‘Dil hakları, insan haklarıdır’

21 Şubat Uluslararası Anadil Günü için Kronos'un sorularını yanıtlayan Dr. Gerald Roche: Dil hakları konusunda uluslararası mekanizmaların yokluğu devletlerin istediklerini yapması anlamına geliyor, bunu da dünyanın bütün devletleri kötüye kullanıyor.

BAŞAK YÜCE 20 Şubat 2022 SÖYLEŞİ

21 Şubat Uluslararası Anadil Günü kapsamında antropolog Dr. Gerald Roche ile küresel boyutta bir insan hakkı olarak dil hakkını konuştuk. Dr. Roche aynı zamanda Dil Hakları Küresel Koalisyonu’nun da eşbaşkanı. Koalisyon tüm halklar için dil hakkının garanti altına alınması konusundaki çabaları desteklemek için kurulmuş bir ağ ve 22 Şubat’ta Küresel Dil Savunuculuğu Günü’nü organize ediyor.

Dil hakları koalisyonundan, projelerinizden bahseder misiniz?

Dil Hakları İçin Küresel Koalisyon organizasyonlardan ve bireylerden oluşan bir ağ. Hep birlikte dil haklarını tanıtmak ve savunmak için bir araya gelmiş dünyanın farklı yerlerinden aktivistler, akademisyenler, araştırmacılar ve çevirmenlerden oluşuyor. Dil haklarının ne olduğu, neden önemli olduğu, kimin o haklara sahip olduğu ve bunu değiştirmek için neler yapılabileceği konusunda insanlara ilham vermeye çalışıyoruz. Henüz genç ve büyüyen bir organizasyonuz ve üyelerimiz arttıkça çalışmalarımız genişliyor. Şu sıralar ilk Küresel Dil Savunuculuğu Günü’nü organize ediyoruz ve dil hakkı konusunda çok dilli bir bilgi seti hazırlamaya çalışıyoruz.

Kampanyanın sloganlarından “Dil hakları insan haklarıdır” cümlesi aslında çok açık ama belli ki o kadar da kabul edilmiş bir önerme değil. Sizce dünyada bu konuda bir uzlaşı var mı? Her ülke dil haklarını insan hakkı olarak görüyor mu?

Ne yazık ki bu basit gerçeği dile getirmenin aciliyeti var çünkü dil hakları insan hakları olarak değerlendirilmiyor çoğu yerde.

Uluslararası mekanizmalara baktığımızda, Birleşmiş Milletler’in desteklediklerine örneğin, çok azında dil haklarının tanındığını görüyoruz. Örneğin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi mal-mülk edinme, hareket etme, serbestlik, eğitim gibi hakları savunuyor ama dil hakkı bunlar arasında yer almıyor. Birleşmiş Milletler Soykırım Konvansiyonu ilk başta dil gruplarının korunması konusunda ve dillerin bastırılmasına karşı maddeler içeriyordu ama bunlar son versiyonda çıkarıldı. BM mekanizmaları içinde en güçlü ifadeler Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu’nda bulunuyor, ki o da 2007’ye kadar geçmedi ve tamamen yaptırımsız bir anlaşmaydı.

Dil hakları konusunda anlamlı uluslararası mekanizmaların yokluğu devletlerin istediklerini yapması anlamına geliyor ve bunu da hemen hemen dünyanın bütün devletleri kötüye kullanıyor. İnsan hakları organizasyonları da dil hakları konusundaki meseleleri göz ardı etme eğilimindeler, çünkü kampanya düzenlemenin zor olduğu bir konu. Human Rights Watch’un (İnsan Hakları İzleme) direktörü Kenneth Roth, iş dil hakları gibi daha karmaşık konulara dayandığında tepki doğurmanın ve suçu bölüştürmenin zor olduğunu yazmıştı, çünkü çoğunlukla soyut olan bir ihlali tam olarak belirlemek, ihlal edeni ve çaresini bulmak oldukça zor. Dahası, dil hakları uluslararası mekanizmalar tarafından korunmadığı için, insan hakları organizasyonları iddialarını doğrulamak için bir “üst otorite”yi işaret edemiyorlar. Bir de dil hakları daha az dramatik ve görünmez: ortada ölü bedenler, yanan harabeler ve hayatta kalan insanların trajik tanıklıkları yok.

Akademi de iş bu konuları ele almaya gelince araştırma ve kuram geliştirme konusunda ne yazık ki dil haklarına sırtını dönmüş durumda. Bazı araştırmacılar dil haklarının olduğunu kabul ediyor ve onları savunmak için uğraşıyorlar ama azınlıktalar. Doğrudan dille ilgili disiplinlerde bile – dilbilimi, uygulamalı dilbilim ve sosyal dilbilim– dil haklarına destek vermek baskın bir tutum sayılmaz. Benim alanım olan antropolojide de durum aynı. Yani eğer bir aktivistseniz ve dil haklarını savunmak istiyorsanız, uluslararası ajanslardan, hükümetlerden, insan hakları organizasyonlarından ya da akademiden destek bulmak güç.

Dil hakları ve dil adaleti konusundaki tutumları, inanç ve davranışları değiştirmek de koalisyonun hedefleri arasında. Bunun yöntemleri neler sizce?

Her insan ve her dil için adaleti sağlamanın mümkün olmadığını sıkça duyuyoruz. Ya da küreselleşme, modernleşme ve kalkınma nedeniyle dilsel homojenleşmenin kaçınılmaz olduğu savunuluyor. Ya da barış için, güvenlik için herkesin aynı dili konuşmasının daha iyi olacağı söylenebiliyor. Bunların hiçbiri doğru değil ve sanırım bunun farkına varmak dil hakları konusunda tutumları, inanç ve davranışları değiştirmek için ilk adım. İnsanlar dil adaletinin imkânsız olduğunu, dil kaybının da kaçınılmaz, hatta istenen bir şey olduğunu söylediklerinde başkalarını dil haklarından mahrum etmiş oluyorlar. Yeryüzünde hâlâ hemen hemen her ülkede bazı insanların dil haklarından mahrum  kalması gerektiğini iddia etmek toplumsal ve siyasi olarak kabul edilebilir bir durum. Bunu kabul edilemez hale getirmemiz gerekiyor.

Dünyada dil hakları konusunda daha sorunlu bulduğunuz bölgeler var mı?

Ne yazık ki dil haklarının ihlali dünyada hemen hemen her yerde görülebiliyor bugün. Koalisyon henüz belirli bölgelere odaklanan kampanyalar yapmıyor ama kendi deneyimime bakarak şunu söyleyebilirim: BM’nin Uluslararası Yerli Dilleri Onyılı’nın ilk yılında olduğumuz düşünülürse, Avustralya, ABD ve Kanada gibi yerleşimci ülkelerde yerli halklar ve dilleri için durumun ne kadar kötü olduğunu belirtmekte fayda var. Bu bölgelere Avrupa yerleşimi hem diller hem de halklar için şiddet yoluyla oldu. Bugün de bu şiddetin etkileri sürüyor. Avustralya’da yerli aktivistler ve akademisyenler sayesinde kazanımlar olmuşsa da hükümet onları desteklemekle ilgilenmedi. Yerli diller için sadece kısıtlı bir fon ayırdılar ve insanlar rekabetçi başvuru süreci nedeniyle bu miktar için rekabet etmek zorunda kaldı. Öte yandan, tüm yerli diller eşit şekilde, sorgusuzca desteklenmelidir, bu tarihi adalet ve yerli halkların ellerinden alınamaz haklarının düzeltilmesi demek olur.

Çin’de bir süre yaşamış ve Tibet toplulukları üzerinde araştırma yapmıştım. Orada dil hakları farklı mekanizmalarla ellerinden alınıyor. Çin’de dil haklarının elden alınmasının temel yolu hükümetin ülkede olan dillerin var olduğunu kabul etmemesi. Tibet’te çalıştığım bazı topluluklar sadece bir vadide ya da birkaç köyde konuşulan bir dile sahiptiler ve Tibet’in başka bölgelerinde anlaşılmıyordu dilleri. Hükümet bunlara diyalekt diyordu ve halkın bu dilleri okulda, sağlık sisteminde, medyada kullanmasına destek vermiyordu. Hükümet bir dilin varlığını kabul etse bile, yazılı Tibet dili gibi, insanların bu dili kullanmasına tam olarak saygı göstermiyor. Bu sırada bir yandan da ulusal dil agresif bir şekilde tanıtılıyor, destekleniyor – kimse onu kullanmaktan ve öğrenmekten kaçamıyor.

Sanırım bu örneklerin de gösterdiği gibi, farklı tarihleri ve siyasi sistemleri olan ülkelerin hepsi dil haklarını baltalamanın bir yolunu buluyor.

Dijital dönüşümün dil hakları üzerine etkisi konusunda neler söylersiniz? Dijital dil bölünmesi nedir?

Gerçek dünyanın eşitsizlikleri, önyargı ve adaletsizlikleri dijital dünyada da yeniden üretiliyor ve büyüyor. Eğer çevirimdışı olarak dil haklarından mahrum bırakılıyorsanız, mesela dilinizi eğitim ve sağlıkta kullanma hakkından, kesinlikle dijital dünyada da durum böyle oluyor. Bu büyük oranda kaynak meselesi. Halihazırda çok kaynak biriktirmiş, sözlüğü, gramer ve çalışma kitapları bulunan, metinleri ve çalışılmaları, geliştirilmeleri ve yeniden üretilmeleri için kurumları olan diller internette de haksız bir başlangıç yapıyor. Tüm bu kaynakları biriktirmiş diller ve ekonomik olarak desteklenen diller internette baskın oluyor. Bu dijital bölünme başka bir dijital bölünmeyle, insanların dijital bölünmesiyle birleşiyor. Dilleri çevirimiçi olmayan insanlar da çevirimiçi olmuyorlar. Yani interneti sınırsız imkânların olduğu bir açık alan gibi düşünsek de aslında kaynakların yığılmasıyla oluşan dil imtiyazının kapalı sitesi.

Konuştuğumuz dil internet deneyimimizi nasıl etkiliyor? Dijital araçların az temsil edilen dillerin temsilini kolaylaştırıcı bir etkisi de olabilir mi?

İnterneti gittikçe artan bir çoklumedya ortamı olarak görüyor olsak da hâlâ yazılı biçimler aracılığıyla işliyor: girdi arayüzü için, çeşitli platformlarda gezinmek için ve bilgi bulup kullanmak için. Dünyanın yazılı olmayan binlerce dilinden birini kullanan biri için internet kullanmak başka bir dilin ve farklı bir dil biçiminin aracılığını gerektiriyor.

Yine de, internet yerli ve azınlık dillerinin gelişebilmesi için bazı alanlar sağlıyor, özellikle de sosyal medya. Dil aktivistlerinin bir araya gelebileceği, fikirlerini paylaşabileceği bir alan da açıyor ki bu çok önemli. Bu bağlantılı olma hali son on yılda şüphesiz dil aktivizmini hızlandırdı. Öte yandan internet azınlık dilleri ve yerli diller kullanan insanların kötü, bazen de saldırgan ve güçsüzleştirici muameleye uğrayabildikleri bir yer. Yani internet az temsil edilen diller için hem iyi hem kötü bu anlamda.

Kürtçe ve diğer Ortadoğu dilleri konusunda bir çalışma var mı projenizde?

Dileğimiz koalisyonun tam olarak küresel olması ve farklı ülkelerden yeni üyelerin sürekli katılması. Şu an Kürtçe ya da diğer Ortadoğu dilleri konusunda bir çalışmamız olmasa da bu dillerde çalışan akademisyenleri ve profesyonelleri aramızda görmeyi isteriz. İnternet sitemizden bizimle bağlantı kurabilirler.

Salı günü bir farkındalık kampanyası hazırladınız sosyal medyada: 22 Şubat Küresel Dil Hakları Savunuculuğu Günü. Sosyal medya kullanıcıları GLAD22’ye destek olmak için nasıl katılabilirler?

Salı günü herkesi dil hakları konusunda farkındalığı artırmak için #GLAD22 etiketini kullanmaya ve “Dil hakları insan haklarıdır” mesajını paylaşmaya davet ediyoruz. Twitter, Instagram ve Facebook’tan bizi bulabilir, başka insanların mesajlarını da paylaşabilirler. Koalisyon’un çalışmalarına destek vermek isteyen herkesi de internet sitemizden bize ulaşmaya çağırıyoruz: https://www.coalitionforlanguagerights.org/

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram