Adnan Çoker hayatını kaybetti: “Türkiye’de ressam messam yok”

Türk resim tarihinde benzersiz bir estetik üslup yaratan ressam Adnan Çoker 95 yaşında hayatını kaybetti.

KRONOS 22 Ağustos 2022 KÜLTÜR

Ressam Adnan Çoker hayatını kaybetti.

Çağdaş Türk resminin yaşayan en büyük ustalarından Adnan Çoker (95) hayatını kaybetti. Bizans, Selçuklu ve  Osmanlı mimari formlarını koyu zemin üzerinde resimsel konturlara dönüştürerek Türk resim tarihinde benzersiz bir estetik üslûp yaratan Çoker’in vefatı ile bir dönem kapandı.

ADNAN ÇOKER KİMDİR?

İstanbul tutkunu bir ressam olan Adnan Çoker, 20 Ekim 1927’de İstanbul Süleymaniye’de doğdu. 1934-39 Samatya Hacı Kadın İlkokulu’nda eğitim gördükten sonra 1939-42 yıllarında Davutpaşa Ortaokulu’nu bitirdi. 1942 Afyon Lisesi’nin Orta kısmında okurken bu okuldaki resim öğretmeni Enver Kınavlı kendisiyle yakından ilgilenerek okulu bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmesi için Çoker’i teşvik etti. Bu teşvik ile 1944-51 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Çoker, Zeki Kocamemi Atölyesi’nde çalıştı. Akademi’nin Yüksek Resim Bölümü’nü bitirdikten sonra 1955 yılında Avrupa Konkuru’nu kazanan Çoker, devlet bursu ile Paris’e gitti.

SİYAH FONLU RESİMLER

Alem Dergisi’nde Kübra Bıçak’ın yazdığı kapsamlı biyografiye göre; Paris’te Andre Lhote, Henri Goetz, Hayter ve Emilio Vedova ile çalışan Çoker, 1960’da öğrenimini tamamlayarak yurda geri dönüş yaptı. 1960 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü asistanı oldu. Soyut resmin ülkemizdeki önemli temsilcilerinden olan Çoker, 1963’te A. Gürman, Sarkis, Devrim Erbil ve Tülay Tura ile “Mavi Grup” adlı resim grubunu oluşturdu. 1964’te, Fransız bursu ile ikinci kez Paris’e giden Çoker, W. Hayter Atölyesi’nde gravür, Goetz Atölyesi’nde boya etütlerini sürdürürken ‘Siyah Fon’lu Resimler’e başladı. 1969 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde, doçent unvanını alan Çoker, 1976’da Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü profesörlüğüne ardından 1977’de İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü’ne atandı.

ÖNEMLİ KOLEKSİYONLARDA ESERLERİ VAR

1979’da İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü’nden istifa eden sanatçı, 1983’te Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü Başkanlığı’na getirildi. 1985’te Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı’ndan istifa eden Çoker’in birçok kurum ve özel koleksiyonda yapıtları bulunmaktadır. 26 kişisel sergi açan ve birçok grup sergisine de katılan Çoker yaşamını İstanbul’da sürdürmektedir.

ADNAN ÇOKER’İN SANAT GÖRÜŞÜ

Bıçak’ın anlatımıyla; Adnan Çoker’in sanatı 1970 öncesi ve 1970 sonrası olmak üzere iki döneme ayrılabilir. 1970 öncesi döneminin resimleri genellikle soyut anlatımcılığa dayanan Çoker’in 1970’e doğru bu yoldaki özgür renkçiliğin şematik biçimlere, net ve geometrik ama hacimsel bir soyutçuluğa dönüşür. İlk soyut araştırmalarına 1951 yılında başlayan sanatçı, ilk soyut sergisini 1953’te Ankara’da gerçekleştirir, sanatçının ilk soyut dışavurumcu dönemi ise 1960-64 arası yaptığı resimlerden oluşur. Sanatçı bu sıralarda İstanbul’da yaşamaktadır. Adnan Çoker resminin gelişme noktalarında Bizans, Selçuklu, Osmanlı sanatı bulunur.

ESİN KAYNAĞI OSMANLI, SELÇUKLU VE BİZANS

Özellikle Osmanlı ve Selçuklu mimari formları Çoker’in resminin esin kaynağı olmuştur. Sanatçının soyut dışavurumcu ifadeden yapısal resme geçiş dönemi 1965-68 arası yıllarında gerçekleşir. Salzburg, Paris ve İstanbul’da yaptığı resimlerden oluşan bu dönemde Paris’te yaptığı 1965 tarihli ‘Dinamik Asimetri’ Türk resminin en avangard resimleri arasındadır. Bunu izleyen yıllarda yapı-simetri anlayışı çerçevesinde ‘Abstre Ekspresyonizm’in doğurduğu ‘kaos’u sınırlandırarak şematik anlatıma varışı 1968 tarihini taşır. Adnan Çoker artık bu dönemde yoğun bir biçimde Bizans, Selçuklu ve Osmanlı mimarilerinin formlarından yola çıkarak siyah dev tuvallerinde konturlarını oluşturmaktadır. Geleneksel Türk mimarlığının iç uzam kavramından yola çıkarak, bu kavramın esinlendirdiği gizemsel anlamı soyut bir hacim anlayışıyla bağdaştırmaya çalışan Adnan Çoker, resimlerinde anlatısallık ve yücelik durumlarını bir denge ve huzur uyumuyla bütünleştirir. Yapıtları düşünce ve eylem olarak etkin bir uç oluşturan Çoker’in sanat yaşantısı çağı ve kendi ulusal kültürü ile bütünleşir. Osmanlı ve Selçuklu anıtsal mimarlığının, iç uzamı dış dünyaya açan sivri kemerli kapı ve pencere motifinden yola çıkılarak oluşturulan bu uyum, sanatçının deyimiyle bir “kalıp biçim”e dayanır. Pembe, mor ve siyah tonlarını resimlerinde kullanan Çoker, geometrik ve alışılmış biçimcilikten ayrılır. 1974-75’te ürettiği ‘Ters Türk Üçgeni’ ise Osmanlı mimarisinde kubbenin taç bölümünün köşelerinde kullanılan üçgenden yararlanılarak resimsel bir estetiğe dönüştürülmüştür. 1985’te Bursa’da bulunan Osmanlı dönemi camilerinin üst bölümündeki tacımsı biçimden esinlenerek ‘Bursa’ isimli eser yaratmıştır. Sanatçı Bizans, Selçuklu, Osmanlı mimari formlarını resimsel konturlara dönüştürerek Türk resim tarihinde bir estetik üslup yaratmıştır.

ÇOKER’İN SANAT ÇALIŞMALARI

1947 yılında ise Durukan ve Orhan Dar’la, Vedat Ar’ın yönetiminde çizgi film çalışmaları yapan Çoker, 1948-51 yılları arasında Akademi konkurlarında çeşitli ödüller aldı. 1948-51 yılları arasında Halil Dikmen’den kompozisyon bilgileri ve dersler alan Çoker, 1953-55 yılları arasında Ankara ve İstanbul’da desinatör ve kartograf olarak çalıştı. 1955 yılında Avrupa Konkuru’nu kazanan tek öğrenci olarak Devlet bursu kazanan Çoker, Louvre Müzesi’nde Brueghel’in “Dilenciler” yapıtını üç defa büyüterek kopya etti. Çoker, Paris’te kaldığı yıllarda Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde resimle ilgili çalışmaları yakından tanımak istiyordu. Bu amaçla 1956 yılında Brüksel, Den Haag ve Amsterdam’da etütler yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra Akademide 6 yıl müzik eşliğinde resim gösterileri ile Türkiye’de ilk performanslarını gerçekleştiren Adnan Çoker, 1961’de İstanbul Festivali Resim-Heykel Sergisi’nde ve 1962’de 23. Devlet Sergisi’nde birincilik ödülleri aldı. 1962’de guvaş resimleriyle bir sergi açtı. 1964-65 yılları arasında bu defa da Fransız Devletinin verdiği bir burs ile yeniden Paris’e giden Çoker, bu yıllar arasında Hayter Atölyesinde gravür, Goetz Atölyesinde resim üzerinde çalıştı. Goetz Atölyesi’nde boya etütlerini sürdürürken ‘Siyah Fon’lu Resimler’e başladı. Çoker, 1965 yılında Salzburg “Yaz Akademisi”nde Emilio ve Vedova Atölyesinde resim çalışmalarında bulundu. 1965 yılında Ağustos’ta, Avusturya bursuyla gittiği Salzburg Yaz Akademisi, Emilio Vedova Atölyesi’nde soyut resim üzerinde çalışmalar yapmaya başlayan sanatçı, bu çalışmalarını kolajlarla birlikte 1 yıl sonra İstanbul’da sergiledi. 1966 yılında öğrencileri ile birlikte seyircilerin katılımıyla “Müzik Eşliğinde Resim” gösterisi düzenledi. 1968’de Budapeşte’de açıları Türk Grafik Sanatı Sergisi komiseri olarak Macaristan’a gitti. 1970’e doğru sanatında yeni bir dönem başlayan Adnan Çoker, bu dönem çalışmalarını “Siyah Resimler” ve “Siyah Simetri” adını verdiği iki ayrı sergiyi İstanbul’da açtı. Yağlıboya, pastel, gravür, asamblaj ve akrilik tekniklerini uyguladığı bu resimlerin gösteriminde, elektronik müzikten yararlandı. 1973 DYO Sergisi’nde başarı, 1976’da İskenderiye Bienali’nde ikincilik ödülü aldı. 1990’da 3. Asya-Avrupa Bienali’nde Dostluk, Barış ve Sanat ödülünü kazandı. 1973 DYO Başarı Ödülünü, 1976 Uluslararası İskenderiye Bienali, İkincilik Ödülünü kazandı. 1978 yılında Akdeniz Ülkeleri 12. İskenderiye Sanat Bienali Türkiye Seksiyonu Sergi Komiserliği görevini üstlendi. 1989’da Derimod Kültür Merkezi’nde ilk retrospektif sergisini hazırladı. 21 yıl sonra ikinci retrospektif sergisi, tüm sanat hayatını içeren ve resim sanatına ışık tutacak bir boyutta Beşiktaş Belediyesi “Beşiktaş Çağdaş” galerisinde açıldı. Eş zamanlı olarak Prof. Adnan Çoker dokümanter kitabı Beşiktaş Belediyesi tarafından yayınladı. 1990 yılında III. Uluslararası Asya-Avrupa Sanat Biennali “Dostluk ve Barış Sanat Ödülünü de kazanan sanatçı, 1994 yılında Sedat Simavi Vakfı tarafından verilen Görsel Sanatlar Ödülünü reddetti.

Adnan Çoker, Ömer Uluç, Sezer Tansuğ, John Berger akademide Çoker’in atölyesindeler (1978)

“TÜRKİYE’DE RESSAM MESSAM YOK”

Ressam Adnan Çoker, 2015 yılında Habertürk’ten Kübra Par’a verdiği söyleşide, “Türkiye’de ressam messam yok!” demişti.

Türk resminin ‘huysuz çınarı’ olarak adlandırılan Adnan Çoker, 29 harfi minimal simetri esasları ile yeniden yorumladığı “Alfabe” adlı resim serisini ilk kez Contemporary Istanbul Çağdaş Sanat Fuarı’nda sergilemişti.

“TÜRK RESMİNE DARBE VURMAK İÇİN YAPTIM”

Par’ın, “Contemporary Istanbul’da Alfabe adı verdiğiniz resim serisini ilk kez izleyiciye sundunuz…” sözleri üzerine Çoker, “Evet, bunu Türk resmine darbe vurmak için yaptım! Bir kere mahsus yaptım. Paldır küldür resimler yapıyorlar. Doğru dürüst bir şey yok. Gördünüz herhalde diğer resimleri… Bırakın Türkleri, fuardaki ecnebi sanatçılar bile iyi değildi.” ifadelerini kullanmıştı.

“SEN ÖLDÜN KERATA, RESİMDEN ÖNCE SEN ÖLDÜN”

Çoker, “Artık tuval resmi öldü” eleştirilerine ne diyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtta ise, şöyle demişti:

“Hadi efendim, hadi efendim… Sen öldün kerata! Resimden önce sen öldün! O resim hep yaşıyor, ama sen hayatta olduğun halde yaşamıyorsun? Nerede senin ürettiğin görüntü? Bakın böyle sinirleniyorum ama Türkiye’de ressam messam yok! İstanbul’da yok, Ankara’da hiç yok! Ankara sıfır, İstanbul bir parça daha iyi… Mesela Nuri İyem, bir görseniz hayret edersiniz. Bunlar yapılır mı kardeşim? Bu ne? Kötü kötü resimler. Türkiye’de bunların mı olması gerekiyor? Böyle resim olmaz. Bir zamanların komünist resimlerine takılmış. Hiçbirisine yokum ben. Sanki orijinalite oradan oluyormuş gibi resim sanatına Anadolu’dan yürüyorlar. Yok böyle bir şey. Onların altındaki resimsel eleştiri değil, palavradır. Benim bildiğim büyük sanatçılar takip edilir, sokaktaki kişi değil. Bütün dünyada bu böyledir. İtalyan ressamlara bakın. Ne müthişler!”

MİNARELER, KUBBELER, BİZANS ESTETİĞİ…

“Benim en büyük eserim bu dediğiniz eseriniz var mı?” sorusunu ise “Yok, onu halk bilir” diyerek şöyle yanıtlamıştı Çoker: “Mimariden çok etkilendiğinizi söylemek yanlış olmaz sanırım. Minareler, kubbeler, Bizans estetiği…
Olabilir. Mimari seviyorum… Pencereden dışarı bakınca kubbeler görüyorum. Gözümün önündekini görmeyeyim mi? Çok Müslüman olduğum için mi koyuyorum minareleri! Hayır, hiç de değil… Gözümün önünde bunlar var…”

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram