına, soruşturmanın eksiksiz sürdürüleceği laflarına. Hangi polis ne ceza aldı bugüne değin. Bakmayın o polisin tutuklanmasına… Bir süre sonra o da tıpkı diğerleri gibi ya serbest bırakılıp görevine geri dönecek ya da 2 yıllık göstermelik bir ceza alacak. Bu ülkenin gençleri ise öldürülmeye devam edecek. Taa ki bu düzen değişene dek.

Yıldıray Oğur, Karar: Sevseniz de sevmeseniz de fikirlerinden, inançlarından ya da inançsızlıklarından, yaşam tarzlarından, cinsel tercihlerinden, ırklarından, mezheplerinden hoşlanmadığınız milyonlarca insanla birlikte yaşamak zorundasınız. Lanet olsun ama dünya böyle bir yer işte. Türkiye de hiçbir zaman laiklerin ya da dindarların ya da milliyetçilerin ya da solcuların hayallerindeki ideolojik cennet olmayacak. Daha önce deneyenler başaramadı, bundan sonra deneyecekleri de aynı akıbet bekliyor. Kimse başkalarını ikna etmeden en mükemmel ütopyalarını hayata geçiremeyecek. Türkiye böylesine ütopyalar, ideolojik hayaller için fazlasıyla heterojen bir toplum. Tepeden inmeci her denemenin de bunu deneyenlere maliyeti ağır oldu. Başörtüsü yasakçıları unutuldu gitti, bir kısmı iktidar propagandistine dönüştü.
O yüzden artık buzdolabına magnet olarak mı, duvarına post it olarak mı yapıştırır ama herkesin sürekli gözünün önünde şu yakıcı, can sıkıcı gerçek asılı durmalı, herkes hesabını buna göre yapmalı: “Bu ülkeyi başkalarıyla paylaşmak zorundayım, bu ülkeyi başlarıyla paylaşmak zorundasın”.

Mehmet Bakır Özkan, Hukuk Penceresi: Dünyanın herhangi bir yerinde devletleri hizaya getirecek, insanların insanlık duygularını her şeyin önüne koyacak ölüm orucu süreci hiç bir şeyi değiştiremiyor. Değiştiremez de. Çünkü hükümran, zihinlerini iğfal ettiği toplumla beraber esasında bu sonuçtan memnun. Ve gerçek bir yargılama diyalektiğinden uzak ilkokul müsameresi seviyesindeki, adına yargılama denilen uygulamalarla milyonlarca insanın hayatının Mustafa Koçak’ın hayatı gibi karartılması kan emicinin oyununun bir parçası. Yitirilen hayatları geriye getiremeyiz belki ama geriye dönüp baktığımızda olaylar zincirinde senfonik bir dokunuş fark etmemek mümkün değil. Berkin Elvan’ın, Mehmet Selim Kiraz’ın ve Mustafa Koçak’ın aynı canavarı besleyen farklı kurbanlar olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi yapılması gereken Mehmet Selim Kiraz’ın ölümüne sebep olan olayları yeniden gündeme getirip sonuçlarından faydalanan canavarın çekilen tetikle ilişkisini netleştirmektir.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/29-nisan-20-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram