“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” derken Yahya Kemal’in gönlündeki şehri dillendiriyor, bunu notalara döküyordu Münir Nurettin Selçuk. İstanbul’un “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel”di onlar için; zira Behçet Kemal’in dediği gibi “İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar”dı.
Ama zaman geçti; taşı toprağı altın, fethi müjdeli şehir, artık söz yazarlarının, bestekârların gözüne bile başka görünmeye başladı. Gün geldi; İstiklal Caddesi’ni bile “İstanbul seni hapsetmiş” nidaları doldurur oldu. Genç müzisyenlerden Ceza’nın dizelerinde İstanbul “Bu şehir insana tuzak kuruyor / Bu şehir insanı hep kandırıyor” diye yer aldı. Aşık Veysel’in “Bu dünyada cennet olmuş kullara” dediği İstanbul’dan, Ezginin Günlüğü ise doğrudan hesap soruyordu: “Hayallerim vardı, çaldın İstanbul / Hani taş toprağın altın İstanbul”
İstanbul’u her şeye rağmen, her şeyiyle sevenler, özleyenler de var. “Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım” derken bunları anlatıyordu Şanar Yurdatapan: “Köprüde balık ekmek yemek / Dolmuşa hadi gidelim demek” Yurdatapan, bu sözleri 80 sonrasında, mecburi olarak yurtdışında yaşarken yazmıştı. “O zamanki eşim Melike Demirağ ile başka bir nedenle çıkmıştık yurtdışına. Ama ‘yurda dön’ çağrısı yapıldı, sonrasında vatandaşlıktan çıkarıldık. İşte o hasretin doğurduğu bir şarkıdır o. Herkes için gurbet, kendi şehridir. Ben de İstanbul’u yazdım tabii ki. Sonrasında özellikle politik göçmen olarak yurtdışında yaşayanlardan epey küfürnameler aldık! Herhangi bir yerde yaşayan Türkiyeli, hele de politik göçmenler için bir nehir kenarı bulunursa oranın adı ‘Boğaz’dır. Bunlar da buldukları nehir kenarına gidip şarkıyı da söyleyip ağlıyorlarmış. O arada bayağı bir içki parası tükettikleri için de saydırıyorlarmış bana! Telefon açıp söylüyorlardı. Gurbette insanın memleketini gözünde büyüttüğü de olur tabii ama hakikaten Boğaz bambaşka! Tabii biz elimizden geldiği kadar tahribe uğraşıyoruz fakat gene de beceremiyoruz”
Gurbetliğin etkisi, İstanbul’un o zamanki -görece- daha iyi hali; şimdi yazılsa bu şarkı, İstanbul’u yine böyle anlatır mıydı acaba? “İlk geldiğimizde zaten şaşırdık. Gazeteciler o şarkıda geçen yerlerde gezdirdiler bizi; yerlerinde yeller esiyor. Balık ekmek, köprüden Eminönü’ne taşınmış, Boğaz’daki küçük iskele dediğimiz yer çökmüş. Ama çocuk, annesi için hep çocuktur ya benim için biraz öyle İstanbul’un durumu.Şimdi bir şarkı yazsam içine mutlaka yeni unsurlar girer ama eskiler de silinip gitmez. Kimse bilmese de onlar yaşandı çünkü”
Ezginin Günlüğü’nün seslendirdiği “İstanbul” şarkısını, Enver Gökçe’nin Eğin Türküleri kitabından esinlenerek yazan Nadir Göktürk ise olumlu ve olumsuz yanları birlikte değerlendirmekten yana; ama olumsuzluklar daha ağır basıyor: “İstanbul çok yönlü, güzel tarafları da var. İnsanın dünyaya bakışıyla alakalı. Yani gerçekçiysen güle baktığında dikeninden de bahsedersin, yoksa sırf güzelliğini anlatır durursun” Ama bugün İstanbul’un, Yahya Kemal’in anlattığı gibi olmadığını da vurguluyor ısrarla. Sebepleri malum; özellikle 80’lerden sonra şehrin dokusunun değişmesi, aldığı göçe oranla altyapısının yetersiz oluşu. Her gün ‘hizmet’ adı altında pek çok değişikliğin yapılmasına kızıyor Göktürk; “Ben Stuttgart’a 30 sene önce gittiğimde de aynı şehirdi, tütüncü dükkanı bile aynı yerdeydi” diyerek.
“Her yer beton oldu, her yer kara”
Şehir aynı şehir değilse gördüklerini yazacak genç müzisyenlere de fazla bir seçenek kalmıyor. Ceza, İstanbul’u anlattığı şarkılarından birinde şöyle tarif ediyor şehri: “Sokak çocukları kapanmaz yara / Her yer beton oldu her yer kara/ Nerede Sultanahmet, Ortaköy, Beykoz / Üsküdar, Emirgan, Çamlıca, Haliç / Anlatmış zamanında neyi istediğimi / Kapalı gözleriyle Orhan Veli / Uğruna gemiler yürütüldü karadan / Boşuna mı yatıyor altında şüheda?”
Ceza, “Ben de kendimce anlattım İstanbul’u” diyor. “İsterseniz eski şarkılardan da daha eski İstanbul’u anlatabilirsiniz. Çünkü burada her an, her duyguyu yaşayabilirsiniz. İstanbul’u anlatan eski şarkılar da elbette çok hoşuma gidiyor ve çok etkileniyorum. Ama belki de benim şimdi yazdıklarım yıllar sonra insanlar için başka şeyler ifade edebilir”
İstanbul’a aşık şarkılar
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
(Yahya Kemal)
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünür düşünürüm İstanbul
Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla köprülerinle meydanlarınla
Bekle bizi İstanbul
(Vedat Türkali)
İstanbul’dan şikayetçi şarkılar
“İstanbul İstanbul diye özendim
Beyaz mermerlere yattım uzandım
Çalış çalış üç beş kuruş kazandım
Onu da elimden aldın İstanbul
Çalış çalış üç beş kuruş kazandım
Beni ne dertlere saldın İstanbul
(Nadir Göktürk)
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Bu şehir insanı uzak kılıyor
Bu şehir insanı hayli yoruyor
Bu şehir insanı hep kandırıyor
(Candan Erçetin, Ceza)
İstanbul seni hapsetmiş,
Eski bir banda kaydetmiş
Yüzlerce binlerce insan aman Allah
Hep bu şarkıyı söylemiş
İstanbul seni kaybetmiş,
İlaçlayıp berbat etmiş
Davul gibi gerilen derini aman Allah
Kim bilir kimler inletmiş?
(Artun Ertürk)