Daktilonun sesi

Bir yazı aletinden fazlasıydı daktilo: Sevilen, dost edinilen, yorulunca baş yaslanan, bazen örselenen bir yoldaştı.

CAN BAHADIR YÜCE 01 Nisan 2022 GÖRÜŞ

Daktilo sesi yirminci yüzyılın fon müziğidir.

Genç yazar için mesleğe ilk adım bir daktilo edinmekti. Bir yazı aletinden fazlasıydı daktilo: Sevilen, dost edinilen, yorulunca baş yaslanan, bazen örselenen bir yoldaştı. Henry James gibi daktilosunun çınlama sesini duymazsa huzursuzlanan da vardı, Ezra Pound gibi onu hırpalayan da. Larry McMurtry Altın Küre ödül konuşmasını daktilosuna teşekkür ederek bitirmişti. Hunter S. Thompson, bir kış günü karların üstüne fırlattığı daktilosuna tek el ateş etti (sonra kendini vurdu). Daktilonun ruhu vardı.

Martyn Lyons daktilo çağı* diye tanımladığı geçen yüzyılda bir yazı aletinin hem edebiyatı hem sosyal hayatı nasıl kökünden değiştirdiğini anlatıyor.

Daktilo önce görme engelliler için prostetik bir makine olarak tasarlandı. “Yazı küresi” denilen ilkel bir versiyonu sadece büyük harflerden oluşuyordu. İlk müşterilerinden Friedrich Nietzche 1882’de edindiği yazı küresine hayran kalmış, bir şiir bile yazmıştı, elbette sadece büyük harflerle: “YAZI KÜRESİ DE BENİM GİBİ: DEMİRDEN YAPILMIŞ.”

Daktilo kullanmakla övünen ilk yazar Mark Twain’dir. Her yeniliğe meraklı romancı, Boston’da bir mağaza vitrininde gördüğü Remington No. 1 marka daktilonun dakikada 57 kelime yazışından etkilenmişti. Otobiyografisinde Tom Sawyer’in Maceraları’nı daktiloda yazdığı için böbürlenir. (Belleği Twain’i yanıltmış: Daktilo kullandığı ilk kitabı Mississippi’de Hayat’tır.) 

1900’lere gelindiğinde daktilo modernitenin simgesi olmuştu. Remington, ürünlerini ‘uygarlığa büyük adım’ olarak pazarlıyordu. Bürokrasi çağını başlatan daktilo sosyal hayatı da değiştirdi. 1930’larda daktilo kullananların yüzde 90’ı kadındı. “Daktilo kız” imgesi, çalışma hayatında cinsiyet rollerini baştan belirledi. Kadınlar fabrikadan çok ofiste görünür oldular. 

Daktiloya direnen de vardı elbette. Mekanik yazının sanatla uyuşup uyuşmadığı kuşkusu ortaya çıktı. Bürokrasinin simgesi olan bir alet romantik yaratıcılıkla nasıl yan yana gelebilirdi? Daktilo karşıtları kalemi insan bedeninin doğal uzantısı sayıyordu. El yazısını varlığın özüyle ilişkilendiren Heidegger daktiloya şiddetle karşıydı örneğin. Mekanik yazının kişiliksiz olduğunu söylüyordu. (1830’larda, kamış kalem yerini metal kaleme bırakırken de aynı tedirginliğin yaşandığı pek hatırlanmaz. Flaubert kamış kalemde kalmakla övünmüştür.)

Tartışma daktilodan bilgisayara geçişe direnenleri akla getiriyor. Son daktiloculardan Paul Auster (tıpkı Selim İleri gibi) eski bir inceliği savunan bir şövalyeden çok ilerlemeye düşman bir bağnaz olarak görülmekten yakınmıştı.

Daktilo edebiyatın seyrini derinden etkiledi. T. S. Eliot daktilo sayesinde cümlelerinin kısaldığını söyler. Simenon üretkenliğini daktiloya borçlu olduğunu sık sık yineledi. Daktilo ona gerekli olan hızı sağlamıştı—bir roman bölümünü iki saatte yazabiliyordu Simenon. (Kendi adıyla 192, takma adlarla 190 romana imza atmış bir yazardan bahsediyoruz.) Henry James, “Remingtonese” dilinde yazmakla övünüyordu. Marshall MacLuhan’a göre daktilo (dikte etme) sayesinde sözlü kültür yeniden canlanmıştı.

T. S. Eliot daktilo sayesinde düzyazısını gereksizliklerden arındırdığını söyler.

Şairlerin ilginç daktilo hikâyeleri vardır. Necatigil’in daktilosunda “s” harfi basmazmış. Bu ayrıntıyı bir dizesinde gizlemiştir Necatigil: “Ne hoyrat kullanmışlar / Sevincin sesi çıkmıyor.” (“Sevinç”in “s”si çıkmıyor.) Pound’un hep iki daktilosu olurmuş: Tuşlara sert bastığından, daktilolardan biri sürekli tamirciye gidermiş. Yıllar önce son daktilo fabrikası kapısına kilit vurunca Yasak Meyve’nin şair ve daktilosu kapağıyla çıktığını anımsıyorum. 

Daktilonun tarihinde 1968’e bir çentik atabiliriz: IBM’in o yıl tanıtılan kelime işlemcisi yeni bir dönemin ilk işaretiydi. 1984’te Macintosh bilgisayarın doğuşu daktilonun ölümünü hızlandırdı—Orwell’i düşünüp ürpermemek elde değil.

Daktilo dikkat gerektirir. Yazanı titizliğe, yalınlığa yöneltir. Onda bilgisayarın rahatlığı yoktur—konfor değil disiplin sağlar.

İlk ve tek daktilom elektrikli bir Brother’dı. İlk yazılarımı onda yazdım, gazeteciliğe onunla başladım, Yaslı Mızıka’yı onda temize çektim. Sanırım yayınevine daktiloda dizilmiş dosya götüren son kuşağız.

Yirminci yüzyılda doğanların ses evreninde bir biçimde daktilo sesi vardır.

Daktilo sesi, biten bir çağın müziği—şimdi uzak, kederli bir müzik.

 

* The Typewriter Century: A Cultural History of Writing Practices, Martyn Lyons, University of Toronto Press 2021.